İbrahim Aktaş

İbrahim Aktaş

Devlet adamı

Hemen hepimizin ailesinde ya da yakın bir akrabasında, o da olmazsa konu komşusunda bir polis yakını veya tanıdığı vardır. Çokça da bu yakınlar sıradan polis memurudur. Sıradan derken, kaç yıllık memuriyetleri olursa olsun, yani kıdemli dahi olsalar rütbesizdirler. Doğaldır; çünkü kolluk kuvvetlerinde rütbe sahibi olanların, yani yöneticilik görevini üstlenenlerin sayısı, saha hizmeti görenlere ve/veya yönetici olmayanlara nazaran çok daha düşüktür. Hal böyle olunca, rütbesi çok büyük olan bir kolluk görevlisi ile akraba, komşu ya da benzer bir birliktelik yaşama olasılığınız da çok düşük oluyor.

 

da1.jpg

Nereden çıktı bu polis hikâyesi diye soruyorsunuz! Konuya geleceğim, ama önce kısaca kelimeye bir bakalım;

 

Polis kelimesi, Türk Dil Kurumunca, “kamu düzenini, huzuru ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk” olarak tanımlanmış. Eski Yunancada ise polis kelimesinin “devlet” ya da “kent” anlamlarına da geldiğini biliyoruz. Ki, hala “polis” ekli şehir isimleri dünya üzerinde mevcuttur; Minneapolis gibi…

da2.jpg

Peki; benim de ailemde ve yakın akrabalarım içerisinde polis memuru olanlar var. Ama yazının girişinde bahsettim ya, sıradan olanlardan… Yani rütbesi olmayanlardan… Açıkçası hayatımıza bir komşu olarak eklenen ve emekli olmadan evvel çok büyük rütbeli bir polis olduğunu öğrendiğim bir yakınım daha oldu sonraları; sağ olsun, sıradan yurdum insanı… Ve insan olarak görmeyi arzuladığımız herhangi bir kimseden hiç bir farkı yok!

 

İyi de, madem farkı yok, ne demeye böyle bir ayrım yapıyorsun, şeklindeki bir soruyu, sizlerden evvel hemen soruyor ve anlatmak istediğim noktaya başka bir soruyla derhal geliyorum;

da3.jpg

Devletimizi kimler yönetiyor?

 

Eskiden, Başbakan ve Bakanlar Kurulu… Elbet ki, yasama organı, yasa koyucu Türkiye Büyük Millet Meclisini unutmayalım! Sonra, her bakanlığa bağlı devlet kurumları ve doğal olarak bunların başındaki devlet adamları, müsteşarlar, genel müdürler, yardımcıları, yöneticiler, idareciler… Evet, Cumhurbaşkanı da vardı; adalet dağıtan ve devletin, daha doğru bir ifadeyle Cumhuriyetin sigortası olan ve her siyasi görüşe de, düşünceye de eşit yaklaşan ya da yaklaşması gereken…

 

Şimdi ise Başbakan yok ama yerindeki sistem, aslında yukarıdaki paragraftaki görevlerin hemen hepsini üstlenen bir Cumhurbaşkanı… Aslında çok istedi mevcut hükümet, O makamın da adını değiştirsin; “Başkan” yapsın ama… Neyse Başkanlık hadisesi başka ve başlı başına farklı bir yazı konusu…

 

Devletimizi kimler yönetiyor? Sorusuna geri dönelim;

 

Yazdığım gibi, şu an her şey tek bir yöneticinin güdümünde gibi görünüyor. Bir gece pat diye kanun hükmünde kararname çıkıyor, resmi gazetede yayımlanıyor ve uygulanmaya başlanıyor. İyi de, devletimizin yüzlerce kurumu yok mu? Var. Ve elbette ki, her birinin başında birileri var; devlet adamı olarak… Bir de, bizlerin vatandaşlık görevlerimizi yerine getirdiğimiz seçimlerin sonucunda, meclisimize gönderdiğimiz vekiller ile kentlerimizi yönetsinler diye seçtiğimiz yerel yönetici sıfatlılar var; belediye başkanı, meclis üyesi gibi…

 

Peki, devletimizi yönetenler, daha çok seçilenler mi, atananlar mı? Yani yönetim anlayışına göre inisiyatif hangisinde?

 

Zor bir soru gibi görünse de, hemen her şeyi kendince dizayn eden seçilenler, devleti yönetiyor gibi duruyor! Maraz da burada doğuyor zaten…

 

Emekli olmuş, çok üst rütbeli polis yakınıma döneyim; İzmir, İstanbul ya da Ankara illerinin herhangi birinde Vali olabilirmiş. Mit müsteşarı olabilirmiş, ki- sıradan bir astsubayın uzun zamandır bu görevi icra ettiğini anımsatmalıyım, Emniyet Genel Müdürü olabilirmiş. İçişleri Bakanı olabilirmiş. Ve belki daha fazlası… Bu olabilirlik yaklaşımları tamamen bana ait; sohbetlerimiz ve izlenimlerinden edinimlerim sonucunda çıkardığım kendimce sonuçlar bunlar… Nasıl mı? Adam su gibi İngilizce konuşuyor, yazıyor ve anlıyor. Yabancı dizileri altyazısız izliyor. En az bir üniversite diploması var ki, yetmemiş kendisine bu; ilave etmiş yenisini ve hatta yükselterek… Yurdum insanı diye yazmıştım ya, hakikaten öyle; sen, ben gibi yaşıyor! Oysa geçmişindeki unvanı ve yaşadıkları; bugün aynı yerlerde olanlara başlarını döndürmüş, devleti yönetmeyi unutturmuş! En kötüsü de, kendisi gibi olan tüm atananlar; eğitim, kültür, sanat, spor, dünya görüşü, adalet ve benzeri tüm kavramlar bakımlarından kendilerinden daha alt seviyedeki seçilmişler tarafından atanmışlar ve bu böyle devam edecek gibi görünüyor!

 

Yani diyorum ki, siz herhangi bir dalda profesör oluyorsunuz. Dünyaca ünlü bilim dergilerinde makaleleriniz yayınlanıyor; hem de ücretsiz bir şekilde… Ülke ülke, salon salon konferanslar veriyorsunuz. Ama liseyi zorla bitiren ve ancak bir şekilde demokratik kurallarla seçilmiş biri ya da birileri, sizin devlet adamı olmanıza ya da olmamanıza karar veriyorlar. Sizde karar kılarlarsa da, onların isteklerine göre çalışmanızı istiyorlar. Yok, sizi zaten göreve getirmezlerse, yerinize tasmalı ama liyakat bakımından yeterliğine bakmaksınız birini atayıp geçiyorlar.

 

Emekli olmuş, çok üst rütbeli polis yakınım sadece küçük bir örnekti bu atanan/seçilmiş devlet adamı ayrımına örnek… Daha nice, güzelim memleketimin ürettiği pırlanta gibi adam var, adamlar var; devlet adamı olacak, devleti yönetecek kabiliyete ve öngörüye sahip! Tek sorun atanamamaları ve/veya seçilememeleri…

 

Dipnot; “Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı düşünür.” James F. Clarke

Önceki ve Sonraki Yazılar