Sahi biz niye ölmüştük? (2) Sami Ovalıoğlu

Bir elmanın iki yarısı gibiler denir ya. Bu tanım o ikisine de çok yakışıyordu.
Ozan Dadaloğlu ve Sami Ovalıoğlu.
Aynı semtin delikanlılarıydık.
Devrim ateşi yüreğimizi kor gibi yakıyordu.
Acelemiz vardı. Bir an evvel devrimi gerçekleştirmek istiyorduk. Bu yolda şehit olmak için birbirimizle adeta yarışıyorduk.
Sami, Ozan ADMMA Mimarlık fakültesi öğrencisiydik.
Ben ikinci, onlar birinci sınıfta okuyorduk.
Okulumuz olayların en yoğun yaşandığı, Ankara Maltepe Semtindeydi.
Okulumuz, polis destekli faşist işgal altındaydı. 
Her gün Kızılay’da buluşur, toplu halde yürüyerek okula giderdik.
Bazen, bizi Kızılay’dan babalarımız da uğurlardı.
Aziz Ovalıoğlu da, oğlu Sami için oradaydı. Yola koyulurken son defa kol kola girdik. Ben, Sami ve Ozan yan yanaydık.
Aziz amcamız o an Sami’ye  bir başka sarıldı.
Hem de birkaç Bir kez. Belki de bir daha hiç görmeyeceğini hissetmiş gibi..
Öyle de oldu. O andan sonra, Sami’sine bir daha sarılamadı Aziz amcamız.
Bu ikinci evlat acısıydı.
İlkini Adil Ovalıoğlu’nun 12 Mart’ta İstanbul’da “SANDIK CİNAYETİ” ne  kurban vermişti.
Sözde arkadaşları  onu devlet işbirlikçisi olarak görmüşler ve öldürerek cesedini sandığa koyarak, denize atmışlardı.
Aziz amca buna hiçbir anlam veremiyordu.
Mustafam diyordu bana.
Adil’in ölümüne değil de, evimde yatırdığım, doyurduğum ve Adil’imden ayırmadığım arkadaşları tarafından ajan diye öldürülmesi, acılarımı tarifsiz şekilde arttırıyor. 
Anlaşılır gibi değil. Dayanılır gibi değil.
Evet! Aziz amcanın iki oğlunu kaybetmesi, yüreğini acıların başkenti yapmıştı.
O kara güne gelelim.
Okula doğru yürüyoruz. Sami benim koluma,
Ozan’da onun koluna girmişti.
Okula girmek üzereyken, polis destekli faşistler bizi kurşun yağmuruna tuttu.
Çil yavrusu gibi dağıldık. Her zamanki gibi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin bahçesinde toplanarak, günün yorumunu yapıyorduk. 
Akşam beraber olduklarımızla bir daha beraber olacak mıyız diye.
Acı haber çok çabuk geldi. Sami Ovalıoğlu şehit olmuştu.
Ozanla yan yana oturuyorduk.
Teselli etmeye çalışıyordum. Ozan, o günden sonra, Sami’sine kavuştuğu güne kadar, bir daha hiç gülmedi. Kısa bir süre sonrada, şehit edilerek Sami’sine kavuştu. Ayrıca yazacağım.
Sol yumruklarımız havada alabildiğine haykırarak “Devrimciler Ölür, Devrimler Sürer” sloganımızı atıyorduk.
Sami’yi anmak için,  Maltepe semtinde bir sinemada tören yaptık.
Baba Ovalıoğlu sahneye çıktı.
Konuştukça ağladı, ağladıkça ağladık.
Beni sahnede yanına çağırdı. Sefil Mustafa yavrum yanıma gel. Sefil, benim o dönem halk ozanı olarak kullandığım mahlasımdı. Oldukça ünlüydüm.
Yanına gittim. Ellerinden öptüm. Her zamanki gibi sarılıp öptü.
Ve 4 kıtalık bir şiir okumaya başladı.
Sami’si için yazmıştı. Sana emanet ediyorum. O güzel sesin ve sazınla, bunu öyle bir ağıt haline getir ki, dinleyen Aziz amcanızın, acısına azda olsa ortak olsun.
Tabii ki babam dedim.
Arkadaşlarımla çalışmaya başladım. Müthiş bir ağıta dönüştürdüm. Hemen kaset yapıp piyasaya sürdüm.
Çok kısa bir süre içinde binlerce devrimciye ulaştı.
On binlerce insana verdiğim resitallerimde en çok istek alan eserdi.
Sadece son kıtasını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Azizin sözleri gelir özünden.
İçim yanar yaş akıyor gözümden.
Beni ayırdılar çifte kuzumdan.
Dolar gözyaşlarım döker giderim.
Aziz amcamızın acıların başkenti olan yüreği, iki kuzusunun acısına daha fazla dayanamadı.
Yazdığı ağıtı dinleyemeden çifte kuzusuna kavuştu.
Saygıyla ve özlemle anıyor ve önlerinde eğiliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar