İşte Çağımızın En Korkunç Salgın Hastalığı

İşte Çağımızın En Korkunç Salgın Hastalığı

HIV virüsünün neden olduğu AIDS hastalığı çağımızın en tehlikeli hastalığı olarak bilinmesine rağmen, bulaşma yollarının bilinmesi ve antiviral ilaçların tedavide etkin olması ile birlikte kronik bir infeksiyon hastalığı olarak kabul ediliyor.

Dünya Sağlık Teşkilatı Ebola hastalığını çağımızın en korkunç ve tehlikeli hastalığı olarak ilan etmiş durumda.

38 yıl önce ilk olarak 1976 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ortaya çıkan Ebola virüs infeksiyonu 2013 yılında tüm dünya ülkelerinde en tehlikeli, bulaşıcı hastalık olarak tanımlanmaktadır.

Ebola virüsü; Marburg virüsü, Lassa virüsü, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi virüsü gibi hemorajik ateş yapan etkenlerden bir tanesidir.

Hemorajik ateş olarak tanımlanan hastalık tablosunda adından da kolayca anlaşılacağı gibi yüksek ateş, deri ve iç organlarda yaygın kanama belirtileri ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde özellikle yaz aylarında görülen ve kenelerden geçen Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi tipik olarak hemorajik ateş tablosu oluşturan virüs hastalıklarından biridir.

Ebola virüsü ise daha da tehlikeli ve salgın zamanlarında ölüm oranlarının %60-90 kadar ulaştığı bir salgın hastalık etkenidir.

Hastalık adını Kongo’daki Ebola adlı bir nehirden almıştır.

Doğal ortamın özellikle orman arazilerinin insanoğlu tarafından tahrip edilmesi ile birlikte insanların ve vahşi doğada bulunan hayvanların karşı karşıya gelmesi ile hastalık ortaya çıktığı ve doğal kaynağın meyve yarasaları olduğu düşünülmektedir.

Ebola virüsü insan ve hayvanlarda hastalık yapar ve kuluçka süresi ortalama 8-10 gündür (2-21 gün).

Dünya Sağlık Örgütü şimdiye kadar 7 farklı ülkede 10.000 kadar vaka bildirmiştir.

Salgın hastalık en çok Gine, Liberya, Nijerya, Gabon, Uganda, Fildişi, Sierra Leone ve Güney Afrika’da görülmekte ve seyahat yolu ile tüm dünya ülkelerine bulaşma potansiyeli taşımaktadır. Hasta kişilerle yakın temas, hasta kişilerin vücut salgıları ile yakın temas (tükürük, salya, kan, idrar, dışkı, sperm), defin esnasında cenaze ile yakın temas hastalığın bulaşmasına yol açmaktadır.

İnfekte hayvanlar ve vücut sıvıları ile temas (maymun, yarasa), önemli bir bulaşma kaynağıdır.
Havayolu, su ve yiyeceklerle bulaşma söz konusu değildir.

Hastalık 38,6°C’den daha yüksek ateş, genel durum bozukluğu, baş ağrısı, üşüme, titreme, bitkinlik, gövde ve sırt ağrısı, gözde kızarıklık, öksürük, nefes darlığı, karın ağrısı, ishal gibi şikayetlerle ortaya çıkmaktadır.

Riskli bölgelere gitmiş ve bu şikayetleri olan kişilerde hastalık mutlaka düşünülmelidir.

Şikayetler göz önüne alındığında virüsün vücuttaki her organı hasara uğrattığı görülmektedir.

Virüs damarlardaki endotel denilen koruyucu hücrelere karşı toksik etki yapar ve damar içinde yaygın pıhtılaşmaya yol açarak çoklu organ yetersizliği (karaciğer yetersizliği, böbrek yetersizliği, akciğer yetersizliği gibi) bulgularına yol açar.

Ayrıca kandaki lökositleri hızla yok eder, bağışıklık sistemini çökertir ve sepsis klinik tablosu ile ölüme yol açar. Hastalık tablosunda damar harabiyeti söz konusu olduğu için kanın serum kısmının damar dışına sızması ile şok tablosu ortaya çıkar ve ölüm gerçekleşir.
Hastalığın kesin bir tedavisi yoktur. Ancak genel destek tedavileri söz konusudur. Yaygın damar içi pıhtılaşma gerçekleştiği için taze tam kan, trombosit ve taze dondurulmuş plazma gibi destek tedavileri yapılabilmektedir.
Aşı çalışmaları devam etmesine rağmen halen tedavi edici bir aşı söz konusu değildir.

Riskli bölgelere seyahat kısıtlanmalıdır.

Hasta kişi ve hayvanlarla yakın temas, onların tükürük, salya, kan, idrar, dışkı, sperm gibi salgıları ile yakın temastan kaçınılmalıdır.

Hasta kişilerin şahsi eşyalarına dokunulmamalı, eller sık sık sabun ve alkol bazlı dezenfektanlarla temizlenmelidir.

Sağlık personeli, acil servislerde çalışanlar büyük risk altındadır.

Sağlık personelinin eğitilmesi, önlük, eldiven, maske, göz ve yüzü koruyucu aparatlar kullanmaları çok önemlidir. Acil servislere yüksek ateş ve diğer şikayetlerle pek çok hasta müracaat ettiği için tanı koyma aşamalarında personelin eğitilmesi ve riskli hastaların belirlenerek önlem alınması hastalığın sağlık personeline ve diğer kişilere bulaşmasını ve salgın hale gelmesini önleyecektir.

Türkiye’ye giriş kapılarında (havaalanları, limanlar ve diğer gümrük kapıları) gerekli önlemlerin alınması, hastalık belirtileri gösteren insanların tespit edilerek, gerekli tedbirlerin alınması son derece önemlidir.

Hastalık belirtileri 2-21 gün içinde ortaya çıkabileceği için (ortalama 8-10 gün), bu tür kişilerin Türkiye’ye girdikten sonra da yakın takipleri son derece önemlidir.

KAYNAK: Prof. Dr. Osman Erk