Sanatın dijitalleşmesi

Sanatın dijitalleşmesi

Bir Filmin Eğitim, Drama, Sanat ve Dijitalleşme Üzerine Düşündürdükleri...

“Good Will Hunting” filmi başrollerini Matt Damon ve Robin Williams’ın paylaştığı 1997 yapımı bir dostluk öyküsüdür. Bir diğer deyişle, genç bir dâhinin yolunu bulma öyküsü olarak da görülebilir. Ancak bu film eğitimle ilgili de çok şey söylemektedir. Will rolündeki Matt Damon, kimsesiz büyümüş, birçok suçtan hüküm giymiş, şartlı tahliye süreci gereği üniversitede hademe olarak çalışmaktadır. Will’in en büyük tutkusu okumaktır. Doğuştan gelen üstün zihinsel yeteneklere sahiptir. Günün birinde, hademe olarak çalıştığı üniversitede bir matematik profesörü Will’in üstün yeteneklerini bir rastlantı sonucu keşfeder. Ancak bu yetenekli ve bilgili gencin şiddet eğilimi vardır. Şartlı tahliye sürecini de bozmuştur. Profesör, mahkemeye kişisel garanti vererek Will’e kefil olur. Mahkeme ise Will’in terapi sürecine girmesini şart koşar. Genç adam ise tedavi edilecek bir durumu olmadığını düşünmektedir.

Will, profesörün bulduğu beş farklı terapisti de çileden çıkartır. Will keskin bir gözlem gücüne sahiptir. Bunun yanında, terapiye gitmeden önce terapistlerin kitaplarını, onlarla ilgili yazılanları okur. Terapistleri bezdirmek içinse onları çileden çıkartan küçük oyunlar oynar. Altıncı terapist olan Sean ise Will için biçilmiş kaftan bir terapist olacaktır. Will ve Sean, bir elmanın iki yarısını temsil ederler. Will, yaşamda her şeyin yanıtını bulduğuna inanan, kendi bildiğini okuyan, buna karşın kırılgan, sevmekten ve hata yapmaktan, kısacası yaşamaktan korkan bir kişiliğe sahiptir. Dehasını kırılganlığını koruyan bir kabuğa dönüştürmüştür. Bu yüzden, yaşamı gerçekten deneyimlemekten korkmaktadır. Bu korku ise çevresindekilere sürekli zarar veren bir şiddet davranışı olarak ortaya çıkmaktadır. Sean ise çok sevdiği eşini yakın bir zamanda kaybetmiş, Will’le benzer koşullarda yetişmiş, çok iyi eğitim gördüğü halde akademik başarıya odaklanmamış, buna karşın bilgili ve özellikle yaşam konusunda deneyimli bir adamdır. İlk terapilerinde Will, önceki terapistlere yaptığı gibi Sean’ın sınırlarını zorlar. Ancak Sean pes etmez.

İkinci buluşmalarında Sean, Will’e şunları söyler: ““Sana sanatı sorsam bana okuduğun sanat kitaplarını satmaya çalışacaksın. Michelangelo hakkında çok şey bilebilirsin. Çalışmalarını, politik etkilerini, papayla ilişkilerini, cinsel yönelimini… Ama Sistine Şapeli’nin kokusunu söyleyemezsin. Sana kadınları sorsam neleri sevdikleri hakkında bir sürü şey sayarsın. Ama bir kadının yanında uyanmanın ve mutlu olmanın ne demek olduğunu söyleyemezsin. Sana savaşı sorsam Shakespeare’den bahsedersin değil mi? Ama hiç savaş görmedin. En yakın dostunun, kafası kucağında son nefesini verirken sana nasıl baktığını görmedin. Sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. Ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. Sana gözleriyle hükmedecek birini hiç görmedin. Tanrı’nın seni cehennemden kurtarması için indirdiği meleğin o olduğunu hiç düşünmedin. Onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. Bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı…”

Will, Sean’ın söyledikleri karşısında donup kalır. Bunlara verecek bir yanıtı yoktur. Çünkü bunlar kitaplardan okuduklarıyla yanıtlayabileceği sorular değildir. Bu aslında, bilginin deneyim karşısında donup kalması olarak da okunabilir. Çünkü filmde, bilgi ve deneyimin çatışması da anlatılmaktadır. Filmin eğitimle ilgili kısmı da burasıdır. Ayrıca Sean’ın bir terapist olmasının yanında pedagojik yanının da güçlü olması, bir gence nasıl yaklaşması gerektiğini bilmesi de filmin eğitimle ilgili diğer yönüdür. Will, yaşantılardan edinilmiş deneyimden yoksun, katı ve soğuk akademik bilgiyi temsil eder. Sean ise bilginin yaşantılardan edinilmiş sıcak, canlı, insani deneyimler olmadan hayatla, varoluşla ilgili sorulara doğru yanıtları alınamayacağı görüşünü temsil etmektedir. Sonuç olarak, film bize bilgi ve deneyimin birlikteliğinin en iyi yol olduğu mesajını verir. Çünkü filmin sonunda Will ve Sean birbirlerini karşılıklı olarak iyileştirdiklerini görürüz. Ne bilgi deneyime üstün gelmiştir ne de deneyim bilgiye… İkisi birbirlerini tamamlayarak iyileştirmişlerdir.

Will yaşamla ilgili sorduğu sorulara yanıt vermesi için kabuğunu kırıp gerçekten yaşaması, yeni deneyimler edinmesi gerektiğini anlamıştır. Sean ise eşinin ölümünden sonra içine çekildiği kabuktan çıkarak, Will’i iyileştirirken yeni deneyimler edinmenin matem sürecini bitirmek için ne kadar etkili olduğunu yeniden anımsamıştır. Filmin bilgi ve deneyim çatışması üzerinden vermek istediği ana mesaj ise şudur: “Yaşamda sorduğun sorulara doğru yanıt vermek istiyorsan yaşamalısın, yalnız kitaplarda yazanlar sana her şeyi söylemez.”

Filmi izlerken aklıma sık sık salgın günlerinde yürütülen uzaktan eğitim süreci geldi. Dünyayı sarsan tarihi anlardan birine tanıklık ettiğimiz şu günlerde, insanlık yaşam gerçekliğini evlerinde inşa etmeye çalışıyor. Çünkü sosyal alanlarımız hepimize sonsuz, kesintisiz, sürprizlerle dolu, yaşama neşemizi tazeleyen oyun oynama olanakları sunar. Her gün sosyal anlamda hayatta kalmak için oyunlar oynarız. Bu oyunlardan illa kurallı, eğitsel oyunlar anlaşılmamalıdır. Ritüel haline getirdiğimiz sosyal alışkanlıklarımız da oyun benzeri motifler taşırlar. Oyunu, sosyal alandaki etkileşimlerin temel dinamiklerinden biri olarak daha geniş anlamıyla düşünelim. Sosyal temasın durduğu şu günlerde sosyal oyunlara da ara verildi. İnsanların biyolojik ve fizyolojik gereksinimleri kadar önemli olan sosyal gereksinimlerinin karşılanması da el yakıcı bir sorun olarak ortaya çıktı. Bu sosyal gereksinimler, eğlenceden eğitime geniş bir yelpazeyi oluşturuyor. İnsanlar gerçekliği mümkün olduğu kadar gerçeğe uygun bir biçimde evlerinde yaşatmaya çalışıyorlar. Bu da hayatta kalma mücadelesinin önemli bir boyutu aslında. Dijital mecralarda, formal eğitim videolarının yanında, eğlence içerikleriyle de karşılaşmaktayız. Bunlara informal eğitim içerikleri de eklenmektedir. Bu içerikler, saygın sanat kurumlarının konser, oyun arşivlerinden önemli müzelerin sanal gezi uygulamalarına kadar zengin bir deneyim sunuyor. Ancak izlediklerimizle, okuduklarımızla ilgili deneyimlerimizi paylaşacak, üzerine konuşacak kimseler de bu içerikler kadar önemli.

Uzaktan eğitim süreçleri ise özellikle deneyimin aktarılmasını, paylaşılmasını oldukça sınırlandıran dinamiklere sahip. Bu çok önemli bir eksik. Eğitim programlarının uygulama ortamlarındaki çıktısı her zaman programdaki kazanımlardan fazladır. Eğitimde, 2+2 hiçbir zaman 4 etmez. Her zaman daha fazlasıdır. Bir okuldaki sosyal ve kültürel etkileşimin toplamı her zaman formal öğretim süreçlerinin çıktılarından fazla ve zengindir. Çünkü gerçek eğitim ortamlarında spontane olarak ortaya çıkan paylaşım anları sonsuz bir olasılıklar evrenine karşılık gelir. Öğretmenle öğrencinin eğitim ortamında birbirleriyle deneyimlerini ne zaman paylaşacakları, birbirlerinden yeni şeyler öğrenebilecekleri olaylarla ne zaman karşılaşacakları belli değildir. Gerçek eğitim ortamları yeni deneyimler ve öğrenmeler için her zaman üretken bir belirsizlik ve gerilim ortamıdır. Bu ortam, eğitim programlarındaki kazanımların belirlediği sınırlar içerisinde kalmaz. Zaten bu sınırlara da sığmaz. Belirsizliği belli bir yapıya sokup üretken bir sürece dönüştüren ise sanattır.

Çünkü sanat rasyonelleştirdiğimiz dünyayı duygularla bütünleştirebilen, o dünyanın farklı ve biricik yorumlarını sunan bir araçtır. Ancak bu üretkenlik ancak etkileşimin yoğun olduğu ve belli bir plan dahilindeki süreçlerde ortaya çıkabilir. Belirsizliği en üretken kılabilecek yöntem ise dramadır. Çünkü drama doğası gereği katılım, etkileşim ve süreç odaklıdır. Süreç ise doğası gereği belirsizliği içerir.

Dramada bu belirsizlik, spontaniteyle, doğaçlamayla üretken bir biçim alır. Bu biçimin özünü ise deneyim ve ele alınan konuya ilişkin bilgi oluşturur. Sözgelimi, bir müzeyi tek başınıza ya da alışageldik bir grup gezisiyle dolaşabilirsiniz. Böyle bir gezide deneyimleriniz size kalır. Ancak müzenin içerisindeki karakterlerin, objelerin bir öykünün konusu olarak ele alındığını düşünün. Tıpkı her an merak duygumuzu uyanık tutan iyi bir film izler gibi müze gezdiğinizi hayal edin. İşte bu tam da sözü edilen üretken gerilim ve belirsizlik ortamıdır. Müzenin içeriği ise sürecin bilgi boyutunu tamamlar. İnsanlar deneyimi ve bilgiyi birleştirirler. Böylece drama sürecinde deneyim ve bilginin eşsiz uyumu ortaya çıkar.

Bu uyum, Brian Way’in verdiği örnekte açıkça görülmektedir: “ ‘Kör kişi kimdir?’ sorusunun yanıtı ‘Kör kişi göremeyen birisidir’ olabilir. Bu soruya verilebilecek bir başka yanıt ise, "Gözlerini kapat ve bu odadan çıkış yolunu bulana kadar da onları kapalı tutmaya devam et" olabilir. İlk yanıt kısa ve kesin bir bilgi içerir; bu yanıtın aklı tatmin etmesi olasıdır. Ancak ikinci yanıt, sorulan kişiyi doğrudan deneyim anlarına, saf bilginin ötesine geçmeye, hayal gücünü zenginleştirmeye, akla olduğu kadar muhtemelen kalbe de dokunmaya sevk eder. Bu, oldukça basite indirgenmiş ifadelerle, dramanın en kesin işlevidir.” Way, aklın tanımlarının yanında, duyu ve duygularımızla edindiğimiz deneyimlerinde de önemine vurgu yapar. Way’in örneğini, “Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar.” atasözüyle de açıklayabiliriz.

Teknolojik olanaklar ne kadar gelişmiş olursa olsun, hiçbir dijital ortam gerçek deneyimin yerini tutamaz. Uzaktan eğitime zorunlu olarak yöneldiğimiz bu süreçte gerçek sosyal temasın, insani etkileşimin eksikliği günden güne daha fazla hissedilmekte, değeri daha fazla anlaşılmaktadır. Drama, uzaktan eğitimle gerçekleştirilebilecek bir süreç değildir. Ancak insanları canlı tutacak, oyun oynama isteklerine bir nebze olsun yanıt verecek birçok dramatik etkinlik var. Drama uzaktan etkinliklerle olsa bile diğer dijitalleşmiş sanat ortamlarına göre insani etkileşimi canlandırma gücüne en çok sahip olan araçlardan biridir. Drama eğitimcileri olarak insanlarımızın hayatta kalma mücadelelerini destekleyecek etkinliklerle her zaman yanlarında olacağız. Ekran başındakileri gerçek etkileşimin en yakın ve benzer biçimine yakınlaştırmaya çalışacağız. Bu zor koşullarda, dramanın olanaklarını zorlayacağız. Gerçek bir drama çemberinde buluşacağımız günler için umudu canlı tutacağız. Hem Will hem de Sean olacağız.