‘Servet’imiz artmış

Küresel Servetin 280 trilyon dolara çıktığını Credit Suisse’in hazırladığı Küresel Servet raporu ileriye sürüyor.
Bu raporda küresel servetin geçen yıla göre yüzde 6,4 artmasından daha önemli bir  başka bir veri var.
Dünya nüfusunun yüzde 1’i, küresel servetin yüzde 50’ sini alırken, nüfusun yüzde 99’u diğer yüzde 50’yi paylaşıyor.
Artık kapanmayacak bir eşitsizlikten söz ediliyor.
Rapora göre 148 bin kişi ultra zengin olarak tanımlanıyor ve bunların serveti 50 milyon doların üzerinde.
Sadece 5700 kişinin ise 500 milyon doların üzerinde serveti var.
Ultra zenginlerin yüzde 51 ABD’de ve sadece 72 bin kişiler.
Şimdi ciddi bir bankanın yaptığı böyle bir araştırmanın önemi, rakamların yüzde 5 yanılma payı bile olsa işin boyutlarının ciddiyetini anlatması bakımından çok çarpıcı.
Var ile yoklar, insanlık tarihinin hep gündeminde.
Zenginler ve fakirler, güçlüler, güçsüzler.
İnsanlar ve toplumlar arası ekonomik farklılıkları en az düzeye indiremediğiniz sürece dünya üzerinde çatışmaları ve savaşları bitiremeyeceksiniz demektir.
Türkiye içinde aynı, siyaseti ekonominin arkasına saklamak ile olmuyor.
Ekonomi aslında yönlendiriyor.  
Ekonomik refahı yakalamış toplumların çatışma ile vakit kaybedecekleri düşünülemez.
Yıllardır, Anakara ve İstanbul’da yabancı ülkelerin konsoloslukları önünde kuyruklar görünce, hep gelir farkı analizini anımsarım.
Siz ekonomik olarak başka diyarlara gidip insanların daha insanca yaşamak istemesini hele bu çağda bu kadar iletişimin arttığı bir dünyada, normal görmeniz lazım.
Açların sayısı artarsa   bu kadar kolay savaş çığlıkları atılıyor ve insanlar bazen neden öldüklerini bile bilmiyorlar.
Gelirin eşit dağıtılması bile teoride o kadar zor ki.
Yanı yüz ekmeği bile 100 kişiye birer tane bile isteseniz de dağıtamıyorsunuz.
Onun için Gini katsayısı denilen matematik model  en ideal paylaşımı bire yakınlık diye  ortaya koymuş.
Özetle, gelirin adil dağıtılması için yüzde  50’ye yakın bir paylaşım iyi sayılıyor.
Ayrıca 21. Yüzyılda mesele sadece kaynakların eşit bölüşülmesi değil artırılması, işte
ABD’nin başarısı burada.
Kaynaklar artırılınca belki zenginler daha zengin oluyor ama fakirlerde artan iş hacminden yararlanıp servetlerine artı katkıda bulunuyorlar.
Hep tabii bizlere eşit doğmuyoruz, eşit kazanmıyoruz filan gibi bir sürü edebiyat yapılıyor ama  aynı işe aynı ücrette dünyada yok.
Saat başına ücret nerede farklı ise oraya bir akım olması doğal.
Refaha akım da işin sosyal boyutu.
ABD’de otomotiv işçiliğinin saati 60 dolar.
Onun için ABD pahalıya ürettiği için, ABD dışından ucuza araba alıp, uçak üretiyor.
Ancak çalışanlarının refah seviyesi yüksek, tüketim toplumlarında piyasadan alınacak  her mal ve hizmet insanların gelir düzeyi ile ulaşabilecekleri düzeyde.
Bu da başkalarının servetleri ile kimsenin fazla ilgilenmemesine neden oluyor. 
Bu günlerde artık konsoloslukları önü kalabalık olmuyor, vize veren ülkeler onun da kolayını bulmuşlar şirketler aracılığıyla vize veriyorlar, aracılar da kazanıyor.
Kulüpler formalarını nasıl pazarlıyorlarsa, ülkeler de vizelerini aracılara  satıyorlar.
Türkiye’de bu aracılara herkes bir kaç kere para kaptırdığı varsayımdan onlar da epeyce servet yapmışlardır.
Bugünlerde ise vize sorunumuz da kalmadı zaten rahatız.
Konumuza dönersek, elimizdeki bu verilere göre, gelir adaletsizliğin bugünden yarına değişecek bir hali yok.
Ancak makasın aşırı açılması önlenemediği için, varlar yoklar farkı artıyor.  
Bir tür rüşvet veriyorlar, varlar hepimize.
İşte kredi kartları, işte üretmeden tüketmek, işsizlik primleri, borç ertelemeleri, şirket evlenmeleri, sübvansiyonlar...
Sonuç itibariyle, çarkı döndürmek için her olanak deneniyor, sistem zorlanıyor. 
Sistemin çökertilmesi kimsenin işine gelmeyeceği için, aksasa bile taviz vererek, geriye çekilerek veya bir adım ileriye giderek devam ettireceğiz.
Şimdi Türkiye’nin borçları 650 milyar dolara gelmiş.
Sistem de alacaklı, Türkiye’nin batmasını kim ister?
Ayakta tutmaya çalışıyor herkes.
Yalnız Türkiye alacaklılarının bu zaafını devamlı kullanıp ben borcumu ödemezsem senin için kötü olur mazeretine sığınamaz.
Bir gün gel bakalım deyiverirler.
Türkiye’de bu servet artışlarından kendine düşen payı aldığı için, ayakta kalıyor.
Altı yıldır Ortadoğu krizinin ve göçmenlerin getirdiği mali yük yanında, mutlaka artı girdiler de ekonomiye yansıdı.
Credit Suisse’in Türkiye için detaylı bir analizi mutlaka vardır.
Yayınlarlarsa ona da yorum yaparız.
Servetimiz artmış  haberimiz yok.
Enseyi karartmayın diye ustalar doğru söylemişler!

Önceki ve Sonraki Yazılar