Mühür ve kadın

S. Ersu Hızır

Antalya’dan bir okurum aradı. Yeni boşanmış tekrar evlenmek istiyordu. Boşanan kadının, boşanmasından kısa süre sonra evlenebilmesi için uygulanması gereken yasal zorunluluğu ve yaşadıklarını anlatıyordu. Yaşadıklarını şaşkın, üzgün ve hayretle dinledim. Evlenebilmesi için; uyması gereken yasal zorunluluğu yerine getirirken yaşadıklarının yarattığı travma. Onun deyimi ile yaşadıklarından sonra ki yaşamını… Mühürlü Kadınlar… Mühürlü Evlilikler… olarak tanımlıyor.

Yaşadıkları çok üzmüş, derin travma yaratmıştı. Konuşurken tekrar yaşıyor gibiydi. Onun için; telefonda anlatmak yerine yazılı olarak göndermeyi tercih etti. İlk kez duyduğum bu sosyal problemi özetleyerek sizlerle paylaşmak istedim.

“Bir kadın eşiyle (eski) boşanıyor. Bir süre geçtikten sonra bir başka izdivaca karar veriyor.

Kadın ve erkek mutlu, birbirleri ile evlenmek istiyorlar. Kadın evlenmek için ikamet ettiği belediyeye başvuruyor. Eline ‘başvuru için istenen belgeler’ başlıklı matbu form veriyorlar. Belediyeden çıkarken formun en altında küçük puntolarla yazılmış notu görüyor.

Notta özetle; … yeni boşanmış tekrar evlenmek isteyen kadınların yasal olarak 300 günü doldurmaları gerekmektedir… Ne yapacağını bilmeksizin yönlendirmelerle soluğu adliyede alıyor. Evet, yeni boşanmış tekrar evlenmek isteyen kadınların geçirmesi gereken 300 günlük yasal süre var. Evlilik; boşanma, ölüm ya da başka bir sebeple sona erdiğinde erkek istediği zaman evlenebilecekken,  kadın için 300 gün bekleme süresi var. Bu süre niçin; bu süre kadının hamile olması halinde doğacak çocuğun babasının kim olduğunun yani nesebin (sözlükteki anlamı; baba tarafından olan hısımlık, bir fıkıh terimi olarak çocuğun ana babasıyla hısımlık, ilişki) ile belirlenmesinde karışıklık yaşanmaması içindir.

Çünkü Türk Medeni Kanununun 282. maddesi ‘ Çocuk ile baba arasında soy bağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur. 285’nci maddeye göre ise ‘ Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün (300 gün) içerisinde doğan çocuğun babası kocasıdır.

 Nesep süresi gibi bir süre karışıklık yaşanmaması için konulmuştur. Evlenmeden önce çocuk doğarsa süre kalkar. Aksi halde bu sürenin kaldırılması ancak mahkeme kararı ile mümkündür.

Mahkemeye yapılacak müracaat ile hamile olunmadığına dair muayene raporu sonucunda veya boşanan eşlerin tekrar evlenmek istemesi halinde mahkeme iddet müddetini kaldıracaktır.

Sonuç olarak; boşanan ya da kocası ölen kadın yeniden evlenmek isterse ve boşanmadan hemen önce doğum yapmamışsa, hamilede değilse yeniden evlenebilmek için 300 gün beklemek zorunda ya da mahkemeden karar alması gerekmektedir. Bu yasal açıklamadan sonra bize aktarılanlara dönelim.

Adliyede soluğu alan kadın, eline tutuşturulan evrak liste ile adliye koridorlarında kapı kapı çare arar.

Mahkeme açması ve dilekçesinde ‘ Medeni kanunun ilgili maddesi gereğince 300 günlük bekleme süresinin kaldırılması kararı verilmesini’ talep eder. Mahkemeye dilekçe veren kadının sol el bilek içerisine mahkemenin kaleminde ‘ mühür ‘ vurulur. Tıpkı oy kullanırken parmaklarımıza damlatılan mürekkep gibi… Tüm seçmenler… Mühürlenen kadının onuru kırılır, biçaredir, çaresizdir. Ama yasalar uygulamayı böyle belirlediğinden itiraz edemez. Mühürün gerekçesi gebe olmadığına dair gönderildiği hastanede muayenede başka birinin girmemesi için, sevk edildiği hastanede ‘Adli vaka gelsin’… diye çağırılan kadına yapılan muayene sonucu düzenlenen rapor verilir.

Kolunda mühürle, adliye, hastane kapı kapı dolaşırken, TC Kimlik No’su bile sorulmadan ‘kolunu aç mührünü göreyim’  sözlerine muhatap kalmak. Bazı görevlilerin imalı sözlerine içerlemek, utanmak… Görevli bir sekreterin ‘abla üzülme biz neleri gördük’ sözleri ile teselli bulmak ve evlenmek… Her kapıda aç kolunu muamelesi ve bakışlardaki ifadeler. Kaçıncı sınıf kadın, ya da kadının insanın sınıfı olur mu?”

Kadın; evlenmek üzere seçtiği erkeğe saygı duyar, doğru seçim yaptığına inanır, eşine güvenir. Mühürlenmiş ve mahkeme tarafından hastaneye gönderilmiş kadın olmanın ruhunun derinliklerinde açacağı ve ölene kadar suçlu gibi saklayarak taşıyacağı ve bilseydim 300 gün beklerdim diyeceği ömür tüketen yara… ile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı; şimdilerde yok olmaya yüz tutmuş çekirdek aile kavramını vurgulamak, aileyi korumak, gayrimeşru çocukların yasal hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için düzenlenen, güdülen tüm gidişata destek.

Kadına şiddete dur derken yasal olarak dayatılan bu psikolojik şiddet niye…  DNA testi ile anne ve babanın belirlenebildiği, yanan insanın küllerinden bile kim olduğunun belirlenebildiği günümüzde bu uygulama doğru mu? Kadına insan olarak değer veren, psikolojik travmaya neden olmayacak düzenlemeler yapılması zor mu? Tecavüzcüsüyle evlenmenin yasalaştırılmaya çalışıldığı Türkiye’de bu mümkün mü, demeyin? Mücadele etmeden hiçbir şey kazanılamaz…

 

Terör

Geçtiğimiz hafta içerisinde Beşiktaş’ta iki hain terör saldırısında 44 vatandaşımızı yitirdik, 155 vatandaşımız yaralanmıştı. Bu saldırıda kullanılan patlayıcıların İngiltere’de üretildiği, ABD üzerinden Suriye’deki PYD’lilere aktarıldığını yetkililerin açıklamalarından öğrendik. Türkiye NATO’ya bağlı olduğu için buradan temin ettiği silahların kullanılmasında bazı koşullara uyması gerekiyor. Bu yönde bazı NATO üyesi ülkelerin açıklamaları hafızalarımızda. Türkiye’ye karşı bu denli hassas olan ABD-İngiltere-Fransa gibi ülkeler verdikleri silahların, bombaların Türkiye’de terör olaylarında kullanılmasına neden sessiz kalıyorlar. Sessizliğin ötesinde bile bile bu silahları neden veriyorlar?

Dün sabah yeni bir hain saldırı haberi ile üzüldük. Kayseri’de bomba yüklü taksi ile intihar eden canlı bombanın patlaması sonucu 13 vatandaşımız hayatını kaybetti, elli beş vatandaşımız yaralandı. Yitirdiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza başsağlığı diliyorum. Bomba patlatarak, intihar saldırıları düzenleyerek, masum insanları katlederek; Türkiye’yi Laik Demokratik Cumhuriyet’ten uzaklaştırarak bölmek yönetmek isteyenler bilmeli ki, bu Cumhuriyet’in temelinde Atatürk Devrimlerinin felsefesi ve bu felsefeye inanmış milyonlar bulunmakta.

Gazi Mustafa Kemal’in 21 Mart 1923’te söylediği;  “ Savaş zorunlu ve hayati olmalı. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin ulus hayatı tehlikeye maruz kalmayınca savaş cinayettir…” sözündeki gibi milletimiz barıştan yanadır.

Kendi çıkarları için ülkelerinden binlerce mil uzaktaki Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenler, ülkemizde terörü destekleyenler, sabrımızı test etmesinler! Bu kanın içerisinde boğulurlar.