Herkes beslenmek zorunda…

Bir ayı geçti sanıyorum…

Sağlık Bakanlığı’ndan istediğim “maskenin” gelmediğini, sorduğum birçok tanıdıklarında alamadıklarını yer yer dile getirirken; akşam telefona gelen ileti oğlumaydı…

İletide “Adana eczanelerinden beş adet maskeyi (…) koduyla ücretsiz alabilirsiniz. Zorunlu değilse sokağa çıkmayın #HayatEveSığar” bilgisi yer alıyordu.

Şimdi geçen hafta gibi değil!

Artık eczanelerden, marketlerden her birinde elli adet olan üç paket alma özgürlüğünüz var!

Anımsayın, eczaneler hem “kodu getir” diyordu, hem de “satamıyoruz” diyordu…

Bugün için bedelini ödeyene veriliyor!

Ne çarpık bir durum ama, değil mi?

“İktidar” bir yandan “birimiz hepimiz” söyleminin üzerine kurulacak, bir yandan bir liralık maskeyi “salt” karın-darlığı nedeniyle yerel yönetimlerle eşgüdüm sağlayamadığı için dağıtamayacak, bir yandan da “neremizde” sorusu yanıtsız duran ülkelere tırlarla yardım gönderecek…

İçimin acıması bundan…

***

İşin doktoru ya da uzmanı olamaya gerek yok!

Covid 19 türünde salgınların karşısında duracak en büyük engelin “bağışıklık sistemi” olduğunu, değişik adlandırmalarla da olsa öngörüyle herkes dile getirir…

Şu an yaşamda olmayan büyüklerimiz “tarhana ya da sütlü çorba iç, güçlenirsin” derlerdi.

“Yeşil bitkileri soğanı, sarımsağı, yoğurdu, kepekli ekmeği sofradan eksik etmeyin” derlerdi.

Bugün tüm bunların eksikliği, üstelik yerine dondurulmuş/ paketlenmiş/ bekletilmiş/ kimyasallarla oynatılmış besinlere yönlenmenin “bağışıklık istemini” bozduğu anlatılıyor!

Kim yaptı bunları, kim izin verdi bunlara, kim bunların yurttaşı zehirlemesine yasal dayanaklar hazırladı?

 Yurttaş kendi kendine mi “bağışıklık sistemini” yok etti?

Yapılan bir araştırmaya değineceğim…

***

Salgın sürecinde çalışmalar yapılıyor…

Corona virüs taşıyıcısı olanların, yaşamlarını yitirenlerin mesleklerini, görevlerini, ekonomik durumlarını, araştırıyorlar…

Yapılan araştırmada, düşük maaşla çalışanların covid 19 hastalığına yakalanma durumunun dolgun maaş alanlardan dört kat fazla olduğu sonucuna varılıyor!

Güvenlik görevlilerinin, otobüs şoförlerinin, bakıcıların, inşaat işçileri ile aşçıların Covid-19’a karşı en riskli grup olduğu ortaya çıkıyor!

Hem aldıkları ücretle iyi beslenemedikleri, hem de beslenemedikleri için “bağışıklık sistemine” karşı koruyucu önlem alamadıklarından dolayı risk taşımaktalar…

***

Araştırma “düşük maaş alanların” Covid-19’a yakalanma riskinin daha büyük olduğunu söylüyor…

Uzmanların, birbirinden ayrı, kimi zaman anlamakta zorlanılan “çıkış yolu” seçeneklerini dinlemekten bıkan, sevmediği sanatçı ya da siyasetçi gibi değerlendirdiği kimi konuşmacılar çıkınca kanal değiştiren, “yap, et, kal” tipi emir sağanağından kaçan kaçana…

Şu önemli değil mi?

Bu salgın için “işin” sacayakları temizlik/ beslenme / maske değil mi?

Bu üç öğe için neler yapıldı ya da yapılacak bunu önemsiyorum.

İnsanların “düşük maaş” kıskacından kurtarılmasını sağlamadan bu işin “kurtuluşu” ne denli akılcı olur ki?

Yurttaşı salgından korumak adı altında; dört duvar arasına hapsederek, nasıl beslendiği düşünülmeyerek, evde kalmaktan sürüklendiği yalnızlık düşünülmeyerek “biz bu salgından” kurtuluruz” değil mi?

Olası mı?

***

Beş maske için bir ay bekletmek hem başarısızlık, hem de sorumsuzluk!

Sorun şu:

Herkes aynı tip evde oturamıyorsa da, aynı nitelikte elbiseyi giyemiyorsa da, aynı yerlerde dinlenemiyorlarsa da, aynı şarabı yudumlayamıyorsa da, aynı hayallerle beslenmiyorlarsa da…

Herkes beslenmek zorunda…

Nasıl salgından korunmak için “herkes” maske takmak, “herkes” temizliğe özen göstermek, “herkes” yaşam alanını korumak zorundaysa…

Herkes yaşamını sürdürmek için, gerekli bağışıklık sistemini sağlamak için, doymak için, salgından korunmak için “iyi beslenmek” zorunda…

Sağlıklı bir toplum olmanın yolu günümüzde; maskeli, iyi beslenen, temiz olmaktan geçiyor.

Bunların “herkese” karşılık düşünülmeden sağlanması bir zorunluluk…

Önceki ve Sonraki Yazılar