Trevira

      Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet’te yazdı: ''Merkel'in son İstanbul seferi hakkındaki düşüncesini sorduğum bir Alman bana, radyoda duyduğu fantastik bir olayı anlattı. Erdoğan ve Merkel-hiç tercüman kullanmadan- karşılıklı onar dakika birbirlerini dinlemişler. Erdoğan-Merkel görüşmesi sahiden eğer bu şekilde gerçekleşmişse (biri Almanca öteki Türkçe konuştuğu için U.C.) ''sağırlar diyaloğuna'' bundan somut örnek düşünülemez''.      Doğrudur. Zaten ikisinin de birbirini anlamak diye bir derdi yok.      Amerikan Başkanı Obama, ''Türkiye'de özgürlüklerin çiğnenmesi karşısındaki duyarlılığımızı Mr. Erdoğan'ın yüzüne karşı söyledim'' diyor. Tayyip Bey ise ''yok öyle bir şey. Bana böyle bir şey söylenmedi'' diyor. Acaba, diyorum, Mr. Obama ile Tayyip Bey arasındaki görüşme aynen Frau Merkel'le olan görüşme gibi mi cereyan etti?      Tayyip Bey'in yurt dışı ziyaretlerini, oradaki toplantılarda diğer ülkeler temsilcileri ile ayaküstü sohbetlerini izlediğimde, Tayyip Bey'in bir yabancı dile (Meclis albümüne göre İngilizceye) orta derecede bile olsa vakıf olduğunu anlıyorum. Gerçi bu konuda beni şüpheye düşüren, Davos’taki ''van münüts'' çıkışı var ama olsun o gergin ortamda bir dil sürçmesi olabilir diye üzerinde pek durmadım.      Ama başka bir toplantıda yabancı konuklara, Akdeniz'den söz ederken, ''siz ona vayt si (white sea) dersiniz'' deyince sırtımdan serin bir ürperti geçti.      Bir kaç gün önce TV'de, Tayyip Bey'in Yunanistan'ın kravattan-aynen benim gibi-hoşlanmayan ve protokole de pek aldırmayan, kravatsız Başbakanı Çipras'a ''Ver izkravat? (where is kravat)'' diye sorduğunu izledim. Görüntü orada kesildi. Cipras'ın bu soruyu nasıl yanıtladığını öğrenemedim.       Benim Tayyip Bey kadar İngilizcem yok. Bunun için sözlüklere baktım. Onlar boyunbağına ''nektay''(necktie) diyorlar. Çipras dostumuzun bu sorudan ne anladığını, nasıl yanıtladığını müthiş merak ediyorum.       Söz kravattan açılınca, benim gençlik yıllarımda çok meşhur olan bir İtalyan kravat markası ''Trevira'' ve onunla ilgili bir şaka geldi.       O yıllarda, eski bir Genelkurmay Başkanı olan bir Cumhurbaşkanımız vardı. Kendisinin algılama hızının biraz düşük olduğu söylentileri vardı. O zamanlar ''Gezi Olayları''na daha çok vardı. Gençlerin o yakıcı mizahı duvarlara yansımamıştı. Cep telefonu yoktu, bilgisayar yoktu, internet hiç yoktu. Ama gene de bazı fıkralar kulaktan kulağa yıldırım hızıyla yayılıyordu.       Bu muhterem Cumhurbaşkanımız yabancı bir ülkeyi ziyaret edecek. Orada tören kıtasını teftiş edecek ve kendi dilleri ile ''merhaba asker'' diyecek. Onlar da kendi dilleri ile ''sağol'' diyecekler, tören bitecek.      Protokol görevlileri Beyefendiye o dilde ''merhaba asker'' demeyi bir türlü öğretememişler. Bunun üzerine ufak bir kâğıda yazıp kravatının arkasına iğnelemişler. Tören başlamış, Başkanlar birlikte tören kıtasının önüne gelmişler. Bizimki kravatının arkasına bakıp bağırmış, ''Trevira'!''     İnsan o günleri arıyor be!

Önceki ve Sonraki Yazılar