SÜKSELİ  KANAL

Hani, "bir deli bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" derler ya, işte o hesap, birileri "Kanal İstanbul Projesi" diye uçuk bir fikir attı ortaya, onu tartışıyoruz günlerdir, aylardır, yıllardır. 

Hesapça, doğanın yarattığı bir harika olan İstanbul Boğazının batısına, paralel bir kanal açılacak; milyonlarca ton toprak kazılacak; Karadeniz ve Marmara  Denizleri bir kez daha birleşecekmiş. 

Kanal açılıp bitince, Montrö anlaşması uyarınca, şimdi doğal İstanbul Boğazından ücretsiz geçen gemiler, bu yeni kanaldan para ödeyerek geçeceklermiş. Yöneticilerimiz, yabancı gemi sahiplerini, bizim, köprülerden "geçse de geçmese de para ödeyen gariban vatandaşlarımız sanarak, peşin para görmüşcesine  ellerini ovuşturuyorlar.

Kanal İstanbul için bilim insanları, yoğunlukları farklı iki denizin, yapay bir biçimde bir kez daha birleştirilmesinin, doğada nasıl bir bozulmaya, dengesizliğe yol açacağını yazıp çiziyorlar. Bunun denizlerdeki yaşamı ne denli olumsuz etkileyeceğini anlatıyorlar. Ama başta Tayyip Bey olmak üzere yöneticilerimiz "kös dinliyorlar". 

Kanal İstanbul'u savunanlar, bu kanalın, Boğazı ve İstanbul'u büyük felaketlerden koruyacağını ileri sürüyorlar. Burada kastedilen, Boğazdan geçen petrol ve diğer patlayıcı maddelerle yüklü tankerlerin yarattığı tehlikeler olsa gerek. Yeni kanaldan geçecek gemilerin bu kazalara neden olmayacağı varsayılıyor.

Bu kanalın yapımından kimlerin "nemalanacağını" araştırmacılar açıklıyor. Kanal inşaatını yapacak olan şirket ya da şirketler dışında, etrafındaki binlerce dönüm araziyi şimdiden "kapışan" rantçılar ve onlara bu fırsatı veren siyasiler bunlar arasında.

Kanal İstanbul'un sağlayacağı en büyük yararlardan birini de, geçen gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Bey'i "fırçalarken", Tayyip Bey açıkladı: "Çevre boyutunun yanında, siyasi boyutuyla da bu kanal çok ciddi bir "sükse" yapacak", dedi. Hemen açıp, bu Fransızca "sükse" kelimesine baktım. İki anlamı varmış. "Başarı" ve "fiyaka" demekmiş. Tayyip Bey hangisini kastetti bilemem.

Ama bu kelime bana, kendisini sahnede de izleme şansını bulduğum, büyük tiyatro sanatçısı Muammer Karaca'nın bir anekdotunu hatırlattı.

Karaca'nın bir oyunu oynanırken, "Frankofil" olduğu anlaşılan bir seyirci, yüksek sesle konuşarak, yorumlar yaparak oyuncuların dikkatini dağıtıyormuş. Oyunun sonunda bu kişi,herkesle birlikte ayakta alkış tutarken bir yandan da bağırarak, "sükseler, sükseler" diyormuş. Rahmetli Muammer Bey sahnenin önüne yürümüş; yüzünü o seyirciye dönerek seslenmiş:

                   "Sizi de efendim, sizi de!"

Büyük ustayı sevgiyle anıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar