Adım Ateş

İbrahim Aktaş

“Merhaba, adım ateş. Aslında beni hepiniz çok yakından biliyor ve tanıyorsunuz. Bu zamanda olmadığım yer, girmediğim mekân yok gibi… Ta, taş devrinden beridir varım dünyanızda. Sarı, turuncu ve kırmızıya çalan rengimle yanar dururum. O kadar ısınır, o kadar ısınırım ki, aslına bakarsanız utanmam da yoktur benim. Yanar ve yakar geçerim sürekli... Dur durak da bilmem çoğu kez. Dedim ya bazen isterim, bazen istemsiz ama yanar, yanar ve ardımda bıraktığım kapkara tüten dumanımın kokusu ile sönerim. Utanmam dedim ama aslını sorarsanız, o denli ısınmam ve kızarmam sonucu utanmam da gerekir. Ne var ki, yanmak benim fıtratımda var. Nadir anlar dışında utanmayı unuttum anlayacağınız. Evet, utandığım zamanlar da olmuyor değil az da olsa! Beni kirli ellerine alan ve hiç tanımadığım canlıları ortadan kaldırma aracı olarak kullananlar olduğu zamanlar… Daha doğrusu yanıp, kavurup, her şeyi kapkara arkamda bıraktıktan sonra utandığım ve gizli gizli kendimden nefret ettiğim zamanlar da var! Yaşamak istemediğim ve on binlerce yıldır, hizmet ettiğim dünyadan yok olup, kaybolup, bilmem hangi cehennemin dibine gidesimin tuttuğu zamanlar da…

 

O günün sonunda da aynı duygular içerisindeydim. Defolup gitmek istedim ama bırakmadınız. Yirmi sekiz yıl geçti ki üzerinden, hala yanmaya ve yakmaya devam ediyorum. Çok azında da utanmaya… Hiç, ateş kendi içinde de yanar mı? Kirli ellerinin sayesinde utanç yangınım son bulmuyor. Her gün, her an içimi yakıyor; dikkat ediniz, ben bir ateşim. Ve benim içim de yanıyorsa, varın gerisini siz düşünün gayrı!

 

O lanetli güne dönelim;

 

Bir çakmağın ucunda parladığımda aslında, bilemezdim ki, Madımak Otelinin lobisinde olduğumu… Ağzından salyalar akan, kendini bilmez, Cumhuriyet düşmanı, zorbalar kalabalığının sesi geliyordu dışarıdan… Ve ben bir damla ateş, seslere bakan tarafı kapayan bir perdenin altından çoğaltılmaya çalışıyordum ve bir anda tüm dünyamın, yaşam amacıma dönüştüğünü, büyük bir iştahla parladığımı, durmak bilmez iştahımla yakabildiğim her yeri alev kollarımla sardığımı ve oradaki tüm canların hayatlarını kararttığımı hatırlıyorum.

 

Ağlayanlar, kaçışanlar, saklananlar, hiç biri umrumda değillerdi. Ben sadece yanmaya ve yakmaya odaklanmıştım ve önümde ne varsa ve ne çıktıysa yaktım tüm hızımla… Nefes bile almadım. Siz insanlar, öfke kriziniz tutar da, gözünüze bir perde iner ve kimseyi görmezsiniz ya… Kırar geçirirsiniz ve hatta yıkarsınız tüm hayatınızı… Belki de kendi üzerinize… Sonra hızınız kesilir ve yerle yeksan olursunuz ve durulur hayat. Ben de, hızım kesilip, ardıma bakmaya fırsat bulduğumda geldim kendime. Ve utandım, ateşliğimden utandım, kızgınlığımdan utandım, fıtratıma kızdım sonra yine ve yeniden utandım.”

Ateş ya da yangın ya da her neyse ünleneceğimiz adı; kendiyle konuşsak, zannımca yukarıda kaleme aldıklarıma yakın cümleler kurar ya da benzer ifadelerle anlatmaya, kendini savunmaya kalkardı.

 

Ama yaşadıklarımızın zerre savunulacak bir yanı var mı ki?

 

Muhlis Akarsu – 45 yaşında, sanatçı

Muhibe Akarsu – 45 yaşında, Muhlis Akarsu’nun eşi

Gülender Akça – 25 yaşında

Metin Altıok – 53 yaşında, şair, yazar, felsefeci

Mehmet Atay – 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı

Sehergül Ateş – 30 yaşında

Behçet Sefa Aysan – 44 yaşında, şair

Erdal Ayrancı – 35 yaşında

Asım Bezirci – 66 yaşında, araştırmacı, yazar

Belkıs Çakır – 18 yaşında

Serpil Canik – 19 yaşında

Muammer Çiçek – 26 yaşında, aktör

Nesimi Çimen – 62 yaşında, şair, sanatçı

Carina Cuanna Thuijs – 23 yaşında, Hollandalı akademisyen

Serkan Doğan – 19 yaşında

Hasret Gültekin – 22 yaşında şair, sanatçı

Murat Gündüz – 22 yaşında

Gülsüm Karababa – 22 yaşında

Uğur Kaynar – 37 yaşında, şair

Asaf Koçak – 35 yaşında, karikatürist

Koray Kaya – 12 yaşında

Menekşe Kaya – 15 yaşında

Handan Metin – 20 yaşında

Sait Metin – 23 yaşında

Huriye Özkan – 22 yaşında

Yeşim Özkan – 20 yaşında

Ahmet Özyurt – 21 yaşında

Nurcan Şahin – 18 yaşında

Özlem Şahin – 17 yaşında

Asuman Sivri – 16 yaşında

Yasemin Sivri – 19 yaşında

Edibe Sulari – 40 yaşında, sanatçı

İnci Türk – 22 yaşında

Ahmet Öztürk - 21 yaşında, otel çalışanı

Kenan Yılmaz - 21 yaşında, otel çalışanı

 

 

Bu isimler, siyasal islam adlı ideolojinin ama bence karanlık, aşağılık, zorba ve dahası, ne olduğu belli bile olmayan bir şeyin katline uğradılar. Hem de son derece canice… Bugün yoklar. Sadece sanatçı kişilikleri mi? Elbet ki hayır; anne, baba, eş, abla, ağabey, kardeş, akraba, arkadaş, sevgili, çocuk… Ama yoklar işte!

 

2 Temmuz 1993 günü Madımak Oteli, Onların son nefeslerini verdikleri yer oldu ve kuduz köpekler gibi ağızlarından salyalar dökülen ve neye hizmet ettiklerini kendileri dahi bilmeyen zorba kalabalığın hedefi oldular. Devletimiz ahalisi bile saçma sapan açıklamalarla, günü kurtarmaya çalışırken, ettikleri her sözle biraz daha küçüldüler. Bir kısmı toprak oldu, kalanlar da küçülmeye devam ediyorlar. Canilerin bir kısmının ve o günlerde o canileri korumaya, kollamaya çalışan bir grubun, AKP hükümetleri döneminde, tarikatların da güdümüyle, devletimiz kademelerinde görevlendirildikleri de anımsatmalıyım!

 

Ama suçlu ateş! Tek cani, tek canavar, tek katil; o ateş parçası… Hani çakmağın ucunda belli belirsiz yanmaya çalışan…