Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Yeni “kandırılma vakası” (!)

Adalet ile siyaset iç içedir.
Birbirinin aynasıdır. Ancak aynı değildirler.
Olmamalı da zaten! İnce, bizim genelde karıştırdığımız budur.
Dünyada  bazen, çok önemli olaylarda gerçekten istisnai ve kural olarak istenilmeyen bir durum da olsa, adalete elbette siyasi etki olabiliyor.
Bazen doğrudan, ama o bile sıkı kontrol altında, hani “yakalanmadan” (!)  müdahale edilebiliyor.
Aman yanlış anlamayın haa! 
Sadece kötü Amerikalılardan bahsediyorum.
Bazı ülkelerde ise ayar kaçıyor. Alacak verecek davalarında bile yukarıdan hüküm sufle veriliyor!
Ama özellikle Amerika ve Avrupa başta olmak üzere “Batı” ülkelerinde YALAN söylenirse, siyasiler veya bürokratlar yakalanırlarsa, yandılar.
O zaman, Başkan da olsan, teferruat da , “kurban” olmayı göze alacaksın.
Hatta bu “son ahlaki görevin “ olur.
Örnek olarak Amerika’nın 37. Başkanı Richard Nixon.
1972 yılındaki Amerika Başkanlık seçimlerinde Watergate iş merkezi içindeki rakip Başkan Seçim Bürosu’nda hırsız kılığında yakalanan kişilerin aslında oraya dinleme cihazları yerleştirmek ve belge çalmak olduğu iddiaları üzerine iş büyüdü.
Washington Post gazetesi yazarları Bob Woodward ve Carl Bernstein işin peşini bırakmamışlardı.
Hırsız kılığındaki kişiler 1968 yılından beri Başkan olan Nixon’un adamlarıydı ve tertip içinde suçüstü yakalanmışlardı.
Hukuk devreye girdi. Orada cesur savcılar varmış.
Savcılar Başkan’a karşı davalar açtılar.
Başkan Nixon’u telefondaki ses kayıtları yaktı.
Watergate Skandalı sonucu 1974 yılında koca Amerika Başkanı Nixon istifa etmek zorunda kaldı.
Yalan söyleyerek ne başkan olunur, ne de kalınır!
Normal çağdaş demokratik ülkelerde hele şahsi çıkarlar, hani bizdeki deyimle “duygusal ilişkiler “ , kirli paralar işe bulaşmış ise, zaten mekanizma sert ve acı bir şekilde işler.
Örneğin, ABD de Başkan Trump için Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak da kısa bir süre çalışmış olan Michael Flynn, bazı gayri meşru ilişkileri ortaya çıkınca derhal istifa etmek zorunda kalmıştı.
Sadece 24 gün görevde kalabilmişti.
Hızlı adammış! Önce derhal istifa etti.
Sonunda Flynn da, özellikle Rusya ve Türkiye ile ilgili bazı yasadışı konularla bağlantılı olarak “İTİRAFÇI” oldu.
Trump önce işi kapatmaya çalışacak, masum gösterme gayretlerine girişecek, debelleşecek, sonra… Mekanizma işleyecek…
Ve hep birlikte yakın bir zamanda göreceğiz:
Kuvvetle muhtemeldir ki, 2018 de bu olay ABD Başkanı Trump’ın başını yiyecek noktaya gelecektir.
En azından artık kendi partisinden aday bile olamayacaktır.
Yani , “FLYNN’ın (fendi) YALANı, TRUMP’ı (yendi) YEDİ” sahnesini göreceğiz.
Hani derler ya, Amerika’da bile olsa , “Vatan, Millet, Wall Street” için bile olsa, yakalanılırsa da bazı yetkililer en iyi ihtimalle kendilerini kurban etmek zorunda kalırlar.
En azından çağdaş hukuk devletlerinde böyledir!
Neyse, biz kendi derdimize dönelim.
Bakalım  (iki  hafta öncesinin), yani  eskinin “çok değerli hayırsever beyefendisi”, uğruna notalar verilen, birilerinin “önüne yattığı”, ama bugünün Amerikan ajanı ve haini Reza Zarrab’ın fendi ne b.k bir şeymiş!
Bana sorarsanız, eskiden de, bugün de aynı haltmış.
Yani, yeni bir” kandırılma (!) vakası”…

Önceki ve Sonraki Yazılar