Süleyman Karan

Süleyman Karan

Devletin değil halkın bayramıdır 19 Mayıs!

Devletin bir ruhu yoktur, o sebeple olsa ki, gerek ilkokulda, gerek lisede Milli Eğitim Bakanlığı’nın bürokrasisiyle kutlanan bayramlar, bir rutin, bir zorunluluk ve ‘tören bitse de tatile başlasak’ havasında geçer giderdi. Bimem hangi bürokrat kürsüye çıkar, ezbere, bağıra çağıra, sesinin anlamsız yükseltip alçaltarak çok sıkıcı bir metin okur, öğretmenler el pençe divan durur, öyle bir rutin ‘bayram’ kutlanırdı. Ve yine her yıl, insanlık tarihinin bin yıl gerisinde kalmış, yobaz ve ruh hastası birileri, özellikle 19 Mayıs’ta, lağım gibi ağızlarını açar, bugünkü gibi ekranlarda içlerindeki irini kusamasa da, kulaktan kulağa ulusal kurtuluş mücadelesinde ilk adımın atıldığı o günü, ‘baldır bacak bayramı’ diye karalarlardı. Zira onlar ulus olmanın ne olduğunu bilmeyen, bağımsızlığı önemsemeyen, vatandan bihaber geçmişin pisliğini taşıyan çuvallardı. Ve aynı zamanda pislik atma yarışında her zaman pedofil fantezileri o rezil ruhlarından dışarı vururdu. Tıpkı bugün soytarıların yazılar yazdığı tarih dergilerinde, gazete adlı paçavralarında, leş gibi TV kanallarında ağızlarından salyalarını akıta akıta anti-emperyalist bi mücadeleye çamur attıkları gibi...

Tarihin çöpe attığını mı yutturacaksın bu halka?

19 Mayıs, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, parçalanan bir imparatorluğun yerine kurulan bir ulus devlet için mücadeleye başlanan bir gün olarak geçti oysa ki tarihe... Sadece ‘yedi düvele’ karşı bir savaş değildi bu, aynı zamanda haysiyetini yitirmiş ve çürümüş bir düzene karşı da bir başkaldırıydı. Asker ve sivil aydınlar tarafından başlatılan, halkın önemli bir bölümünün desteğini alarak yürütü- len bir savaş... Samsun’daki ilk adımın ardından gelen, Anadolu halklarının desteğini almak için Erzurum ve Sivas kongreleriyle ete kemiğe bürünen, Amasya Tamimi ile birlikte başlayan Kurtuluş Savaşı’nın simgesidir 19 Mayıs...

Dolmabahçe’de ne yapacağını bilemez bir padişaha rağmen, bu toprakların onurlu ve geleceğe bakan sivil ve asker aydınlarının baş- lattığı bir mücadeleye, bu toprakların onurlu halklarının katılmasıyla başarıya ulaşmış bir mücadelenin öyküsünün başladığı gündür 19 Mayıs. Salt anti-emperyalist bir mücadele olarak da nitelemek yeterli olmaz, geçmişle geleceğin bir mücadelesidir aynı zamanda... Öyle durduk yerde de çıkmamıştır, çürüyen bir imparatorluğu yine çürümüş ideolojilerle ayakta tutmaya çalışan bir klikle, iktidarı bir hanedandan alıp halka vermenin mücadelesidir ve işte bu sebeple o günkü miyadı dolmuş devlete karşı da bir mücadeledir.

Ha İngiliz destroyeri, ha sandık darbesi

İşte bu sebeple, 19 Mayıs bugün yalan dolan bahanelerle yasaklanıyorsa, bilin ki o mücadele hâlâ bitmemiştir. Zira, ‘Payitaht’ denen bir saçma sapan diziden tutun, Derin Tarih denen bir rezilliğe kadar, bu ülkede geçmişin kokuşmuşluğundan beslenen bir klik, kırkıtı çıkmış bir imparatoruk hayaliyle ve Anzavur gibi satılmışların ruh haliyle, cumhuriyete saldırmayı, bu halkın kazanımlarını yok edip, tekrar ümmet denen yine tarihte kaybolması gereken bir toplum biçimi ve biçimsiz bir yönetim sistemini hortlatmak için taarruza geçmiş bulunuyor. Bu taarruza 16 Nisan’da bu ülkenin insanları en az yüzde 53 ile hayır demesine rağmen, bir sandık darbesiyle kumpası sürdürmeye çalışıyor bu güruh.

İşte bu aynı zamanda bu toprakların onurlu halklarının mücadelesine sahip çıkan ve bu ülkede çoğunluğu oluşturan bizler için büyük bir fırsat da sunuyor. Zira biliyoruz ki, halklar saldırı altındayken silkinir ve ayağa kalkar, geçmişin çer çöpünü öyle tarihin çöplüğüne atar.

O sebepledir ki, Beşiktaş’ta düzenlenecek 19 Mayıs kutlamalarının İstanbul Valiliği tarafından eften püften sebepler önü sürülerek yasaklanması (bu arada valinin haberi yok, vali yardımcısına biri emir vermiş o da yasaklamış) Vahdettin’in Mustafa Kemal ve arkadaşlarına yönelik verdiği tutuklanma emrinden hiç farklı değil. Ve tabii ki bu sebeple de bu toprağın onurlu halkları için de tek bir anlamı var artık bu tarihin; 19 Mayıs’a gönülden sahip çıkmak, anti-emperyalist ruhu pekiştirmek, bununla birlikte bu gerici, çürümüş ve dökülmekte olan rejime karşı aynı ruhla mücadeleye güç vermek.

Beşiktaş İskelesi’ni unutma!

19 Mayıs devletin o rutin, bürokratik, kötü müsamere kıvamındaki bayramı değil, halkın bayramıdır artık. Her yerde, her şekilde... Tabii ki başta Beşiktaş’ta ve benzer bir yasak nerede varsa orada... Alın bayrağınızı, Beşiktaş’a doğru yürüyün... Yolunuzu kesenin farkı yoktur işgal güçlerinden!.. 16 Mayıs’ta Bandırma vapurunu binmek için Mustafa Kemal’in Beşiktaş İskelesi’nden sandala bindiğini hatırlayın! O gün bir avuçtular, biz bugün çoğunluğuz, onların sandığından çok daha fazlayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar