Süleyman Karan

Süleyman Karan

SAÇMA SAPAN BİR SEVİYESİZLİK

Hala Dünya Sağlık Örgütü tarafından Covid19 salgını için pandemi açıklaması yapılmamış olsa da, görünen köy kılavuz istemez, eli kulağındadır. ABD borsaları Kara Pazartesi yaşarken, endeksler çökerken, küresel krizin üçüncü aşaması davul zurna eşliğinde geliyor. Bahane Covid19 ama aslına bakarsanız finans eksenli ve hidrokarbon temelli kapitalist sistem çatırdıyor. Bitmedi, OPEC de tam krizin göbeğinde... Rusya, petro-dolara endeksli küresel enerji piyasasına ciddi bir darbe vuracak fırsatı ele geçirdi ve bu sakat küresel ekonominin tam omurgasına tekme atıyor. Ve bu arada, küresel çalkantıların ortasında, dünyanın ilk 20 ekonomisinden bir olan Türkiye’yi, tarihinin en berbat, en basiretsiz ve en tehlikeli iktidarı yönet(emi)yor! İşte bu sebepledir ki, bu küresel çalkantıda, zincirin en zayıf halkalarından biri olma ihtimalimiz çok ama çok yüksek. Hiç analize falan girmeden, bu ülkeyi yönetenlerin ağzından çıkanları alıntılayım önce... Ülkeyi, nasıl bir akıldışılık, nasıl bir ahlak düşüklüğü, nasıl bir gericilik ve faşizanlık ve ne denli bir yalan dolan ile zehirlediklerini görmek için...

Mantıkçı filozofun hası!

İdlib’de pek çok Türk askerinin ölümüne sebep olan savaş girişiminin sonrasında, tam bir utanç vesikası olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçecek olan Moskova’daki zirvenin ardından gündeme gelen şu bekletilme meselesi ile başlayalım. İşte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’dan Moskova Mutabakatı öncesinde olup biten ‘kronometreli görüntü’ ile ilgili açıklama: “Cumhurbaşkanımız 1 dakika beklediyse Putin de öbür tarafta 1 dakika bekledi.” Şahane bir mantık değil mi? Tabii orada ayakta el pençe divan bekleyen bakanlar, sonrasında kendisinin kulağına fısıldanan “Esed haberdar edildi mi?” sorusu ve bir kara komedi enstantanesi olarak kendi genel başkanı ile el sıkışmalara girmiyorum bile...

Tahrikçi bir yolsuz
Şaibeli bir ailenin çok şaibeli bir zenginleşme hikayesini bagajında taşıyan tam bir gerici ve yolsuzluk simgesine geçelim şimdi. Olay, malumunuz sabah akşam önüne gelene hakaret eden AKP Genel Başkanı’na aynı şekilde yanıt veren CHP’li Engin Özkoç’a yapılan saldırı ve bu da işte biraz önce tarif ettiğim şeyin tepkisi... AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, “Geçen günkü meclisteki o hainin, o alçağın, o onursuzun, çok afedersiniz o şerefsizin söylemleri bundan ibarettir. Diğer türlü hiç kimse hele hele bir milletvekili parlementoda o sözleri bir şahsa dahi kullanamaz, bırakın bir devlet başkanını sıradan bir şahsa dahi kullanamaz. Dışarda o sözleri bir şahsa etsin çeker vururlar” diye kusmuş. Bunlardan bu partide çok fazla var, kardeş ırkçı partinin ise neredeyse hepsi böyle. Linççi, potansiyel katil ve lümpenin önde gideni bunlar.

İçi de, dışı da kötülük
AKP’de dibin dibi yoktur. Bu açıdan gerçekten benzersizdir. Siyasal islamın en kötü halini ırkçılık ile sarıp sarmalayan bu partinin devşirme bir bakanı vardır ki, o işte gerçekten partisi içinde de rakipsizdir. Türkiye’deki siyasi olayları krize döndüren açıklamaları ile ün salmış siyasi karakter İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü hedef göstermesinden ve polisin şiddetli saldırısı ardından yaptığı konuşmaya buyurun şimdi: “Yürüyüş yapmak istiyoruz, engelleniyor’ derler. Dün Türkiye’nin her tarafında insanlar rahat rahat kanunun kendine belirlediği alanlar çerçevesinde bunu yaptılar. AK Parti teşkilatı 81 vilayette yürüyüşler düzenledi. Yasak olduğunu söylememize rağmen ve başka bir yer göstermemize rağmen dün İstanbul’da Taksim Tünel’de HDP’den PKK sempatizanlarına kadar birtakım bileşenler kendilerini oraya getirdiler. Biz de ‘Buyurun açıklamanızı yapın’ dedik; ancak illa polise hücum edecekler, ‘Biz buradan yürüyeceğiz’ diyecekler, kamuoyuna da ‘Kadına şiddet gününde kadına şiddet gösterdiler’ diyecekler.” Orada olup bitenleri tüm dünya gördü, o sebeple yoruma bile gerek yok!

Gazetecilere özel ders!
Bu konuda diğer bakanların hep birkaç adım önünde olan Soylu ile devam edeyim... “Kapasitemizi artırmamız gerekiyor. Tüm televizyonlara yönelik eğitime başlıyoruz. Muhabirlere de depremde ne söylemek lazım nasıl haber yapılması eğitimini vereceğiz.” Bir ara da gazeteci olmak istediğini söylemişti, keşke sorumlulukları olmasaymış da gazeteci olsaymış! Zaten hiçbir açıklamasında sorumluluğun s’si yok ama olsun! Madem ki gazeteci olamıyor, zaten bitmiş olan gazeteciliğin çanına ot tıkayacak.
Bu ülke işte bunların kontrolünde... O sebeple kapıda 2 dakika değil, bir gün de bekletirler. Bu ülkede nüfusun yarısını oluşturan kadınlara saldırı emri de verirler. Mecliste linç talebi ile kürsüden konuşma da yaparlar. Öyle ya da bu ülkeyi batırırlar, cehenneme çevirirler. Bu mesele artık bir siyaset mücadelesi değil, bir insanlık ve onur meselesidir. Bu sınavdan ya başarı ile çıkacağız ya da gerçekten rezil ola ola yok olacağız!

Önceki ve Sonraki Yazılar