İbrahim Aktaş

İbrahim Aktaş

Meme

Neredeyse koskoca yirmi iki yıl geçmiş, yüreğinden öpülesi, büyük usta Kemal Sunal’ın aramızdan ayrılığının üzerinden… Günümüz koşullarına o denli uygun filmler çekip, bırakmış ki bizlere; hâlâ ve doymadan tekrar tekrar izliyoruz.

İşte o filmlerden biri de “Orta Direk Şaban”…

Yönetmenliğini Kartal Tibet’in üstlendiği film; 1984 Türkiye’sinin karşı karşıya kaldığı ve günden güne de büyüyerek süre gelen, enflasyon, zam, hayat pahalılığı ve yaşam koşullarının zorluğu gibi hadiseleri, sporcu kimliği ile aşkı için mücadele eden Şaban’ın (Kemal Sunal) yaşamına odaklanarak gösteriyor bize… 

m2.jpg

Filmin içerisinde yer alan bir sahne; Şaban’ın işsiz kalmasıyla işportaya çıkmasını ve aşağıdaki replik ile satış yapmasını içeriyor ki;

“Gel vatandaş gel, ikizlere takke… İkizlere takke… Seç, seç al… Ucuzluk geldi, kapanın elinde kalıyor. Orta direk bayram ediyor… Enflasyon işlemiyor bu mallara, kiraz geldi dallara…”

Evet, şiir tadında bir edayla satıyor Şaban, kendini cansız manken yerine koyarak; bir kadın giysisi olan sutyeni… Sutyen, son günlerin revaçta konusu… Aslında, gayet sıradan ve normal bir kadın giysisi bu… Ve kimin, nasıl giyindiği ya da giyinmediği de kimseyi ilgilendirmemeli ki; genç oyuncu Melis Sezen’in katıldığı bir galadaki kıyafetine takılmış Ahmet Çakar!

Dikkat; bu Ahmet Çakar, futbol sahalarından tanıdığımız eski hakemlerimizden, hakemliği bıraktıktan sonra da, televizyon kanallarında yorumculuk yapan Ahmet Çakar değil! Bizim bildiğimiz Ahmet Çakar’ın, hatalı penaltı vermişliği, hatalı faul çaldığı, ofsayttan gol vermişliği vardır, ekranlardan yaptığı hatalı yorumları da vardır, ama bir kadının göğüsleri hakkında ileri geri konuşmak gibi bir yanlışın içerisinde bu zamana kadar olmadığına eminim.

Eski vekil, MHP’li Ahmet Çakar bu zat, sutyensizliği suç ilan eden! Ki, ilk vukuatı da değil; daha önce de, TBMM’deki kadın gazetecilerin etek boyuna takılmıştı aklı ve gözleri…

Gelin, bu toprakların ürettiği kadınları bir anımsayalım;

Anadolu coğrafyasında, binlerce yıl evvel dahi, kadına ne denli önem veriliyormuş biliyor musunuz? Mesela, yunan mitlerine göre, toprak ana Gaia… Yaradılışın simgesi, ilk tanrıça ve doğurgan bir ana, bir kadın…

Efes bereket tanrıçası Artemis mesela… Kırk tane göğse sahip, bereketin tam simgesi bir ana tanrıça…

Savaşçı kadınları, Amazonları unutmayalım; Sinop ve İzmir kentlerinin, taraflarınca kurulduğu söylenir.

Yunan mitolojisindeki Demeter ve Afrodit mesela…

Günümüze yaklaşalım; Kurtuluş Savaşımızda, kâh cephede, kâh cephenin ardında, omuz omuza düşmanı püskürten ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına büyük destek olan kadınlarımız… Cumhuriyetle bir, kendisine yepyeni bir hayat bulan ve geleceğin oluşumuna katkı koyan kadın öğretmenlerimiz, doktorlarımız, sanatçılarımız, hemşirelerimiz, mühendislerimiz ve diğerleri…

Ve elbet sporcu kadınlarımız…

Avrupa voleybolunda kadınlar kategorisinde, futbolun İspanya’sı, İngiltere’si, Almanya’sı ve hatta Brezilya’sı gibiyiz. Tekvando, judo, güreş, halter, atletizm gibi dallarda da kadınlarımız, başarılı sonuçlar alıyorlar uluslararası müsabakalarda… Basketbol ve futbol branşlarında gelişimlerine birlikte tanıklık ediyoruz.

Şimdi; bereketin, doğurganlığın, analığın, kadınlığın simgesi olan göğse bugün söz bulabilen, yarın sporcunun şortuna, saçına, beline, bacağına söz bulmaz mı?

Acil olarak kendimizi resetlemeli ve özümüze dönmeliyiz ve sormalıyız kendimize; Şah devrimi ile karanlığa gömülen İran mı olacağız? Bahar sabahındaki misler gibi kokan medeniyete mi uyanacağız?

Ahmed Arif’in unutulmaz dizeleri ile sonlansın yazım;

“Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
…”

Önceki ve Sonraki Yazılar