Marmara Denizi'ndeki balıklar mağaralarda ölüyor! "Beyler bu vatana nasıl kıydınız?"

Marmara Denizi'ndeki balıklar mağaralarda ölüyor! "Beyler bu vatana nasıl kıydınız?"

KORKUSUZ Gazetesi Yazarı Barış Yarkadaş, Marmara Denizi'ndeki deniz salyası felaketinin geldiği durumu bir kez daha gözler önüne serdi.

KORKUSUZ Gazetesi Yazarı Barış Yarkadaş, Marmara Denizi'ndeki deniz salyası felaketinin geldiği durumu bir kez daha gözler önüne serdi.

 

"Beyler bu vatana nasıl kıydınız?" başlıklı yazı şöyle:

Marmara’yı adeta bir ölüye çeviren “Deniz Salyası”na ilişkin haberleri gördükçe, aklıma Türk şiirinin ölümsüz ismi Nazım Hikmet’in “Suyun içip ekmeğini yediniz / Dünyada vatandan aziz şey var mı? / Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” dizeleri geliyor.

Evet; gerçekten bu vatana nasıl kıydınız!

Bu soruyu ortaya değil, 1989’dan beri yanlış uygulamalara imza atan ve bu yanlışı bugüne dek sürdüren tüm yöneticilere soruyorum. Çünkü onlar, Marmara’yı elbirliğiyle katlettiler!

Şimdi hafızalarımızı biraz tazeleyip 32 yıl öncesine, yani 1989’a dönelim:

1989 yılında başlayan bir uygulama sonucu, artırılmasından vazgeçilen atıklar, “Nasıl olsa Karadeniz’e akar” umuduyla inceltilerek Marmara’nın altına basıldı. Bedrettin Dalan döneminde başlayan yanlış, bugüne dek aralıksız olarak devam etti. Ve; oksijeni artıracak olan biyolojik arıtma işlemi yapılmadığı için, gün geldi deniz adeta kustu! Marmara gözlerimizin önünde can verdi. Çanakkale Boğazı ise can çekişiyor. Onun da son nefesini vermesi yakındır!

DENİZ DEĞİL ADETA ÇÖPLÜK!

Oksijen Gazetesi’ne konuşan TMMOB İstanbul Şubesi Üyesi Çevre Mühendisi Sedat Durel, “Marmara Denizi’nde en büyük problem, derin drenaj ile sadece ön arıtmadan geçirilen atık suların denize verilmesidir” diyor.

Mühendis Sedat Durel’in TÜİK’in verilerine dayanarak hazırladığı rapora göre, sadece 2018 yılında İstanbul’da üretilen 1.4 milyar metreküp atık, Marmara Denizi’ne bırakıldı. İSKİ verilerine göre, İstanbul’daki atık suların yüzde 65’i sadece ön arıtma görüyor. Bu, 931 milyon ton atığın, yani çerçöpün yetersiz ve ilkel bir yöntemle denize bırakıldığı anlamına geliyor.

Konunun uzmanları, denizlerimizi kurtaracak tek formülün, “İleri Biyolojik Arıtma Tesisi” kurmak olduğunu söylüyor. Ancak bu tesisi kurmak ve yönetmek yüksek bir maliyet gerektiriyor. Gerek yerel yönetimler, gerekse merkezi iktidarlar ise işin kolayına kaçıyor. İleri Biyolojik Arıtma Tesisi kurmak yerine, daha ilkel yöntemler tercih ediliyor.

FELAKETİN SADECE YÜZDE 1’İNİ GÖRÜYORUZ

Bu bağlamda, geçmişte yapılan yanlışları tekrarlamamak ve “Mavi Vatan”ı korumak için en büyük görev, CHP’li belediye başkanlarına düşüyor. CHP’li başkanlar, AKP’nin son 20 yılda izlediği çevre düşmanı politikaların önünü kesecek bir projeyi acilen ortaya koymak zorundadır. Başta deniz kıyısına sahip kentlerin başkanlarına görev düşüyor. Ekrem İmamoğlu, Ülgür Gökhan, Kadir Albayrak, Tunç Soyer, Muhittin Böcek, Zeydan Karalar, Vahap Seçer, Lütfü Savaş, Barış Ayhan, Osman Gürün ve Özlem Çerçioğlu, kıyılarımızın “ölü bir denize” dönüşmesini engelleyecek ortak bir çalışmayı zaman geçirmeden başlatmak zorunda. Zira; bizim denizin üstünde gördüğümüz ya da ekranlardan şahit olduğumuz felaket, denizin altında yaşananların sadece yüzde biri. Siz bir de denizin altını düşünün…

BALIKLAR MAĞARALARDA ÖLÜYOR

Uzmanlar, “Müsilaj” adı verilen deniz salyası yüzünden, Marmara Denizi’nin altındaki görüş mesafesinin 30 santimetreye düştüğünü, balıkların mağaralara kaçsalar bile kurtulamadıklarını dile getiriyor. Sanayi atıklarının denize dökülmesi, hafriyatta çıkan pisliklerin denize atılması, deniz kenarlarına kurulan fabrikaların atıklarının arıtılmadan suya bırakılması ve en önemlisi, AKP’nin körüklediği kar ve rant hırsı “Mavi Vatan”ımızı yok etti, ediyor!

Unutulmasın ki; “biz dünyayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan emanet olarak aldık.” İşte bu yüzden, geleceğe yaşanabilir bir dünya bırakmak, başta politikacılar olmak üzere hepimizin borcudur. Tabii bir borcumuz da bu felakete yol açan politikacılardan hesap sormak ve hesap vermelerini sağlamaktır.

65 yaş ve üzeri tamamen unutuldu!
KORKUSUZ Gazetesi’nde yazmaya başlayacağımın duyurulmasının ardından, okurlarımızdan çok sayıda kutlama telefonu geldi. Diyebilirim ki; cumartesi ve pazar günümün büyük bir bölümünü, KORKUSUZ okurlarının tebrik mesajlarıyla geçirdim. Tebrik etmek için arayanların yanı sıra, sorunları ve talepleri anlatan çok sayıda okurumuzu da dinledim. Kimi tarımın bittiğini anlattı, kimi emekli maaşının yetmediğini, kimi ise iki üniversite bitirmesine rağmen, aylardır işsiz olduğunu… Partisine kızıp oy vermeyeceğini söyleyen de vardı, yaşadığı şehirdeki belediye başkanından şikayet eden de…

Ben ise tüm bunları dinledikten sonra, bugünkü yazımda, köşemin bu bölümünü, beni arayan ve haklı olarak dert yanan 65 yaş üzerindeki okurlarımıza ayırmak istedim. Çünkü; 65 yaş ve üzerindeki yurttaşlarımız, deyim yerindeyse adeta “unutuldular.” Onlar, evlerinden çıkabilseler bile, belediye otobüsüne binemiyor, vapuru kullanamıyor, metroda seyahat edemiyor. Üstelik; neredeyse tamamı, iki doz aşısını olmasına rağmen…

AKP’li Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Bilim Kurulu, 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımızı gerek psikolojik, gerekse fizyolojik rahatsızlıklara yol açan bu anlamsız yasaktan artık kurtarmalıdır.