Ergün Poyraz
Maskeler Düşüyor: Hırsız polisi yakaladı
Maskeler düşüyor
“Hırsız Polisi yakaladı”
Şimdi diyeceksiniz ki, “ne bu?”
Türk Solu’ndan Özgür Erdem tarafından kaleme alınmış, 1. ve 2. baskısı Şubat 2015 de İleri Yayınları ve İstiklal yayıncılıktan yayınlanmış, FETÖ’cü polisleri aklama, onları kahraman olarak gösteren kitabın adı.
Kitap 341 sayfa, dediğim gibi baştan sona her satırı FETÖ’cü polisleri aklama ve övme dolu.
FETÖ’cü polisleri yakalayan ve yargılayanları ise kötüleme.
Bu övmelerden Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ve arkadaşları da nasiplerini almış.
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyenler nasıl böyle bir kitap çıkarır” diye sorarsanız, cevap basit o söylem bunların maskesi…
Özgür Erdem; 17 Ocak 2015 tarihinde kitaba yazdığı önsözün 11. Sayfasında şöyle diyordu:
“Son olarak teşekkürlerimi sunmam gereken insanlar:
Kitabın yazılması için öneri ve destekleriyle her zamanki gibi yardımları olan Türk Solu başyazarı ve İleri Yayınları koordinatörü Gökçe Fırat’a en büyük teşekkür gitmelidir.
Tutuklu polislerin aile ve avukatlarıyla görüşmemde yardımcı olan gazeteciler Aytekin Gezici ve Arzu Yıldız’a ayrıca teşekkür etmeliyim.”
Teşekkürler bunlarla sınırlı değil, ancak gelin teşekkür edilen Arzu Yıldız’a bir bakalım. Yıldız, medya da “FETÖ kumpaslarının tetikçisi” olarak adlandırılan bir isim.
Aytekin Gezici malum; FETÖ üyeliğinden 9 yıl ceza alan gazeteci…
Gezici, Türk Solu başyazarı ve İleri Yayınları koordinatörü Gökçe Fırat’a Fetullah Gülen’in kitabını hediye etmiş, kitap ellerinde birlikte fotoğraf çektirmişlerdi. Gökçe, o gün “birlikte mücadele edeceğiz” demişti. Gökçe’nin Gülen hakkındaki methiyeleri de sosyal medya da şöyle yer almıştı:
Gökçe, Bank Asya’nın kapatılma sürecinde “Bank Asya değil, ekonomi batırılıyor” sözleri ile Bank Asya’yı savunuyordu.
Bu örgütün içinden biri bana yazdığı mektup da cemaatle yakınlaşma sürecini anlatıyordu.
“17/25 Aralık süreci sonrası yapılan bir toplantı da, “sürecin kısa vadeli kazananı AKP oldu ama uzun vadede kazananı cemaat olacaktır. Uluğbey’den Atatürk’e cemaat yapısını hiçbir iktidar yapısı bitiremedi. Bu iktidar da bitiremeyecek. Bizde bu süreçte cemaatin yanında yer alacağız.”
Gökçe Fırat polislerin yargılandığı Çağlayan adliyesine en sık gidenler arasına da girdi. Polis ailelerinin verdiği iftar da Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın masasına giderek onunla çok uzun bir sohbet etti.
Kitabın 119. sayfasında, Gökçe Fırat’ın ilginç bir iddiasına da şöyle yer veriliyordu.
“Türk Solu başyazarı Gökçe Fırat’ın bir iddiası var. Örneğin, Gökçe Fırat, Perinçekçi yayın kuruluşlarının 17 Aralık sonrası 4 milyon dolar gibi yüklü bir parayla desteklendiğini savunuyor. Kısacası bugün ne gerekçeyle olursa olsun, AKP’nin yanında yer alanlar sadece AKP rejiminin değil, hırsızlıklarında ortağı olmuş durumda…”
Gökçe Fırat Türk askerlerini canlı canlı yakan, gariban insanların kafalarını keserek katleden kanlı terör örgütü İŞİD’i de övebiliyordu.
Neyse biz dönelim tekrar teşekkürlere;
Türk Solu’nun kitabında teşekkür edilenlerden bazıları da şöyleydi;
Yakub Saygılı’nın eşi Esra Saygılı, kayınvalidesi Beyhan Saygılı, Yurt Atayün’ün kızı Elif ve eşi Kıymet Atayün. Yurt Atayün Ergenekon tertibinin ele başlarından, Ali Tatar’a iftira atarak tutuklatmak istemiş, tutuklatamayınca bu defa iftiranın boyutlarını genişletmiş, tutuklama kararı çıkarttırma da en önemli rolü oynamış, haksızlık karşısında Ali Tatar intihar etmişti.
Ergenekon ve kumpasında kötülük yapmadığı sanık yok gibiydi.
Yine Ergenekon, Balyoz Oda TV kumpaslarının en önemli isimlerinden Ömer Köse’nin eşi Semra Köse, Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin isimlerinden Erol Demirhan’ın eşi Nazife Demirhan teşekkür edilen isimlerden…
Kitap; FETÖ’cü polisleri övme destanı gibi…
Atatürkçü Askerlere, gazetecilere, yazarlara ve her kesimden insanlara uydurdukları yalan ve iftiralarla, tertip ve tuzaklarla baskı, zulüm, işkence yapan onları haksız yere cezaevlerinde yatıran, Yarbay Ali Tatar başta olmak üzere onun üzerinde Atatürkçü’yü adeta ölüme gönderen FETÖ’nün polisleri değilmiş gibi onları; “yiğit evlatlar”, “vatan, millet aşkıyla görev yapanlar”, “Koç” olarak nitelendiriyorlardı.
FETÖ’cü polislere operasyon, hırsızları kurtarmak, PKK’ya devlet kurdurmak, KCK’nın rövanşı, cadı avı olarak nitelendiriliyordu.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yapılan karar duruşmasında; Yakub Saygılı’yı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Ayrıca; Yakub Saygılı, "özel hayatın gizliliği ihlal" ve "haberleşmenin gizliliğini ihlal" suçlarından toplam 127 yıl 4 ay 15'er gün hapis cezası aldılar…
Özgür Erdem, Gökçe Fırat ve Türk Solu ekibi çıkardıkları kitabın 184. sayfasında, işte bu Yakub Saygılı’nın eşi Esra Saygılı’ya şöyle sesleniyordu:
“…Eşinizle görüştüğünüzde sevgi ve saygılarımızı iletin lütfen. Onun cesareti ve zekâsı sayesinde bütün Türk milleti hırsızları tanıdı”
Kitabın 196 sayfası tam bir Allah’ın sopası yok sözünün yeriydi. Yurt Atayün’ün kızı Kıymet, Babasına kelepçe takıldığı için isyan ediyor ve soruyordu:” Kelepçe kime takılır? Kaçma şüphesi olan insana ve saldırgan bir insana…”
Oysa Kıymet’in babası Yurt’un Ergenekon iftiralarıyla gerçekleştirdiği kumpasta, hemen hemen herkese kelepçe takılmıştı. Nezarette kaldığım da oraya zehirli gaz verdiler. Sonra “rutin işlem” dediler. Kalp krizi geçirmeye başlayınca beni hastaneye kelepçeleyerek götürdüler.
Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında baş rol oynayan Erol Demirhan’ın karısı Nazife, “aslında o kelepçelerle bir algı oluşturmaya çalıştılar. İtibarsızlaştırma maksadıyla taktılar. Ve araçları çok gerilerde park edip onları kelepçelerle yürüttüler.”
Ne dedik, etme bulma dünyası şimdi ağıt yaktıkları kocaları bizlere aynı uygulamayı gerçekleştirmişlerdi.
Bakın Nazife Demirhan; “Eşlerini Türk Solu elemanlarını kullanarak yalan açıklamalarla nasıl aklamaya çalışıyordu;
“…Ergenekon sürecinde gözaltı yapılıp misafir edilen herkes çıktıklarında eşlerimize teşekkür ettiler. Biz emniyet teşkilatında bu kadar kaliteli, bu kadar işini iyi yapan, en önemlisi bu kadar insani özellikleri olan polislerin çalıştığını bilmiyorduk’ dediler. Kimse kelepçelenip götürülmedi. Kimse rencide edilmedi. Müdür odalarında ağırlandılar. Gözaltı sürecini orada geçirdiler…”
Hani ömrümde yalan gördüm de FETÖ ve Türk Solu iş birliğince atılan böyle bir yalan görmedim. Öncelikle, baskı, sindirme, yıldırma, zulüm gören Ergenekon tertibi sanıkları bunlardan asla özür dilemedi. Herkes diyor, ben de mi? Buna ancak “yuhhh” denilir.
Müdür odalarda ağırlanmışız. Bu da kuyruklu yalan!... Pis nezaretlerde üstelik üzerimize zehir sıkılarak ağırlandık. Günlerce beton üzerine yatırılan, cezaevinde yine aylarca tedavi gören sanık sayısı oldukça fazlaydı…
Kimse kelepçelenmemiş, yerseniz!
Kalp krizi geçirdiğim ortadayken beni hastaneye kelepçe ile götürdüler.
Bulmuşlar Atatürkçü maskelileri şimdi sahte reklam yapıyorlar…
Kitapta Zekeriya Öz bile yolsuzlukları araştırma koordinatörü olarak geçiyor.
Ergenekon davasında sürecinde yandaş ve yanaşma medya tarafından sürekli gündeme getirilen "Ordu Göreve" pankartını Gökçe ve arkadaşları açmış, bu pankartı gazetelerinda kapak yapmışlardı…
Rektörlerin 2003'teki Anıtkabir yürüyüşünde açılan bu pankart Ergenekon davasında sıkça gündeme gelmiş ve bu nedenle bir çok isim tutuklanmış, yargılama esnasında sanıklar suçlanmış Ergenekon savcısı Zekeriya Öz söz konusu gruba hiç dokunmamıştı.
O dokunmadığı gibi kumpasın FETÖ’cü polisleri de onlara hiçbir şey sormamıştı.
"Ordu Göreve" pankartını açan grubunun lideri Gökçe Fırat, Twitter'dan attığı, "Susma Zaman! Diren ki insanlar yılmasın..." mesajıyla Zaman gazetesine yapılan operasyona karşı Cemaat'in yayın organına sahip çıkıyordu...
İŞTE O MESAJLAR:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek insanları yanıltanlar, yazdıkları kitabın 138. sayfasında zaman gazetesini de savunuyorlardı:
“Ankara merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 22 Eylül’de düzenlenen operasyonda 14 polis gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın kardeşi Halil Dumanlı’da bulunuyordu.
Oluşturulmak istenen “algı” son derece “zekice” kurgulanmıştı. Yolsuzluk operasyonunu yürüten polisler ve 17 Aralık sürecinde AKP karşıtı yayınları ile dikkati çeken Zaman Gazetesi bu şekilde zan altında bırakılıyor, hatta ‘asıl yolsuzluğu onlar yapıyor’ şeklinde bir algı oluşturuluyordu…”
Türk Solu gazetesinin sahibi ve sorumlusu Özgür Erdem, kitabın yazılması için öneri ve destekleriyle her zamanki gibi yardımları olan Türk Solu başyazarı ve İleri Yayınları koordinatörü Gökçe Fırat’a teşekkür ettiği kitabında “Zulüm gören herkes zalime karşı bir araya gelmelidir” diyor ve ilave diyordu “vicdanı sıfırlananlardan değiliz”
İşte bu kitabın en tirajı komik yanıydı.
Özgür Erdem ve Gökçe Fırat kendilerine bağlı şirketler vasıtasıyla gazetecileri yazarları mağdur etmiş, onların teliflerini, alacaklarını ödememişler vicdanları zerre kadar sızlamamıştı.
Şirketleri üzerine yaptıkları insanları maliye, sigorta gibi kurumlara milyonlarca lira borçlandırmışlar, onlar icra ile pençeleşirken dönüp bakmamışlardı.
Kiralanan büroların, kiralarını, su, elektrik, doğalgaz faturalarını da ödememişlerdi.
Hele kredi çektirdikleri insanları ortada bırakmaları.
Ya emekli ikramiyesi; “ödeyeceğiz” yalanı ile ellerinden alınıp mağdur edilenler?
Şimdi vicdandan bahsetmeleri ne kadar komik…
Bu da başka bir yazı konusu…