Yamalı bohça

Türkiye gerçekten 24 saatin çok uzun olduğu bir ülke. 24 saatte o kadar değişiklik oluyor ki...

Belki bunun içinde hep umutla yaşıyoruz. İyi bir şey olur diye... Hatta, Türkiye’de bir saat bile uzun. Kaderiniz değişiveriyor, un, ün sahibi olabiliyorsunuz, bazen de çanınızı zor kurtarıyorsunuz. Nedeni gayet basit, ben yaptım oldu veya böyle istedim, diye kararlar alınması.

Araştırma, inceleme, uzman görüşü alma, taraflara sorma, dünyaya bakma, öyle bir şey Türkiye’de yok.

Son 60 yıldır eğitim sistemimizin, söke dike yamalı bohçaya döndüğünü görüyoruz. Artık bohça bile diyemeyiz. Bir kere sanayi devrimi eğitim sistemi yapısı 21’inci yüzyıl elektronik çağın sistematiğine uymuyor.

Soruların hazır verildiği cevapların ezberlediği bir tarz. Çağın gereği ise sorunların nerede olduğunu bulabilmekte. Cevabını bildiğiniz soruyu sormak kolay. Esas mesele bilmediğiniz cevapları araştırmak. Bilgisayarı bile kapatıp açıyorsunuz çözemediğiniz zaman. Artık güç bilgi ve bilgiyi en verimli şekilde kullanmakta. İsrail’de 17 yaşındaki çocuklar askere projeleri ile gidiyorlar, üretmek yani, üretmeyi öne çıkarmak, verimlilik ve etkinlik, yeni teknoloji.

Artık kabul etmeliyiz ki yaz boz tahtasına dönen bu eğitim sistemi ile dünya ile rekabet edemiyoruz. Yetiştirdiğimiz yetenekleri ise ülkeden kaçırıyoruz. Piyasa ise niteliklin elaman bulamadığından yakını- yor. Aileler ise her gün değişen yapıda ne yapacaklarını bilemez haldeler. Parası olanlarda olmayanlarda şaşkın. Öğretmenler nasıl uyum sağlayacağını düşünürken, öğrenciler kendilerini selde sürüklenen çakıl taşlarına benzetiyorlar. Yine de güçlüler en azından kırılmıyorlar.

TEOG yürümüyor, peki yerine ne koyacağız? Madem bu karar alınacaktı neden bu kadar zaman kaybettik? Hiç mi danışmıyor kimselerden bilgi almıyorsunuz?

Aslında bu son değişiklik sadece 1.2 milyon çocuğumuzu ilgilendirmiyor ki, tüm sistemiş, öğretmenleri, öğrencileri, aileleri, okulları hepimizi ilgilendiriyor.

Her gün sınav fikrine hiç bir zaman ısınamadım. “Efendim hayat bir sınav” diyorlar. Doğru ama 3 saatlik, geçmek için yıllarca hazırlanacağın bir sınav değil ki hayat. Bir süreç, birikim ve bilginiz ile, kendinizi ayakta tutabileceğiniz zorlu bir yapı. Bunun için analiz ve sentez yapmaya ihtiyaçınız var. Önce kendinizi tanıtayacaksınız, vücüduzun ve aklınızın kapasitesini öğreneceksiniz. Matematik ve kendi diliniz ile, yabancı dil öğrenmeniz ise ayakta kalmanızı şağlayacak.

Düşünüyorum, bana öğretilen daha doğrusu ezberletilen ne kimya ne de matematiği hiç kullanmamışım. Sonra hayatın aslında matematik ve kimya olduğunu öğrendim. Doğru, bizim bakkal Süleyman da öyle derdi: “Peynirin nasıl yapıldığını bilmeden kilosunun kaç para olacağı hesaplayamazsın.”

Bizim şöförlere bakıyorum , gerçekten matematik öğrenmemişler, ezberlemişler.

Yarı çapı dar bir viraja 90 km’nin üzerinde bir hızla girerseniz, o arabanın direksiyonuna hakim olamazsınız. Aynen çok tatlı yerseniz kilonuza hakim olamayacağınız gibi...

Sistemi bir türlü çağdaş hale getirmeyen yöneticilerimize kızıyoruz, çoğu zaman da politikacılarımıza. Peki, onlar hangi sistem ile yetişmişler, birikimleri ve deneyimleri nedir? Bu sistemi değiştirebilecek bir vizyonları var mı, daha doğrusu biz verebildik mi? Ben yaptım oldu veya deneme yanılma yolu ile doğruyu bulmaya çalışma. Hepimiz, saatleri birer kere söküp sonra da takamayıp, epeyce azarlar işitmişizdir. Deneyimleriniz artınca saati söküp takabilmek için yılllarınızı vermek gerektiğini sonunda anlıyorsunuz.

Şimdi hep birlikte biliyoruz ki, bu istikrarsız dünya ile rekabet edemeyen, üretmeyi birinci öncelik haline getirmeyen, her gün değişen eğitim ve öğ- renim sistemi ile bir yere varamayız.

Ne yapacağız yeni bir sistem kuracağız. Sabırlı olup 10 yıl bekleyeceğiz ki sistem otursun. Bunu kim yapacak? Bizler, hepimiz... Yönetici ise başarısızlığı görünce zorunlu dinleyecektir. Yılların deneyimlerini işimize gelmiyor diye çöpe atmak kimseye yarar sağlamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar