Yunan denize dökülünce Vahdettin ne dedi? (2)

İzmir alındığında, Ata, 41 yaşındaydı, savaştan savaşa koştuğu için bekâr bir komutandı. 1909’da Mehmet Reşat Padişahlığında yönetimi eline geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti, ordudaki alaylı(eğitimsiz) paşaları el çektirmiş, haremi de kapatmıştı.

Vahdettin 61 yaşında, karısı ise 15 yaşındaydı. Diğer eşinden 10 yaşında Ertuğrul adlı bir oğlu vardı. Yıldız Sarayının kapalı kapıları ardında yaşı- yordu. İngiliz Sevenler Cemiyetinin de ilk üyesiydi. Ayrıca Müslümanların(inananların) Kumandanı, ayrıca Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi idi. O, İslam’ın halifesiydi. Allah adına davranırdı. Tıpkı günümüzdeki Vatikan’daki Papa gibi... Onlar hata yapmaz, ayrıca yaptıkları işler için yargılanmaz, özür dilemezlerdi.

İngiliz elçisi Mr. Eliott’u öğleden sonra Topkapı Sarayına gelmek üzere gizlice Topkapı sarayına çağırdı.
Vahdettin elçiyi Bağdat köşkünde yanan şöminenin başında kabul etti. Olduğundan daha yaşlı görülüyordu.
‘Sizi gördüğüme çok sevindim sayın elçi. Beni burada ziyaretiniz büyük bir incelik’
‘O onur bana ait, Majesteleri’
‘Yıldız Köşkü’nde peşimde o kadar çok casus var ve konuklarım öyle mimleniyorlar, izleniyorlar ki… Bu gün bahçede bu güller arasındayız… Siz ne dersiniz?’
‘Çok güzeller, Majesteleri’
‘Bağdat köşkü, atam VI. Sultan Murat 1638’de Bağdat’ı aldığında yaptırdı. Özellikle kubbesi çok zariftir’
‘Doğrudur’
‘Son karşılaşmamızdan bu yana pek çok değişiklik oldu’
‘Pek çok Efendim’
‘Oğlunuzu Çanakkale Savaşında kaybettiğinizi büyük bir üzüntüyle öğrendim’
‘Tek oğlumdu Efendim’
Vahdettin içini çekti;
‘O savaş! (Çanakkale demek istiyor) Nasıl da büyük bir trajediydi! Jön Türklerin, kardeşim Reşat’ı savaşın içine çekmeleri, Türkiye için nasıl dehşetti!
Ve şimdi haydut Kemal, hepimizi yeni bir dünya savaşıyla tehdit ediyor… Dün İzmir’de yaşanan felaket (İzmir’in alınışından söz ediyor), sanki yeterli bela değilmiş gibi! Feci bir yangın ve yarısı katledilen nüfus!(Acıdığı Hıristiyan azınlık).’
‘Şüphesiz feci bir yangındı ancak şimdiye kadar Kemal’in katliam yaptığına ilişkin bir bilgi almadık, Tanrıya şükür’
‘Sayın elçi, cinayetten bıktım’
‘Hepimiz öyle!’
‘Ancak haydut Kemal kendi amacına ulaşmak yolunda hiç durmayacak. Aslında İstanbul’u istediğini biliyor musunuz?’
‘Biliyorum. Bu isteğini açıkça açıkladı’
‘Bu adama bir zamanlar güvendiğimi düşünüyorum da! 1917 Aralık’ında Almanya’ya giderken, onu yaverim olarak yanıma aldığımı düşününce!
Saray’da ne yaptığını biliyor musunuz?’
‘Efendim?’
‘Kaiser’e karşı geldi!’
Elçi hafifçe gülümseyerek,
‘Birçok İngiliz ayni şey yapmak isterdi, Majesteleri!’
Sultan sıkıntılı bir biçimde,
‘Ona Dumlupınar zaferi üzerine bir kutlama gönderdim. Cevap vermedi’
‘!!!’
‘Benim bu manzaranın dışına çıkma zamanımın geldiğini hissediyorum. Kısmet böyleymiş.
Başka bir savaş fikrine ya da Kemal’in yerimi almasına dayanamam… İngilizler bana, dışarıda yaşamak için daha iyi planlar yapana kadar, Malta’ya
sığınma hakkı verirler mi?’
‘Bu düzenlemenin yapılabileceğinden eminim, Majesteleri’
‘Sizin, bu işle ilgilenmenizi istiyorum, Sayın Elçi. Çabuk ve gizli olarak, yoksa Kemalistler beni hapsetmeye çalışacaklar. Yüksek komiserle konu-
şun, Sir Charles Harington ile konuşun. Beni bir İngiliz Savaş gemisiyle buradan çıkarın. Kendimi, İngiliz toprağında olana kadar emniyette hissedemem’
‘Elimden geleni yapacağım ancak özenli bir plan yapmalıyız. Yıldız köşkünde sizin adınıza kiminle görüşebiliriz’
‘Bando takımı başkanımla… Güvenebileceğim tek kişidir’
Elçi, gülmemek için dudaklarını ısırdı.
Düşündü, kendi kendine irdeledi, ‘Güvenilir bir mızıkacı ve Kemal’i kanun kaçağı, haydut ilan ederek, ölüme mahkum ettiği adamdan, tebrik telgrafına teşekkür bekleyen bir Sultan! Sultan’ın tahtını bırakışı gittikçe maskaralığa doğru rezilleşiyor.’
Ekledi, ‘Yıldız sarayındaki büyük kalabalık arasında onca eşya ile kadınlarla nasıl kimse bilmeden ayrılabileceksiniz?’
Sultan sinirlenerek, ‘Büyük kalabalıktan kim söz etti. Hanımlar şanslarını daha sonra denemek zorundalar. Sadece ben ve Şehzade oğlum Ertuğrul hemen sığınmak ihtiyacındayız. Ertuğrul belki bir gün Eyüp Sultan Camisinde Osman’ın kılıcını kuşanır… Ancak bu konuda çok kuşkuluyum’
Elçi de kuşkuluydu. Elçi saraydan çıkarken, Osmanlı Hanedanı’nın 36’ıncı, ayrıca sonuncu Sultan’ının yanından ayrıldığından emindi. Osmanlı İmparatorluğu’nun bazen şanlı, bazen korkunç olan uzun hikayesi bitmişti.
Erkekliği elinden alınmış olan adamı izleyerek ölü sarayın bahçelerinden geçerken, yine Ata’nın Bağdaşık gemileri için 1919’da Haydarpaşa garında
söylediği kehanet dolu sözleri düşündü; ‘Geldikleri gibi giderler’ İngilizlerin yanlış ata oynadıklarını bir kez daha düşündü.
Osmanlı Müslüman halkı onu derdi, ‘Önce Allaha, sonra Padişah’a inanırız’
Vahdettin ise, ‘Ben, önce Allaha, sonra İngiliz’e inanırım’
Ata onu derdi, ‘Önce Yaratana, sonra Türk Ulusuna inanırım’
Ben ise, ‘Önce Yaratana, sonra Atatürk’e inanırım’
O tek önder, o tek başkomutandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar