Ali Rıza Özkan
AK PARTİ NASIL TÜKENDİ?
Ak Parti’nin kuruluş yılları ile bugünü arasında çok büyük farklar var. Bunu hem misyon ve hem de vizyon açısından söyleyebiliriz.
Sayın Cumhurbaşkanı, hafta başında CHP Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘FETÖ’nün siyasi ayağı kim’ çıkışına, “FETÖ denilen yapı, ülkemizde uzunca bir süre hayır, eğitim, dayanışma faaliyeti yürüten bir sivil toplum yapısı görüntüsüyle varlık göstermiştir. Ülkemizdeki tüm siyasi iktidarlar, pek çok benzer yapı gibi FETÖ’nün faaliyetlerini ihtiyatlı ve aynı zamanda müsamahakâr bir şekilde takip etmiştir” cümleleri ile cevap verdi.
FETÖ bizden önce de vardı, mealindeki bu gerekçelendirmeyi, sadece Sayın Cumhurbaşkanı’ndan değil, bütün Ak Parti kurmaylarından duyuyoruz.
Bir hatanın, suç fiilinin, zararlı bir davranışın sizden önce olması, sizin yaptıklarınızı meşru kılmaz!
Hata hatadır! Suç suçtur!
Kırmızı ışıkta geçtiyseniz, bunun cezası bellidir. ‘Ama, benden önce de kırmızı ışıktan geçenler oldu’ diyerek, cezadan kurtulmanız mümkün mü? Değil, elbette!
Peki, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, Ak Parti kurmayları neden sürekli bu gerekçeye sarılıyorlar?
Ben, bunu çaresizlik ile açıklıyorum.
Ak Parti iktidara geldiği yıllarda, kendisine sürekli farklılık, yenilik, dönüşüm vs değerler üzerinden misyon biçiyordu. Ancak, icraatlarının yapısal yenilikler olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. Sadece, ambalaj yeniydi.
Ak Parti’nin iktidar süresinde Batı kapitalizminin ekonomik ve siyasi taleplerine göre konumlanan bir iktidar gördük. Kendilerinden önceki sağcı iktidarların icraatları ile birebir örtüşen bir dönemdi.
Ambalajın cilaları dökülmeye başladıkça, Ak Parti ‘ama, bu zaten bizden önce de böyleydi’ gerekçesinin arkasına sığınmaya başladı.
Ak Parti’nin tükenişi tam da bu gerekçede gizlidir.
Beyler, sizden öncekilerin yaptıkları kusurlarınızın gerekçesi ise, gitme vaktiniz gelmiştir!
***
Kele kel demek suç değilmiş!
Yargının ne hale getirildiğine bakar mısınız?
Avukat Tugay Bek, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu tarif ederken ‘kel kafalı zat’ diyor.
Vay, sen misin, devletin koskoca bakanına ‘kel’ diyen?
Derhal, ‘kamu görevlisine hakaretten’ hakkında soruşturma açılıyor.
Neyse ki, memlekette yargı kurumu halen işliyor. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, Bek’in sözlerini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyor ve idari konumdaki görevlilerin sözlerine ve eylemlerine getirilen eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiğini belirten Yargıtay ve AYM kararlarına dikkat çekilerek takipsizlik kararı veriyor.
Olayın evveliyatını da anlatalım:
Avukat Tugay Bek hakkında soruşturma, Mardin’de belediyeye atanan kayyımın icraatlarının kamuoyuna açıklanmasının ardından sosyal medya hesabında yazdıkları üzerine açılıyor: Paylaşımlarının ilgili kısmı şöyle:
“Fotoğrafta Tayyip Erdoğan stili ekose ceketli, kel kafalı zat, halkın oyu ile seçilmiş belediye başkanını görevden alıp emrindeki valiyi kayyum atamış İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu. Kayyum Vali Mustafa Yaman da bakanına olan minnet duygusunun bir ifadesi olarak her biri 40 bin ve 42 bin liradan iki hediyeyi bakanına beğendirmeye çalışırken görünüyor.”
Elbette, bu birinci raunt! Bu maçın burada biteceğini sananlar, kuvvetle yanılıyorlar!
Nereden mi, biliyorum? OdaTV haber sitesinin bu konuyla ilgili haberi verişinden! OdaTV’nin konuyla ilgili haber başlığı şöyle: ‘Süleyman Soylu’ya “kel” demek suç değil ama ayıp değil mi’. İlerleyen günlerde bu konuya tekrar döneriz.
Ancak, kellere kel demeyi tercih eden topluluk için, cevaplanması gereken önemli bir soru var: Adana Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararına güvenerek, bütün kellere kel diyebilir miyiz? Yoksa, her biri için ayrı ayrı savcılıktan takipsizlik kararı mı almak gerekecek?
Dikkatli okur soracaktır: Peki, kayyımlara ne oldu?
Ne olmasını bekliyordunuz?
Ülkenin getirildiği noktaya bakar mısınız?