Süleyman Karan

Süleyman Karan

'KÜÇÜK KIYAMET' NEYE DENİR?

Önce hemen belirteyim ki, bu çağda kader olabilecek hemen hemen hiç bir felaket yoktur. Bilim sayesinde, depremleri, fırtınları önceden tahmin edebiliyoruz. Eğer ki dere yatağına ev yapmazsanız, sel de bir felaket olmaz. Düzgün tesisatlı donatılmış konutlarınız varsa, yangın da küçük bir ihtimaldir. Bırakın onu, eğer ki tüm gezegeni yok etmeyecek bir göktaşı geliyorsa uzaydan, onun yörüngesini de önceden saptama imkanı var insanın, bazı önlemleri alabilmek için. Yani herhangi bir felaketin ardından kader deyip geçmek, bu çağda sadece geri kalmışlığı ifade eder, eğer ki bunu bir siyasetçi diyorsa, bunun adı beceriksizlik ve utanmazlık olur.

Kader değil becerikizlik
Öngörülebilecek felaketlerden biri de sandık başına gittiğinizde, ülkeyi beter edecek bir siyasi partiye oy vermektir. Bu da öngörülebilir bir felakettir, ama çeşitli sebeplerle o ülkenin vatandaşları, demagojilerle, manipülasyonlarla, komplolarla, din ve ırk istismarı ile kandırılabilir, hele ki bir ekonomik ve siyasi krizden yeni çıkmışsa o ülke. Ve ondan önceki siyasi partilere ve lidere hiç mi hiç güveni kalmamışsa! İşte Türkiye’ye siyasal islam kabusu da tam öyle bir süreçte çöktü. Ve 19 yılda kanser gibi yayıldı, her alanda ciddi bir yıkıma yol açtı. En büyük yıkım ise toplumdaki ahlaki değerlerin yerle bir olması oldu.

Hesap veren yok
Eğer ki normal işleyişin olduğu bir ülkede olsak, deprem sonrasında, birilerinin hesap vermesi gerekirdi. Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere bu yıkımdan sorumlu olan herkesin. Ama hiçbir şey olmadı. Kızılay’daki yolsuzluklar ayyuka çıktı, yine olmadı. Ve bundan sonra ortaya çıkacak yolsuzluklar ve beceriksizliklerde de pek bir şey olmayacak. Bundan sonra başımıza gelecek felaketlerin hepsinde de çok daha ciddi yıkımlar yaşayacağız. Çünkü ortada işlemeyen bir bürokrasi, yeğencilik ile beceriksizlerin arpalığı haline gelmiş kurumlar var.

Hazırlıksız yakalanacağız
Bilen bilir, Marmara depremleri belli aralıklara bu coğrafyayı yoklar. Döngü üç aşağı beş yukarı bilinir. Bundan 21 yıl önce olan depremin yeri, büyüklüğü de tahmin ediliyordu, aslına bakarsanız “Geliyorum” diye bas bas bağırıyordu. Geldiğinde olanı hepimiz biliyoruz. Bu kez de Kumburgaz merkezli depremin en geç 2026 yılına kadar olacağını, şiddetini biliyoruz. Ve bunu AKP iktidara geldiğinde de biliyordu. Deprem vergileri depreme dayanıklı konutların inşa edilmesi için salınmış bir vergiydi ve o vergi lüks konut yapan inşaat şirketlerini semirtmek için kullanıldı. Bu sebeple bir kez daha İstanbul ve bütün Marmara yeni bir depreme hazırlıkız yakalanacak. Sonrasında ise eğer hala bunlar iktidardaysa, “Kader” deyip geçiştirecekler. Ve artık görünen o ki çok geç!

En büyük felaket
Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket, böyle bir iktidardır. Zira başa geldikten sonra o ülkeyi viran edebilir, ruhundan zenginliğine bitirebilir. İşte olup biten de tam budur. Elazığ’daki depremden tutun çığa kadar, bu iktidarın doğal afetlere yaklaşımı, bu ülkeye yaklaşımından farklı değil. Ekonomiden dış politikaya bir çöküntü altındayız. Ve ancak bu çöküntünün molozlarını toplamak için bile olsa siyasal islamdan kurtulmamız gerek. Sonra da ülkeyi yeniden inşa etmek.
İstanbul’da bilinen en büyük deprem 1509’da olmuş, yani yazılanlardan öğrendiğimiz kadarıyla... İstanbullular bu depreme ‘Kıyamet-i Suğra’ (Küçük Kıyamet) adını vermiş, öylesine bir depremmiş. O deprem birkaç dakika sürmüş... Birkaç yıl da artçıları... Bu siyasi deprem ise 19 yıldır sürüyor. Ve hasarı da ortada...

Önceki ve Sonraki Yazılar