YURT ÖZEL - Bu haftaki Gündem Özel Röportajımızı Halkevleri Eski Genel Başkanı ve HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ile gerçekleştirdik. HDP'nin kapatılma davası, 1 Eylül Dünya Barış günü ve birçok konu üzerinde konuştuk. Yurt Gazetesi İstanbul Temsilcisi ve yazarı Abdullah Ağırkan'ın hazırladığı röportaj şu şekilde:
Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle birçok kentte "Savaşlar öldürür barış yaşatır" sloganıyla eylem ve etkinlikler organize ediyor… HDP Bu noktada nasıl bir süreç organize ediyor ve temelde nasıl bir mesaj veriyor topluma?
1 Eylül bu ülke topraklarında yaşayan herkes için çok önemli bir gün. AKP iktidarına baktığımız zaman Kürt sorunu için sadece bu ülkenin vatandaşlarının sorunu değil aynı zamanda benim sorunumdur diyen bir anlayıştan ne Kürt sorunu, Kürt sorunu diye bir şey yok noktasına gelen ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın neresinde kargaşa varsa, neresinde bir savaş ihtimali varsa elinde bir savaş baltası alan bir ülke haline geldik. Ve şu an bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Özellikle mülteci kriziyle yaşıyoruz. Bu nedenle 1 Eylül herkes için çok önemlidir, tabii ki politik çizgisi itibariyle barışı savunan HDP için çok çok önemlidir. Türkiye’nin dört bir tarafında arkadaşlarımız bir seferberlik yarattı. Tüm emek ve demokrasi güçleri bir seferberlik yarattı. Bütün Türkiye’de her tarafta mitinglerimiz olacaktır, AKP iktidarı da bunu gördü ve düğmeye bastı. Şu an her yerde mitingler yasaklandı. Bu yasak kararını tanımıyoruz. Yasaklasalar da barış içinde bir arada yaşayacağımız sadece bu ülke topraklarında yaşayan yurttaşlarımız için de değil kendi yurttaşlarımız içinde istediğimiz her şeyi bu dünyada yaşayan Ortadoğu’da yaşayan tüm insanlar içinde istiyoruz. Biz barış istiyoruz.
HDP’ nin kapatılma davasına dair son durum nedir?
Kapatılma davasında 60 günlük bir süre daha verildi. O süreç işliyor. Öncelikle şunu anlamak lazım HDP ne zaman kriminalize edilmeye başladı ve AKP’nin yargısının hedef tahtası haline getirildi. Tayyip Erdoğan ne zaman kaybedeceğini gördü ve işte o an HDP’yi hedef tahtasına koydu. 7 Haziran seçimlerinde, seni başkan yaptırmayacağız çizgisi AKP’yi büyük ölçüde geriletti. Bu riski görülünce tamamıyla hedef tahtasına getirildik. Belediye meclis üyelerimiz, vekillerimiz, eş başkanlarımız, yöneticilerimiz neredeyse herkesin cezaevine gönderildiği bir süreç oldu. Bütün bunlara rağmen 24 Haziran seçimlerinde HDP parlamentoya girdi. Son olarak yerel seçimlerde HDP’nin tavrı ile AKP neredeyse bütün büyükşehirleri kaybetti. İşte onun kinini, düşmanlığını atabilmek için HDP hedef tahtasına koydu. Bugün belli ki saray ittifakı yüzde 40’ın altındadır. Ancak karşı tarafı bölmek üzere yani kendini istemeyen kendi politikalarına muhalefet eden her kesimi bir araya getirmemek üzere bir siyaset anlayışı hakim. Bu da zaten kutuplaştırma anlayışının temelidir. Bu nedenle HDP’nin kapatılması sorunu sadece HDP’nin sorunu değildir. Bu ülkede eşitlik, adalet ve demokrasi isteyen herkesin de ortak sorunudur. Yani saraya karşı halk egemenliğini savunanların, ümmet değil yurttaş hakkını savunanların ortak davasıdır.
HDP nasıl bir süreç izleyecek kurumsal olarak kapatma davasına karşı?
HDP, AKP’nin kendini iktidarda tutmasının yolunun kutuplaşma olduğunu görüyor. Dikkat edin AKP’li olanlar bile eşit değil artık. AKP’li olmayanların ise yurttaşlık hakkı kalmamış durumda. Seçme seçilme hakkı gasp ediliyor. Sadece belediye ve vekil seçimlerin de değil, üniversitelerde dahi tek adam olarak atanan kayyumlar söz konuus. İnsan hakları gaspı yaşıyoruz Bunları gören ve bu ülkeyi yeniden kuracak olan bir muhalefete ihtiyaç var. Böyle mi yaşayacağız, neoliberal politikalarla mı yaşayacağız? Geçmediğimiz köprülerden para ödeyerek mi yaşayacağız, kullanmadığımız havalimanlarının parasını ödeyerek mi yaşayacağız? Müşteri haline geldik. Eğitimin özelleştirilmesi öyle bir boyut aldı ki özel okullar öğrenciyle birlikte satılığa çıkartılıyor. Bunların hepsinin yok edilmesi gerekiyor. Aslında kapitülasyonlar kaldırılsın noktasında bir siyasete ihtiyaç var. Yeni inşa edilecek siyasal iktidarın bu sözleşmelerin tamamını fesh etmesi gerekiyor. Halktan alınan her şeyin halka geri idae edilmesi gerekiyor.
Türkiye siyasal olarak iç ve dış politikada çok ciddi sorunlar yaşıyor. Sizce nerede yanlış yapılıyor ve hükümet dış ve iç politikada nasıl bir yol izlemeli?
Dış politikada emperyalizmin taşeronluğunu yaptılar bunu yaparken her tarafa bir müdahil olma hali vardı. Yeni Osmanlıcı hayallerin gediği nokta milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesine yol açtı. Dünya tarihine baktığımızda en büyük göç hareketlerinin olduğunu dönemlerden birini yaşıyoruz. AKP’nin hem içerinde hem dışarıda izlediği savaş politikalarının yansımasını yaşıyoruz.
Türkiye’de işsizlik temel sorun olarak devam ediyor. Hükümet çeşitli paketler açıklasa da toplumsal güven endeksi çok düşük, HDP işsizliğe dair nasıl bir çözüm öneriyor?
Çok basit bir çözümü var! Bu ülkenin tüm zenginliklerinin yüzde birlik bir kesimin çıkarına kullanılmasına engel olduğunuz zaman, bu muslukları kestiğiniz zaman, finans odakları değil halka döndüğünüz zaman işsizlik kalkacaktır. Şu an çalışan milyonlarca insan yüzde birlik bir çıkar odağına çalışıyor. Bu odağın eli hepimizin cebinde. Bu musluğu kestiğiniz zaman bu ülkenin kaynakları herkesin insanca yaşaması için yeterli olacaktır.
Demokrasi ve Özgürlükler noktasında dünya sıralamasında sonlarda olduğumuzu düşünürsek neler yapılmalı?
Herhalde bu ülkede faşizmin karşısında en fazla bedelini ödeyen HDP ve HDP geleneğinden gelen partiler, Sosyalistler, insan hakları savunucuları olmuştur. Bu ülkede ne zaman demokrasiden yana olduysanız bedel ödemişsinizdir. Bundan da en fazla payı alan maalesef Kürt halkı olmuştur. Son döneme baktığınızda Macron’dan Erdoğan’a Putin’e uzanan otoriter bir dalga var, bu bir sistem krizini gösteriyor. Baskı rejimleri ancak bu iktidarlarla ayakta duruyor. Bunların hepsinin ortak özelliği var. Hepsi kadın düşmanı, gençlere düşman, LGBT+ haklarına düşman, toptan halklara düşman. Bu iktidarlara karşı demokrasi talebinin açığa çıkarılması gerekiyor. Burjuva demokrasisinin en küçük kırıntıları dahi kalmamı. Seçme seçilme hakkını engelleniyor. Beğenmediğim seçimi tekrar yaptırırım anlayışı hakim. İstanbul seçiminde bunu gördük. Fakat bir demokrasi mücadelesi verildi İstanbul’da. Bu ülkede bir demokrasi geleneğinin olduğunu, demokrasiye sahip çıkanların olduğunu göstermiştir İstanbul seçimi. Şimdi de yapılması gereken budur.
Sizce, muhalefet topluma tüm sorunları çözecek güveni verebiliyor mu?
Hayır veremiyor. Kutuplaştırma siyasetine karşı halkın siyasi aktörlerden çok daha ileride olduğunu düşünoyorum. Siyasi aktörlerin, muhalefetin tüm bileşenlerinin, emek örgütlerinden demokratik kitle örgütlerine kadar bütün yelpazenin yani bizim yapmamız gereken şey halkta umut ve güven verecek bir odak yaratmaktır. Bir arada durabilmek çok kritiktir. 10 Ekim Gar katliamından sonra bütün kitle hareketleri bir araya geldi. Hep beraber bu katliama karşı bir tutum aldık. AKP’nin açtığı siyaset kulvarında değil, bu ülkede yaşan bütün halkların politik bir programında siyaseti kurmak gerekiyor. Demokrasi ittifakı diye eş başkanlarımızın dile getirdiği kavram böyle bir şey. Bu bir seçim ittifakı değildir, bu bir demokrasi mücadelesinin anlayışıdır. Halkta umut ve güven yaratmasıdır.
Muhalefet nasıl bir yöntemle iktidar kurgusunu topluma sunmalı?
Bu ülkede beş yılda içinde üç seçim yaşadık ve sürekli AKP kendini güçlü gösterebilmek için kirli politikalarını sandıkla birlikte meşru gösterme çabasındaydı. Artık bu ülkede bu iktidarın meşruiyet problemi vardır ve aslında bu iktidar gayrı meşrudur. Şahıslar ya da partilerden kaynaklı değil izlediği politikalar bakımından gayrı meşrudur, çünkü savaş politikası gayrı meşrudur, izlediği dış politika gayrı meşrudur, ekonomi politikası gayrı meşrudur. Yüzde birin çıkarı için milyonları yoksulluğa iten politikası itibariyle gayrı meşrudur. 20 yıla yanaşan bir silsile söz konusu, muhalefet olarak baktığınızda demek ki bu politikalara karşı başka bir politika ortaya koymamız gerekir.
Geleceğe dair nasıl bir ülke hayaliniz var? Son olarak ne dersiniz…
Her şeyden önce halka güveniyorum, halkın öz gücüne inanıyorum, güveniyorum. Bu güveni harekete geçiren bir politik hareket ihtiyacı var, bu halk programını gezide yazdı. Milyonlar sokaklarda eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşayacağız diye haykırdı. Bu ülkeyi hep birlikte yaratacağımıza inanıyorum.