İlhan Cem Erseven

İlhan Cem Erseven

PROF. OLAMAYAN PROF.’LAR-1

Profesör, en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişilere verilen unvandır. Sözcük, "bir sanat ya da bilim dalında en yüksek düzeyde uzman" anlamına gelen Latince professor, Fransızca professeur’ün karşılığı olarak Türkçeye girmiştir. Uzun yazım biçimi "profesör", bir unvan olarak ilk kez 1706 yılında, kısa yazım biçimi "Prof." ise 1838 yılında kullanılmaya başlanırken, Türkiye’de ise, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişilere verilmeye başlanmıştır.

Pek çok ülkede aynı adla anılan Profesör unvanı, İngiltere'deki 'Chair' ve 'Reader' unvanlarına denk düşmektedir. Kürsüsüz Profesör gibi bir unvan da kullanılmakla birlikte, ülkemizde ise bu profesörler arasında “fahri” unvanını, hiçbir ciddi bir akademik çalışması olmadan, Türkiye’de bir denkliği olamayan yabancı bir ülkede bir özel üniversiteden nasıl aldığı bilinmeyen “fahri profesör” unvanını kullanan da var. Bu kişi, bu unvana kendini öyle kaptırmış ki gittiği tüm toplantılarda doğrudan Profesör X olarak konuşmakta hatta masanın üzerindeki anmalıkta da bu unvan yer almaktadır. Bu etik midir, hayır hiç de değil. Ola ki dinleyenlerden birisi, “Hocam, siz hangi üniversitede ders verdiniz? Bilimsel çalışmalarınız ya da kitaplarınız var mı?” diye sorsa acaba nasıl yanıt verecektir, doğrusu merak ediyorum. Ama pişkin olduktan sonra fark etmez. Biraz utanmak gerek sanırım.

Bildiğimiz kadarıyla profesör, yasal belli süreyi doldurmuş, bilimsel güç ve öğretim yeteneği kanıtlanmış doçentler arasından (başvurma üzerine) seçilerek atanır. Profesör olabilmek için üniversitelerde en az beş yıl doçentlik yapmış olmak ya da doçent unvanını ka­zandıktan sonra 7 yıl uzmanlığıyla il­gili işte çalışmış ve bilimsel değe­rini ve öğretim yeteneğini doçent olduk­tan sonraki çalışmaları ve yayımlarıyla tanıtmış olması gerekir. Bu koşulları yerine getiren do­çentlere, başvurdukları zaman fakülte pro­fesörler kurulunun kararı ve üniversite se­natosunun onayı ile bir kadroya bağlı ol­madan üniversite profesörü unvanı verilir.1

Hadi “fahri” de olsa bu tür sahte profesörleri bir kenara bırakalım, bir de gerçekte profesör unvanı taşımalarına karşın profesör gibi davranamayan, bir profesörden beklenen bilgiyi, açıklamayı veremeyen, bilim adamı tavrını sergileyemeyen kısaca prof.lar var. Basından, televizyondan izliyoruz, yaptıkları açıklamalar karşısında insanın ağzı açık kalıyor, “Bu kadar da olmaz” dedirtiyor.

Bu tür prof.’lardan örnek verecek olursak, örneğin Rektör Yardımcısı bir Prof.Dr., Mart ayında katıldığı bir canlı yayın programında “Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor, ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum” demiş ve skandal yorumlara imza atmıştı. Kamuoyunda yoğun eleştiriler sonucunda istifa etmek zorunda kalmıştı. Sormak gerek, madem gençlerin okuyup üniversite bitirmeleri seni rahatsız ediyor, o halde neden prof.’luğu bırakıp o cahil halkın arasına katılmıyorsunuz? Belki sizin de ferasetinize güvenen çıkar.

Bir başka profesör de aynı zamanda üniversite rektörü de olan kişi, üniversiteye bağlı Tarım Bakanlığı ve AB destekli Yerli Tohum ve Bitki Üretim Merkezi'nin öğrencilere sosyal tesis yapılmak istenen tarlasına dozerle dalar (24.3.2020) ve alanda nöbet tutan iki profesörü de tartaklar. Rektörün iş makinelerine çalışmaları talimatını vermesi üzerine alanda gerginlik yaşanır.

Üniversitenin kararına tepki gösteren, kendilerini dozerlerin önüne atan iki profesör, “Burada, Rektör eliyle tam bir bilim katliamı yapılıyor” diyerek karara tepki gösterir. İki isim daha sonra şu açıklamayı yapar: “Türkiye'nin gıda geleceği bu projeye bağlı. Yerli tohum ve bitkiler üretiyoruz. Burada uygulanan projelerin altında PAÜ Rektörü'nün de imzası var. Lasmanını Tarım Bakanlığı yaptı. Devlet destekli proje nedeniyle ürettiğimiz bitki tarlalarımızın üzerinden, dozerlerle kanal açılıyor. Tüm karşı çıkışlarımıza rağmen engel olamıyoruz. Tüm kamuoyunu ve bilim insanları, siyasileri ile bakanlık yetkililerini, bu katliamın durdurulması için göreve çağırıyoruz. Öte yandan, 10 dekar bilim tarlalarının 1 dekarlık kısmının sosyal tesis için kullanılacağı öğrenildi”2. Peki şimdi burada yanlış olan ne? İki profesör öğrencileriyle birlikte yerli tohum ve bitki üretim merkezi kurup ülke ekonomisine sağlıklı ürünler yetiştirerek katkı sunmak, böylece GDO’lu sebze ve meyvelerden, bitkilerden kurtarıp gelecekte vatandaşların daha sağlıklı yetişmesi için çaba gösteriyorlar, üstelik bunu da bilimsel olarak yapıyorlar. Bu durumda tarlaya iş makineleri sokup orayı talan etmek, bir üniversite rektörüne yakışır mı? Sosyal tesis yapmak için başka alan yok mudur? Ama zihniyet, profesörlük unvanına yakışır anlamda bilimsel olmayınca böyle vandallık da kaçınılmaz oluyor.

Şimdi hal böyle olunca isimlerinin önüne fahri anlamda verilen “Profesör” unvanını kullanmak ne kadar etik ve saygısızca bir davranış ise, gerçek ve yasal anlamda yukarıda tanımını yaptığımız anlamda profesör olanların da gerçekte o unvana zarar getirmeyecek, ayaklar altına düşürmeyecek biçimde saygınlığını da göz ardı etmeden kullanmaları ve öyle davranmaları gerekir.

Ben Fransızca öğretmeniyim. Derslere girerken sınıf kapısı üzerine öğretmen kimliği anlamında bir kart asardık. Üzerinde adım soyadımın altında da “professeur de Français” yer alırdı. Öğrencilerim, buradaki “professeur” adını okuyunca beni gerçekte profesör sanırlardı. Ben de güler geçerdim. Acaba benim profesörlüğüm bunların yanında nasıldır ki?

1 https://www.turkcebilgi.com/profes%C3%B6r https://tr.wikipedia.org/wiki/Profes%C3%B6r

2 https://www.t24.com.tr/haber; https://www.birgun.net/haber

Önceki ve Sonraki Yazılar