İbrahim Aktaş

İbrahim Aktaş

Naim

Bugün ülkemizin kuzey batısına uzanacağız ve sınır komşumuz Bulgaristan’a kısa bir yolculuk yapacağız. Bulgaristan deyince elbet ki, futbol tutkunlarının ilk aklına gelen isimler Stoiçkov, Balakov ve Berbatov olur. Özellikle Stoiçkov dünya kupalarında gol krallığı yaşamış ve Avrupa’da yılın futbolcusu seçilmiş bir sporcudur ki, Barselona ve Bulgar milli takımında oynadığı yıllar unutulmazdır. Golleri hale tutkunların usunda olsa gerek!
 
Ama bu yazımda konu futbol değil!

naim.jpg
 
Bulgaristan demişken, önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün, belki de gerçek anlamdaki ilk aşkının bir Bulgar kızı olduğundan bahsetmeden edemeyeceğim; askeri ateşe görevi ile Bulgaristan’da bulunduğu kısa sürede dünyalar güzeli, Dimitrina Kovaçeva ile karşılaşır ve tanışır. Yazın ustası Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” adlı kitabında da bahsettiği gibi kısaca Miti diye seslendikleri güzel ile tanışmasına “Mavi Tuna” eşliğindeki dans sebep olmuştur aslında… Kader ki, birbirlerine delice âşık olurlar ancak kavuşamazlar. Bu aşk hikâyesinin kara kedisi; Miti’nin, Bulgar Çar’ına yakın adamlarından olan babasıdır ve kızını başkası ile nişanlamak ister. Mustafa Kemal ise bu duruma fazla dayanamaz, İstanbul’a döner.
 
Benim Bulgaristan denince ayrıca aklıma,80’lerin sonları, 90’ların başlarında, zulümden bıkan ve ana yurda göçen soydaşlarımız gelir. Onların evlatlarının, doğru dürüst Türkçe’yi konuşamazken Türkçe derslerinden aldıkları yüksek notlar ve okul sıralarında gösterdikleri üstün başarılar gelir. Okullarında başarılı olan bu çocukların annelerinin ve babalarının çalışkanlıkları gelir. İki göz odadan, çok katlı binalara, bileklerinin hakkıyla sahip oluşları gelir. Bir de asla aklımdan çıkmaz ama maalesef; ana yurtlarındaki ilk yıllarında, kurulan özel pazarlarda, hayata tutunabilmek için eşyalarını satışları gelir. Ve öyle bir hayata tutunmuşlardır ki, örnek birey, örnek vatandaş ve hatta örnek sporcu olmuşlardır.
 
İçlerinden biri de öyle özeldir, ama öyle özeldir ki…
 
Dönemin Başbakanı Turgut Özal, kendisiyle özel olarak ilgilenmiştir. Hatta özel ödenek ile Bulgaristan hükümetine para ödenmiş ve sporculuk hakları Türkiye’mize kazandırılmıştır. Bugün maalesef aramızda olmayan nam-i diğer “Cep Herkülü” Naim Süleymanoğlu’nu saygıyla anıyorum.
 
Örnek ve özel sporcu Naim, elde ettiği başarılar manasında, hemen herkese nasip olmayacak bir sporculuk hayatı yaşamıştır. 1985 ile 1996 yılları arasında katıldığı tüm olimpiyatlar, Dünya ve Avrupa Halter şampiyonlarında hiç ikincilik basamağına basmamıştır ayakları… Kısa boyuna rağmen, dev yüreğiyle, birincilik kürsüsünde durmuş, ay yıldızlı bayrağımızı bir numarada dalgalandırmış, İstiklal Marşımızı ele güne dinletmiştir.
 
Kim unutabilir; 1988 Seul Olimpiyatlarını… Henüz ortaokul öğrencisiyken ve televizyonların sadece bir kanalının olduğu bir dönemde, evde maaile Naim’in kilogramları omuzlayışını izliyor ve sevinçten hangi karaktere bürüneceğimizi bilemiyorduk. Rahmetli anneciğim bile, -ki kendisinin birçok eski Türk annesi gibi spor ile pek alakası yoktu, nasıl sevinçten ağladığını, Naim’in halteri her kaldırdığında nasıl sevinç nidaları attığını dün gibi hatırlıyorum. O gün Naim bizlere, bir değil, iki değil, tam üç tane altın madalya hediye etmiştir.
 
Sevgili Naim Süleymanoğlu… O’nu da kalbimizle bir Kasımlarımıza gömdük. Diğerlerinin yanına… 18 Kasım 2017’de ayrıldı fani dünyamızdan… Çok erken veda etti hayata ve hayatı kadar sevdiği spora, haltere…
 
Nurlar içerisinde yat, dünyayı kaldıran Cep Herkül’ü Naim Süleymanoğlu…

Önceki ve Sonraki Yazılar