Osman Hamdi Bey’in 27 Tonluk Mezarı: Sidemara

Osman Hamdi Bey’in 27 Tonluk Mezarı: Sidemara

Çağatay Yıldız yazdı: "30 yıl boyunca tüm Osmanlı toprağını karış karış dolaşan bu ressam, belediye başkanı, müze müdürü dünyada eşine rastlanmayacak lahitler armağan etti."

Günümüzde Osman Hamdi Bey her ne kadar ressam olarak bilinse de ömrünün ciddi bir kısmı arkeolojik kazılarda geçmiş. Öyle ki Anadolu’da, Lübnan’da,Osmanlı sınırlarının içerisindeki her hangi bir kazıda Osman Hamdi Bey’e rastlamak mümkün. 

1875 yılında Konya Ereğli’de bir Osmanlı köylüsü olan İbrahim, buğday kuyusu kazmak için toprağın derinliklerine indiğinde kazmasını sert bir mermere vurur. Biraz daha devam etmek ister ama mermer müsade etmez. Kazmasını kenara koyar ve toprağı yumuşakça eşelemeye başlar. Kimilerine göre 27 kimilerine göre 32 tonluk bu mezara yüz yıllar sonra dokunan ilk isimdir İbrahim. Bulunduğu kazanın yetkililerine durumu hemen söyler ve Sidemara Lahdi’nin hikayesi o yıl başlar.

Bölgenin yetkilileri resmi kayıtlara göre İstanbul’a eseri haber verirken şöyle der:

“Üzerinde birisi erkek, birisi kadın ve birbirini sarmış kabartma iki resim yer almaktadır. Bu resimlerin dört köşesinde kabartma dört çocuk resmî ve bunların birinin önde tavşan ve diğerlerinin önünde canavar, arslan ve yılan resimleri kabartma halinde tasvir edilmiştir”.

Osmanlı bürokrasisiyle mezar arasındaki bu yazışmalar uzayıp giderken dönemin İngiltere konsolosu ve Arkeolog Sir Charles Wilson 4 yıl kadar sonra bölgeye gider. Lahdin dünyada ne kadar ses getireceğini farkında olan İngiliz arkeolog çok sonradan ortaya çıkacak bir “kurnazlık” yapar. Lahdin kazısı sırasında eros başı figürünü koparır ve kızının çantasına gizleyerek Londra’ya kaçırır. (Kimi kaynaklara göre İngiliz arkeolog eserdeki eros başı figürünün aldıktan sonra eserin üstünü örterek eseri gizlemeye çalışır.)

( Yıllar sonra anlaşılan bu olayın peşine Cumhuriyet döneminde gidilmesine rağmen kimi siyasi nedenlerden ötürü sonuç alınamaz.)

Osmanlı bürokrasinin hantal yazışmaları sonrası eserin Sidamara Lahdi olduğunu anlaşılınca Osman Hamdi Bey 1900 yılında Konya’ya gider. ( Osman Hamdi Bey 1800 lerin sonunda bunun gibi bir çok kazıya gittiği için eserin Sidamara Lahdi olduğundan sonradan haberi oluyor. )

Eserin trenle İstanbul’a taşınması planlanır. Bunun için önce Konya merkeze eseri getirmek sonra da İstanbul’a trenle transferinin yapılması gerekmektedir. Elbette 30 tonluk bu eseri taşımak o kadar kolay olmamıştır. Bir rivayete göre Ereğli’li Deli Mustafa isimli bir köylü Osman Hamdi Bey tarafından bu iş için görevlendirilmiş ve tam tamına 40 çift mandayla eseri Konya merkeze götürmüştür. Bu yolculuğun günlerce sürdüğü söylenir. Elbette iş burada bitmez. O dönem bu eseri taşıyacak herhangi bir tren yoktur. Dönemin Osmanlı Demiryolu, Osmanlı toprağında bu ağırlıkta bir şeyi taşıyacak bir trenin olmadığını belirtir. Konya’da bekleyen Lahdi başka bir yöntemle taşıyabilmek için İstanbul’dan iki müze görevlisi çağrılır. Lokomatifin bazı bölümleri sökülerek Lahit yerleştirilir ve İstanbul’a getirilir.

Sidemara lahdi burada müzenin bahçesine konulur ve sonradan müzenin cephesi bu lahit etrafında yapılır.

Günümüz arkeoloji müzesi Osman Hamdi Bey’in çok da bilinmeyen bu muhteşem çabalarıyla dolu. 30 yıl boyunca tüm Osmanlı toprağını karış karış dolaşan bu ressam, belediye başkanı, müze müdürü dünyada eşine rastlanmayacak lahitler armağan etti. Gördüğü, dokunduğu hiç bir eseri kaptırmadı Osman Hamdi. Kimisinin yanında uyudu, kimisini kısıtlı bütçesiyle satın aldı veya hibe ettirdi.

Kendi lahdinde huzurlu uyuması dileğiyle…

Günümüzde Osman Hamdi Bey her ne kadar ressam olarak bilinse de ömrünün ciddi bir kısmı arkeolojik kazılarda geçmiş. Öyle ki Anadolu’da, Lübnan’da,Osmanlı sınırlarının içerisindeki her hangi bir kazıda Osman Hamdi Bey’e rastlamak mümkün.

Osmanlı bürokrasisiyle mezar arasındaki bu yazışmalar uzayıp giderken dönemin İngiltere konsolosu ve Arkeolog Sir Charles Wilson 4 yıl kadar sonra bölgeye gider. Lahdin dünyada ne kadar ses getireceğini farkında olan İngiliz arkeolog çok sonradan ortaya çıkacak bir “kurnazlık” yapar. Lahdin kazısı sırasında eros başı figürünü koparır ve kızının çantasına gizleyerek Londra’ya kaçırır. (Kimi kaynaklara göre İngiliz arkeolog eserdeki eros başı figürünün aldıktan sonra eserin üstünü örterek eseri gizlemeye çalışır.)

( Yıllar sonra anlaşılan bu olayın peşine Cumhuriyet döneminde gidilmesine rağmen kimi siyasi nedenlerden ötürü sonuç alınamaz.)

Osmanlı bürokrasinin hantal yazışmaları sonrası eserin Sidamara Lahdi olduğunu anlaşılınca Osman Hamdi Bey 1900 yılında Konya’ya gider. ( Osman Hamdi Bey 1800 lerin sonunda bunun gibi bir çok kazıya gittiği için eserin Sidamara Lahdi olduğundan sonradan haberi oluyor. )

Eserin trenle İstanbul’a taşınması planlanır. Bunun için önce Konya merkeze eseri getirmek sonra da İstanbul’a trenle transferinin yapılması gerekmektedir. Elbette 30 tonluk bu eseri taşımak o kadar kolay olmamıştır. Bir rivayete göre Ereğli’li Deli Mustafa isimli bir köylü Osman Hamdi Bey tarafından bu iş için görevlendirilmiş ve tam tamına 40 çift mandayla eseri Konya merkeze götürmüştür. Bu yolculuğun günlerce sürdüğü söylenir. Elbette iş burada bitmez. O dönem bu eseri taşıyacak herhangi bir tren yoktur. Dönemin Osmanlı Demiryolu, Osmanlı toprağında bu ağırlıkta bir şeyi taşıyacak bir trenin olmadığını belirtir. Konya’da bekleyen Lahdi başka bir yöntemle taşıyabilmek için İstanbul’dan iki müze görevlisi çağrılır. Lokomatifin bazı bölümleri sökülerek Lahit yerleştirilir ve İstanbul’a getirilir.

Sidemara lahdi burada müzenin bahçesine konulur ve sonradan müzenin cephesi bu lahit etrafında yapılır.

Günümüz arkeoloji müzesi Osman Hamdi Bey’in çok da bilinmeyen bu muhteşem çabalarıyla dolu. 30 yıl boyunca tüm Osmanlı toprağını karış karış dolaşan bu ressam, belediye başkanı, müze müdürü dünyada eşine rastlanmayacak lahitler armağan etti. Gördüğü, dokunduğu hiç bir eseri kaptırmadı Osman Hamdi. Kimisinin yanında uyudu, kimisini kısıtlı bütçesiyle satın aldı veya hibe ettirdi.

Kendi lahdinde huzurlu uyuması dileğiyle…