GIDA ENFLASYONU

Bekir Aksoy

Son günlerde enflasyon oranlarında özellikle gıda sektöründe yaşanan yüksek fiyat artışları herkesin gündemine girmiş durumda. Öyle ki, devletin en yüksek kademesinden şikayetler gelmeye başlayınca tuzu kuru köşe yazarları bile meyve sebze ve çarşı pazardaki yüksek fiyat artışlarını dile getirmeye başladılar. Hele hele Ağustos ayı gibi mevsim itibariyle fiyatları düşmesi beklenen taze sebze meyve, süt ve peynir gibi temel gıda ürünleri etiketlerinde görülen yüksek fiyatlar bazı yazarlar tarafından ana muhalefet olarak tanımlanır oldu. Neyse ki, bu yazarlar henüz yaşanan hayat pahalılığından ana  muhalefeti ve muhalefeti suçlamadılar. Suçlananlar fahiş fiyat uygulayan aracılar, zincir marketler, dünyada yaşanan arz eksiklikleri ve girdi maliyetleri. Doğaldır ki, son yıllarda uygulanan ekonomi ve tarım politikalarında yapılan  yanlışlar, eksiklikler, hatalar gıda enflasyonunun nedenleri arasında belirtilmiyor. 

Önce bazı rakamları hatırlayalım.

TÜFE Ağustos ayında yüzde 19,25 olarak gerçekleşti. Yine TUİK’e göre gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 3,18 yıllık olarak yüzde 29 oldu. TÜFE’nin 10 puan üzerine çıkan gıda enflasyonu TUİK istatistiklerinde bile yüksek görünüyor.

Diğer önemli bir rakam, gıdanın TÜFE içindeki payı, TUİK enflasyon sepetinde gıdanın payı yüzde 26. Bu oran elbette tartışmaları da beraberinde getiriyor, çünkü dar gelirli hatta orta gelirli vatandaşların harcamalarında gıdanın payı yüzde 35-40’larda.

Sevgili okurlar,

Çarşı pazara çıkıp fiyatları gördüğünüzde veya sorduğunuzda gerçekten şaşırtıcı  bilgiler görebilirsiniz. Ağustos ve Eylül ayında 10 liranın altında meyve sebze yok. Pazar yerine göre değişmekle birlikte yani Ankara Çayyolu pazarı ile Balgat Ehlibeyt  mahallesi pazar yerinde fiyatlar yüzde 30-40 fark etmekte. Ancak, hiçbirinde 10 liranın altında fiyat yok. Soruyorsunuz, satıcıya “geçen yıl kaç paraydı” diye, size cevap veriyorlar, “biz de anlayamaz olduk, salatalık geçen yıla göre yüzde 110, şeftali yüzde 60, taze fasulye yüzde 70, domates yüzde 50 artmış durumda” diyorlar.  Bir de işlenmiş gıda için marketlere hatta organik ürün satıyoruz diye kendini tanıtan köylünün açtığı mandıraya gidiyorsunuz, tavuk eti geçen yıla göre yüzde 60, ay çiçek yüzde 60, yumurta yüzde 50, mercimek yüzde 42, süt ve yoğurt yüzde 40, ekmek yüzde 26 artmış durumda. Kuru yemiş ve baklagillerin fiyatlarına bakılamıyor bile. Fiyatı düşen belki bir tane ürün yok, bu durumda vatandaşın yaptığı karpuzu dilimle, kuru yemişi gramla, şeftaliyi sayıyla almak oluyor. Ama tabii ki, yıllık TÜFE yüzde 19,25. Koskoca TUİK  yanlış yapacak, rakamlarla oynayacak değil herhalde!

Devam edelim.

Türkiye’de çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 40’ı asgari ücret veya biraz üstü ücret ve maaş alıyor, bu da AGİ’li net 2.825 TL. Buradaki kayıt dışılığın ne kadar olduğunu tam olarak bilmek mümkün değil. Diğer bir gerçekte, bu asgari ücret düzeyinde çalışmaya razı çok fazla insanımız var.

Diğer taraftan, gıda enflasyonu açısından çok zor bir kışa giriyoruz. Hem yaz sezonu bitiyor hem de üretici fiyatları tüketici fiyatlarından daha fazla artmış durumda. Ağustos ayında ÜFE yüzde 45’leri geçerek yeni bir rekor kırdı, TÜFE’nin iki katından fazla.  Gıda sektöründe yıllık ÜFE oranı ise TUİK’e göre yüzde 39. Kısacası henüz tüketiciye yansımayan ya da TÜFE’de görünmeyen üretici maliyetleri söz konusu.

Sevgili okurlar;

Ne yapılmalı? Bu sorunun cevabı maalesef kolay değil, şunlar yapılmalı denince gıda enflasyonu azalacak değil, nedeni de kabul etmek durumundayız ki, salgın dönemi ve sonrasının etkileri devam edecek. FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi Ağustos ayıyla birlikte tekrar yükselişte, aylık bazda yüzde 3 yıllık yüzde 32,9 artmış durumda. Tahıl ve şeker fiyatlarında artışlar sürüyor, bakliyat fiyatları da üretim ve tedarik sıkıntıları nedeniyle artmaya devam ediyor. Ülkemizde yaşanan kuraklık ise bir başka neden. Kısacası, bu kış yüksek fiyatlarla yaşamaya alışmak zorundayız. 

Elbette yapılması gerekenler de var. Öncelikle bu gerçeklerle yüzleşmek durumundayız. İstatistiklerle oynamamak, gerçekleri çarpıtmamak ilk yapılması gereken. Enflasyon sepetinde gıdanın payını düşürmekle, fiyat istikrarını sağlamakla yükümlü TCMB Başkanlığının “politika oluşturmada önümüzdeki dönem gıda hariç çekirdek enflasyonu dikkate alacağız” türünden demeçlerle ya da Ticaret Bakanlığının marketlerde denetlemeleriyle ve nihayet istatistik yetenekleriyle problemi çözemeyiz.  Size hiç inandırıcı geliyor mu, Allah aşkına, ÜFE yüzde 45, TÜFE yüzde 19, aradaki farka bakar mısınız? Bu türden bir makas farkı  ekonomik krizin şok dönemlerinde bile görülmedi. 2001 krizinden sonra en yüksek fark, 2001 Aralık TEFE yüzde 88, TÜFE yüzde 68. Zaten 2002 sonunda fark neredeyse eşitlenmişti, 2002 Aralık yüzde 31 TEFE, yüzde 29 TÜFE olmuştu. 

Bir kez daha belirtmekte fayda var, önce gıda dahil yıllık TÜFE’nin yüzde 19 olmadığını kabul edeceğiz. Yanlış bilgiyle başlarsak, bağışlayın ama gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesine benzer. Brezilya ve Yunanistan örneklerini daha önce yazdım, istatistiklerle oynandığında neler olduğunu.

Sonrasında yapılması gerekenler üretim ve maliyet tarafları, para politikası ve bazı yasal düzenlemeler, örneğin hal yasasına ne oldu, market yasası neden bir türlü çıkmıyor. Su yönetimi yasası teknik bir konu, kimsenin itiraz edeceği bir konu da değil, neyi beklemekte, kuraklıkla nasıl baş edeceğiz.  2001-2007 arası neler yapıldı da enflasyon tek hanelere düşmüştü, şimdi neden olmuyor?

Devam edeceğiz.