Ya konuşursa!

Neredeyse birbirlerinin yüzünü zor seçecek kör
bir aydınlıktaki bir odada toplanmışlardı.
Ortam sıcak olmamasına rağmen, hemen hepsi
ter içindeydi. Soluk alıp vermeleri sık, hareketleri
tedirgindi.
Hepsi birbirinin adını biliyordu ama nedense
takma isimlerini kullanmak daha uygun geliyordu.
“‘Bodur”, “Dobiş”, “Kel”, “Uzun”, “Yarma” ve
“Titrek” önemli bir konu için toplanmışlardı.
“Ya konuşursa” diye mırıldandı “Titrek”.
Hepsi hafifçe ürperdi.
“Konuşmaz” dedi Dobiş. Ben O’nu tanırım. Zamanında
O’na çok kol kanat gerdik”
“Tanırsın tanımasına ama...” dedi Bodur, “Bu
yeni bir durum. Konuşabileceği ihtimalini düşünmeliyiz”.
Kel Kafa, “Evet” dedi, “Bunun için gerekli önlemleri
almalıyız. Aksi halde -Hafazanallah- hepimiz
mum gibi yanarız”.
Uzun, “Panik yok” dedi, “tedbirleri düşünelim”.
“Benim bir teklifim var” dedi Yarma. “Rahmetli
nenemden duymuştum. “Mahalledeki dedikoducu
karıları susturmak için, bir bardak ısırgan otu suyu
içine bir pinçik “Darül fülfül” atıp bir taşım kaynatacaksın;
sonra Geveze’nin içtiği bir şeye katacaksın.
Geveze anında dut yemiş bülbül gibi susacak”
Uzun, “Bu bir çare olsa bile, adam içerde. Devayı
nasıl içeri sokup da O’na içireceğiz? Üstelik
“Acele edin, beni yakarsanız ben de sizi yakarım”
diye haber gönderip duruyor.
Ortalığı sessizlik sardı. Bir süre sonra Dobiş tekrar
konuşmaya başladı.
“O’nun konuşmayacağından eminim” dedi.
“Bir süre önce de böyle bir kriz geçirdi. “O’nu bir
psikiyatri uzmanına yönelttim. Doktor kendisine
“Bulgularınız, “vicdan” denilen ruh cihazının rahatsızlığına
benziyor. Ancak korkulacak bir şey değil.
Yaptığımız tetkiklere göre sizde vicdan yok. Bu nedenle
bir çıkarınız yoksa konuşmaya bilirsiniz” dedi.
Uzun, “Bu vicdan meselesinin bir “Şehir Efsanesi”
olduğunu hepimiz biliyoruz” dedi. “Bu nedenle
üzerinde fazla durmayın. Ama bir “satın alınma”
sorunu var ki bu konuda hiç birimizin en ufak bir
bağışıklığı yok. Eğer O’na da teklifler uygun gelirse
kesin konuşur”.
Kel Kafa yanındakinin kulağına, “Vallahi...” dedi
“O konuşursa ben de konuşurum”. 
Uzun, “konuşmaya niyetli başkaları da vardı. “O
ne dediyse ben onu yaptım” diye başladılar. “Sonunda
ne oldu? Bir hööyt dedik, dilleri diplerine çekildi”.
Bir sessizlik oldu. Herkeste bir gevşeme, yüzlerde
bir gülümseme belirdi. 
Birden arkadan hafif bir ses duyuldu:  “Ya konuşursa!”…

Önceki ve Sonraki Yazılar