S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Hani müttefiktik?

Türkiye ile ABD’nin karşılıklı olarak arasında birçok kez krizler yaşandı, ambargolar uygulandı.

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD’nin uyguladığı silah ambargosunu anımsarsınız.

Silah ambargosu Kıbrıs Barış Harekâtı ile soydaşlarını koruyan ve ulusal çıkarlarını savunan Türkiye’nin onurlu davranışı, ABD’nin çıkarlarına ters düşmüştü.

O zaman Türkiye cezalandırılmalıydı.

ABD devlet olarak NATO müttefiki Türkiye’ye silah ambargosu uygulayarak ekonomik ve askeri olarak zayıflatmaya çalıştı.

Bu ambargoya destek olarak emperyalizmin yerli iş- birlikçileri başta akaryakıt olmak üzere halkın tüketim maddelerini karaborsaya düşürmüşlerdi.

ABD kendi çıkarlarına ters düşen hükümetlerin Türkiye’de iş başında olmasını istemiyordu.

Nitekim Ecevit hükümeti de iktidardan ayrılmak zorunda kalmıştı.

ABD şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına her türlü vizeyi yasaklayarak ABD’ye girişlerine izin vermiyor. Türkiye’de misilleme olarak aynı uygulamayı ABD vatandaşlarına başlattı.

AKP’nin ilk iktidara geldiği günlerde Abdullah Gül Başbakan, Recep Tayip Erdoğan partisinin Genel Baş- kanı ancak milletvekili değil. Partisinin Genel Başkanı olarak ABD’ye davet edilmiş ve Devlet Başkanı gibi karşılanıp ağırlanmıştı. Avrupa ülkelerinde de benzer karşılama ve ağırlamalar yapılmıştı.

Son birkaç yıldır ABD ve Avrupa ülkeleri ile ilişkilerimizde sorunlar yaşıyor hatta krizlerle karşılaşıyoruz.

Ne oldu da ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin tavırları değişti. Aslında ABD 1945 yılından bu yana Laik Türkiye Cumhuriyeti yerine dini kurallarla yönetilen bir Türkiye yaratma gayreti içerisinde.

12 Eylül 1980 askeri darbesi Atatürkçülüğü şekilsel olarak yüceltilmiş gösterirken, gerçekte Atatürk’ün fikirleri daraltılarak ve yozlaştırılarak kitlelere sunuldu, ders kitaplarına konuldu.

Böylece; düşünen,sorgulayan, tasarruf yapan, üreten, ulusal çıkarlarını savunan, Atatürk ilke ve devrimlerini savunan gençlik istemeyen Amerika; tüketime, markaya meraklı,, hazırcı, kolay yoldan zengin olmayı hedefleyen, bilgi seviyesi düşük, duyduğu ile yetinen genç nesiller yaratmak için 12 Eylül dönemini kullandı.

Bağımsız Türkiye sloganı etrafında toplanan genç- yaşlı vatandaşlara işkenceler yaparak toplumu sindirmeye ve gelecek kuşaklara gözdağı vermeye çalıştı.

Gençleri ve vatandaşların bilimsel eğitimden uzaklaş- tırmak için, Doğu ve Güneydoğu’da vatandaşı tarikatlara yöneltmek için uçaklardan atılan dini yayınlar 12 Eylül’ün felsefesini yansıtıyordu.

Amerika12 Eylül askeri darbesi ile Laik demokratik Cumhuriyetin değerlerine önemli zarar vermiş, gedikler açmıştı.

Sovyetler Birliği’nin 1989 yılında dağılmasından sonra ABD Türkiye’nin İslami Örgütlere üye olması, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden uzaklaşması, Atatürk ilke ve devrimleri unutturma çabalarını yoğunlaştırdı.

Milli İstihbarat Teşkilatı’mızın 1995 yılında hazırlayıp Cumhurbaşkanı’na sunduğu rapordan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Sayın Cumhurbaşkanım, ülkemizde özellikle 1990 yılından itibaren ivme kazanan, anti-laik ve Atatürk aleyhtarı yoğun bir faaliyet gözlemlenmektedir. Nitekim yansıda örnekleri görülen sayısız temalarla ve çeşitli platformlarda bu iki unsura yapılan saldırılar, son dönemlerde sıklaşmış ve yaygınlaşmıştır.(…)

(…) Daha önce tekke, zaviye ve pansiyonlarda, kapalı bir sistem içinde eğitim ve propaganda yapan İslamcı unsurlar, artık sokağa dökülmüşler, özellikle son 5 yıl içerisinde (1990-1995), siyasi, sosyal ve dini olaylara duyarlı bir şekilde geniş kapsamlı organize eylemler gerçekleştirmeye yönelmişlerdir.

Bir cephesi Laik Cumhuriyet’e ve Atatürk’e karşıtlık olan İslamcı (irticai) faaliyetlerin tehdidi son dönemde boyutlanmıştır.(…)

(…) İslam ülkeleri ile ilişkiler bazında, Kuveyt ve BAE ( Birleşik Arap Emirlikleri) de önem arz etmektedir. Her iki ülke ile de ilişkiler Müslüman Kardeşler örgüt mensupları aracılığıyla yürütülmektedir.

Bunların dışında, daha önce de belirtildiği gibi, İslam ülke ve grupları nezdinde, “İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Ekonomik Topluluğu, İslam Savunma Teşkilatı” kurulması gibi enternasyonal faaliyetlerin, Milli Gö- rüş’ün Panislamist hedefleri doğrultusunda yürütüldüğü (…) gözlemlenmektedir.

MİT’in bu uzun raporunda İslami örgütlerin yapılanması, ekonomik iç ve dış kaynakları, gerçekleştirdikleri silahlı eylemler, bombalamalar, örgüt yapılanmaları detaylı bir şekilde yer almakta.

Laik Türkiye Cumhuriyet’inin bilimin ışığında kalkınmasını öngören kurucuları temellerini o denli sağlam atmış ki, emperyalistler hala emellerine ulaşamadılar. Ama onlar çabalarını hala sürdürüyorlar.

Sivil toplum örgütlerinde, tarikatlarda yaptıkları örgütlenmeyi bir adım öteye taşıdılar.

Amerika toplumun birçok kesimleri gibi güvenlik güçleri arasında da bu çalışmalarına 1989 yılı sonrası hız vermiş.

Amaç belli! Amerika bunu sınır komşumuz İran’da da uygulamıştı. İran’da Humeyni Devrimi sırasında gü- venlik güçlerinin birbirlerine hatta halka nasıl ateş ettiklerini, polisle askerin nasıl çatıştıkları tarihin bir gerçeği.

15 Temmuz hain Fetö kalkışmasında da ülkemizde benzer acı olayları yaşadık. Türkiye’de İslami bir yönetim isteyen Amerika, İmam Hatip Liselerinin hızla açıldığı, tarikatların serbestçe hareket ettiği bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına niçin böylesi bir vize uygulamasına girişti.

Cumhurbaşkanı Amerika’ya giderken yakın korumaları gelirse tutuklarız süreci ile başlayan, vize uygulaması ile devam eden bu gerginlik çözümlenecek mi? Farklı uygulamalarla devam mı edecek? Süreç içerisinde göreceğiz.

Bu krizin sebebi; konsolosluktaki tercümanların tutuklanması, İdlib’e yapılan askeri harekât, Rusya’dan alacağımız füzeler gibi konularla mı ilgili yoksa daha farklı istem ve çelişkilerden mi kaynaklanıyor göreceğiz. Vize olayı çözülünce bunların ipuçları da ortaya çıkacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar