21 Mayıs 1864 Çerkes Soykırımı…

Sadullah Kavak yazdı...

Son zamanlarda ülkemizde yaşayan Çerkesler heryıl 21 Mayısta Çerkes sürgününü sosyal medyada ve değişik platformlarda anmaktadırlar.

Peki bu Çerkesler kimdir ve 156 yıl önce yaşadıklarını neden soykırım olarak nitelendirmektedirler?

Adigeler, dünyada Çerkes adıyla bilinen 12 boy arasında yer alan Kabardey, Abzah, Ubıh, Şapsığ gibi Kuzeybatı Kafkasya'daki akraba toplulukların kendilerine verdikleri addır. Çerkesler, binlerce yıldır Kuzey Kafkasya’da yaşayan ve komşuları Slav, Türk ve Farsi topluluklarla hiçbir akrabalık ilişkisi olmayan kadim ve otokton bir halktır. Rusya Federasyonu'na bağlı Adigey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar adlı üç farklı cumhuriyetin sınırları içerisinde parçalanmış olan Çerkeslerin tarihi anavatanı bu bölgelerin ötesinde Kırım’dan Abhazya’ya kadar olan tüm Karadeniz sahil şeridinden, kuzeyde Kuban nehrini çevreleyecek şekilde doğuda Osetya’ya doğru sarkan toprakları içine alır.

1860 yılı başlarında, Rus egemenlik alanı içinde, ele geçirilememiş bir ada biçiminde ve çözümlenmemiş bir sorun olarak, sadece Adıge ya da Çerkes sorunu bulunuyordu. Dış kışkırtmalarla da alevlendirilen ve yüreklendirilen bir Çerkes direnişi vardı. Ruslar bir türlü Çerkesya'ya söz geçiremiyor ve boyun eğdiremiyordu. Ruslar 1700 yılında başladıkları ilerleyiş neticesinde Adıgeleri dar bir dağlık alana sıkıştırmış, verimli tarım topraklarının hemen hemen tamamını ele geçirmiş ve yaşamsal önemdeki ekonomik kaynaklarını da yok etmiş bulunuyorlardı. Süreçte Çerkeslerin hızla Kafkasya’yı boşaltmalarının sağlanması için de askeri birlikler şiddet uygulamış, halk kadın ve çocuklar ayırt edilmeksizin katledilmiş, Çerkeslerin köyleri ve tarlaları yakılmış, halka aç kalıp ölmek ya da sürülmekten başka seçenek bırakılmamıştı. 21 Mayıs 1864’te Soçi sırtlarındaki Kbaada’da gerçekleşen son savaşta Çerkesler mağlup olmuştu.

Karadeniz sahillerine sürülen yüz binlerce Çerkes’in perişan hâline şahit olan Rus tarihçi Berje’nin sözleri 1864 gerçeğini gözler önüne sermiştir: “Novorosisk Körfezi’nde toplanmış 17 bin dağlının bende bıraktığı korkunç izlenimi hiç unutmayacağım. Yılın bu sert zamanında neredeyse tamamen gıdasız kalan, tifüs ve çiçek salgınıyla kırılan bu halkın hâli içler acısıdır. Gökyüzünün altında çıplak arazide yırtık elbiselerinin içinde katılaşmış cesediyle yatan genç Çerkes kadının ve biri can çekişen diğeri annesinin göğsünden süt emmeye çalışan çocukların manzarası hangi kalbi sızlatmaz? Benzer pek çok sahne gördüm…” 1863-1864 kışından itibaren Çerkeslerin sürgününde ciddi artış meydana gelmiş, başlangıçta 40-50 bin kişi olacağı tahmin edilen muhacirlerin sayısı, kısa zamanda 400 bine ulaşmıştı. Takip eden aylarda bu sayı fazlasıyla artmış, vaktiyle Kafkasya’da kalabalık köy ve kasabaların bulunduğu vadiler bir insana bile rastlanamayacak derecede ıssızlaşmıştı.

Osmanlı Hükümeti, muhacirlerin dağınık şekilde iskân edilmelerini benimsemiş olmakla birlikte, Çerkeslerin toplu halde iskan edilmelerinin siyasi ve askeri yönden uygun bulunduğu Sivas-Kayseri arasında yer alan Uzunyayla’da, Düzce-Adapazarı ve Güney Marmara’da toplu iskânlara da izin vermişti.

Devlet-i Ali’nin iskân siyasetinden Çerkeslerin payına düşen devletin bekası için gerekli görülen bölgelere iskan edilmeleri olarak gerçekleşmişti. 1864-1877 döneminde sadece Rumeli'nde iskan edilmiş olan Çerkes sayısı yaklaşık 400 bin olarak ifade edilmiş, Kemal Karpat tarafından verilen bilgilere göre 1860’lardan itibaren Kafkasya’dan sürülen Çerkeslerin sayısı 1.2 milyonu bulmuştu. Çerkesler kafileler halinde sürgün yollarına düştüğünde, Osmanlı Hükümeti kaybedilen savaşlarla azalan Müslüman nüfusu tahkim etmek, çıkması muhtemel bir büyük savaş öncesi Anadolu’da safları sıklaştırmak ve elde kalan topraklarda Müslüman çoğunluğu sağlamanın telaşıyla derin bir iskan siyasetini uygulamaya koymuştu.

Sinop’tan başlayarak, Samsun, Amasya, Çorum, Yozgat, Tokat, Sivas, Kayseri, Maraş, Adana, Antakya, Hama, Humus, Şam, Golan Tepeleri, Amman ve Akabe’ye kadar olan, Karadeniz’den Kızıldenize uzanan 1900 km’lik hat üzerinde en uzak köyler arası mesafe atla bir günde ulaşılmak kaydıyla Çerkesler iskan edilmişti. Bu hattın batısında yer alan Anadolu, Suriye ve Filistin toprakları her ne pahasına olursa olsun savunulacak ve devrin idarecileri tarafından devletin kırmızı çizgisi olarak kabul görecekti.

Çerkesler başka coğrafyaların hikâyelerinde kahramana dönüştüler; kâh genelkurmay başkanı, istihbarat şefi, bürokrat, kâh cumhurbaşkanı, başbakan, parti lideri, kâh gazeteci, yazar, sanatçı, akademisyen. 1864 Çerkes Soykırımı üzerinden 156 yıl geçmesine rağmen Türkiye başta olmak üzere, Ürdün, Suriye, İsrail, Mısır, Almanya ve ABD gibi yirmiden fazla ülkede diasporik bir halk olarak yaşayan Çerkesler artık Soykırımla yüzleşmeye, sesini herkese duyurmaya, daha görünür olmaya çalışıyorlar haklı olarak. Bu konuda bir çok kitap ve makale yayınlanmaya başladı. Bu yazı için de Çerkes kökenli gazeteci Fehim Taştekin ile ‘Benim Adım 1864’ kitabını yazarı Elbruz Aksoy’dan faydalanıldı. Emperyalist Çarlık Rusyasının soykırımı neticesinde ölen tüm Çerkes’leri rahmetle anıyorum

Genel Haberleri

Bilal Erdoğan: 'Bolonez sos' ve 'Tortellini'nin bazı ürünleri helal değil
İlker Canikligil'in Eşi Ebru Tabak Canikligil Kimdir?
Online Basın Bülteni Dağıtımı Servisi: Breles
Milyonlar harcandı, sorunlar çözülmedi!
TNT Haber’in Kurucusu Hasan Ateş Budak: “Dijital Habercilikte Yeni Bir Dönem Başlatıyoruz”