ABD’nin yeni jeopolitik için yeni stratejileri - 2

Yeşil Kuşak Projesi ile döşenen terör ağları

Ortadoğu’da terör ağları ABD’nin Sovyetler’i kuşatmak için geliştirdiği Yeşil Kuşak Projesi ile kurulmaya başlamıştır. Bunun için dinci partileri komünizme karşı yönlendirme aracı olarak kullanmıştır. ABD’nin Sovyetler’e karşı kullandığı bu politikanın kuşağında Türkiye’nin de dahil edilebileceği ülkeler arasında Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Suudi Arabistan ve Ürdün bulunmaktadır. Bu ülkelerin her biri Yeşil Kuşak Projesi’nin parçaları olmuşlardır. İşte ABD ve İsrail’in ortak çıkarlarına hizmet edecek olan terör ağlarının Ortadoğu’da döşenmesi bu şekilde başlamış oluyordu. Bu proje kapsamında yönlendirilerek desteklenen (askeri teçhizat, ekonomik) terör örgütleri bu projeye hizmet edeceklerdi. Örneğin; İslami Cihat Örgütü, Usame Bin Laden’de terör eylemleriyle ABD’nin çizdiği rotanın araçları olarak hizmet etmişlerdir.

Aynı şekilde Pasifik Kuşağı Projesi ile de Çin’in önünü kesmek için ABD, kuşak ülkeler yaratmaya girişmiştir. Bu nedenle Filipinler ve Tayvan’a ekonomik, teknolojik ve askeri malzeme yardımı yapılmıştır. Askeri malzeme desteği almayan Japonya’da ekonomik ve teknolojik yardımdan yararlandırılmıştır. Bütün bu birbirinden ayrı ama birbirini tamamlayan iki ayrı kuşak projesiyle de Ortadoğu’nun Avrupa ile birleştiği bölgeye kadar olan coğrafyada, komünizm karşıtı akımlar pompalanmıştır.

Amaç Rusya’nın bu kuşakta yer alan coğrafyaya sarkmasını engellemek petrol ve doğalgaz kaynaklarını kontrol altına alarak ABD için geniş bir rant alanı oluşturmaktı. Su kaynakları da bu projelerin içinde aynı şekilde yer alan ve önemi önümüzdeki dönemde daha da artacak olan bir diğer hedefi oluşturur.

Bütün bu nedenler için bölgedeki terörist yöntemlerle çalışan örgütleri destekleyen petrol zengini arapların da çıkarlarını sürdürmelerini garantiler görünerek, Sovyet tehdidini pompalayan ABD, radikal İslam akımlarının güçlenerek, yeraltı tünelleri ve hücreleri oluşturarak geniş bir terör ağı kurmalarını sağlamıştır. Bu dönemde Rusya’nın Afganistan da Yeşil Kuşağı delme konusundaki girişimleri başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra ABD; kuşakta yer alan ülkelere desteği de çekecektir. İşte bundan sonra Ortadoğu’nun radikal İslam akımları da kendilerine yeni bir hedef seçecektir.

11 Eylül 2001 de ABD’nin NewYork ve Washington eyaletlerinde, yapılan saldırılar, kaçırılan uçaklarla düzenlenen Dünya Ticaret Örgütü’nün bombalanması El Kaide tarafından gerçekleştirilecektir. ABD ekonomisini milyarlarca dolar maddi zarara uğratan hava korsanlarının düzenlediği bu saldırılarda, verilen bilgilere göre 2 bin 977 kişi de yaşamını yitirmiştir. Dolayısıyla 11 Eylül saldırıları güvenlik politikalarının ve diplomasinin de dünyada birçok değişikliğe uğradığı yeni bir dönemin başlangıcı olacaktı. Saldırılardan sağ kalarak Guantanamo Hapishanesi’nde tutulan teröristler, hava korsanlarının bombalama uçakları ABD hava kuvvetlerine ait jetler tarafından düşürülmeseydi, ABD Kongre Binası’nı da havaya uçurmayı planladıklarını itiraf etmişlerdir.

11 Eylül saldırılarının ardından ABD yeni güvenlik stratejilerine uygun politikalar geliştirerek iç ve dış politikada yaptığı değişiklikleri yürürlüğe koydu. İç Güvenlik Bakanlığı kurularak Patriot adı ile çıkarılan “terörle mücadele” yasalarını gündeme koydu. Tarihinde ilk kez hava sahası kapatılan ABD, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) da yetkilerini genişletti. Ve İstihbarat Sistemini yeniden geniş biçimde yapılandırdı. George Bush yaptığı bir açıklamada ABD’nin bu yeni politikasını desteklemeyen Irak, İran ve Kuzey Kore’yi “şer ekseni” olarak tanımlayacaktı. Nitekim kısa bir süre sonra da Afganistan ve Irak’ı terörle mücadele stratejisi kapsamında işgal etti.

Bu dönemde ABD’de yükselen milliyetçiliğin ardından Müslümanlara karşı saldırılarda da artış başlamış oldu. Saldırıları kınayan BM Güvenlik Konseyi, NATO’nun “bir üyeye yapılan saldırı tüm üyelere yapılmış sayılır” diyen “5 inci maddesi” ilk kez yürürlüğe girerek, terörle mücadelede her türlü askeri yardımı yapmaya ve de askeri adımı atmaya hazır olduğunu dünyaya ilan etti. ABD ile diplomatik ilişkisi bulunmayan çok sayıda ülke ABD’nin yeni güvenlik politikalarına ve yaptırımlarına destek verirken, Irak desteklememişti. İran, Afganistan ve Filistin Yönetimi ise, saldırılardan sonra yaptıkları açıklamalarda destek mesajları vermişlerdir. ABD ve İngiltere, Irak’ın işgalinde esas nedenin ülkede “kitle imha silahlarının” bulunduğu iddiasını gerekçe olarak göstereceklerdi.

Dönemin Irak Devlet Başkanı olan Saddam, İran’a göre Doğu Bloku ile daha yakın ilişkiler kurmuştu. Aynı zamanda da Kuveyt üzerinden Irak petrollerini Batı’ya ihraç ediyordu. İktidara geldiği 70’li yıllarda, yabancı şirketlere ait petrol kuyularında Irak’ın payının arttırılması ve petrol şirketlerinin millileştirilmesine ilişkin uyguladığı ekonomik politikalar, toplumu yeniden yapılandırarak silahlı kuvvetlerin modernleştirilmesini de devreye sokarak, önceki yıllara göre ülkede belirli bir refah düzeyini yakalamıştır. İşte tam da bu sırada Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, aslında kazananın da olmayacağı, kışkırtmalar neticesinde başlatılacak olan büyük bir hataya düşerek, İran’a savaş açmıştır. 1980-1988 yılları arasında süren savaş sonunda Irak, borç batağı, çökmüş bir ekonomi ve binlerce kişinin ölümü ile karşı karşıya kaldı. Borç batağından Kuveyt’i işgal ederek, Irak’a daha da pahalıya patlayacak olan Körfez Savaşı’nı yaşatan Saddam, 2003 yılında ABD güçlerinin eline geçerek idam edilmiştir.

Bütün bunlar olurken Saddam aynı zamanda Irak’ta giderek güçlenen Yeşil Kuşak Projesi’nin önünü kesmek için, köktendincilere taviz veren açılımı da başlatacaktı. Dönemin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Saddam’ın Amerikalılara karar vereceğini düşündüğü köktendinci politikasını uygulayarak, Suriye-Irak arasındaki El-Kaide trafiğini görmezden geldiği gibi, bu terör örgütünden petrol satın alarak maddi destek de vermiş oluyordu. İşte Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin doğuşu da böyle gerçekleşti. Aslında bu köktendinci terör örgütü eylemlerini Irak ve Suriye’ye yönelterek, yaptıkları söylemlerle de ABD çıkarlarına hizmet ediyordu.

Dr. Nadire Filiz İRGE

Genel Haberleri

Bilal Erdoğan: 'Bolonez sos' ve 'Tortellini'nin bazı ürünleri helal değil
İlker Canikligil'in Eşi Ebru Tabak Canikligil Kimdir?
Online Basın Bülteni Dağıtımı Servisi: Breles
Milyonlar harcandı, sorunlar çözülmedi!
TNT Haber’in Kurucusu Hasan Ateş Budak: “Dijital Habercilikte Yeni Bir Dönem Başlatıyoruz”