Şam, Taksim ve Tahrir: Direnişin Yolu

Suriye’de savaş başladığından beri savunduğumuz şey, yaşananın basit bir iç savaş olarak değerlendirilemeyeceği yönündeydi. Suriye’de bir iç savaşın ötesinde küresel bir güç mücadelesi yaşandı, hâlâ da yaşanmaya devam ediyor.

Söz konusu müdahale tesadüfen ya da plansız programsız bir şekilde başlamadı. Tunus, Mısır ve Libya’da yaşanan rejim değişikliklerinin bir devamı olarak gündeme geldi.

Plana göre Suriye’de de dış destekli bir ayaklanmayla mevcut rejim devrilecek ve yerine Batı emperyalizmiyle işbirliği içerisinde çalışacak ılımlı İslamcı bir rejim kurulacaktı.

Tıpkı Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi, Suriye’de de bunu yapabilecek gücün Müslüman Kardeşler olduğu düşünülüyordu. Böylelikle işbirlikçi petrol şeyhliklerinin yanına bir de Müslüman Kardeşler yönetimindeki yeni ülkeler eklenecek, ortaya çıkacak olan güçlü Sünni ekseniyle birlikte emperyalizm bölgede dilediğince at oynatabilecekti.

Bu planda yeni-Osmanlı’ya da aktif taşeronluk rolü verilmişti ve bu nedenle AKP dış politikası son iki senedir Esad’ın devrilmesi üzerine inşa edildi; bütün adımlar bu amaç doğrultusunda atıldı.

Peki bu plan tutu mu? Tutmadığını artık çok net bir şekilde söyleyebiliyoruz.

Esad rejimi elbette ki İran, Rusya ve Çin’in de desteğiyle ama esas olarak Suriye halkının teslim olmamayı seçmesi nedeniyle emperyalist müdahaleye direndi ve bütün planlar boşa çıkarıldı.

Esad’ın düşmemesinin bölgesel etkiler yaratması ise kaçınılmaz bir zorunluluktu. Türkiye’de Haziran Direnişi’ni hazırlayan faktörlerden biri, son bir yıldır sürdürülen ve emperyalist bir savaşa karşı Suriye halkının yanında duran barış mücadelesi oldu.

Direnişin ortaya çıkışından çok kısa bir süre önce Reyhanlı’da yaşanan saldırı neticesinde onlarca insanımızı yitirmiş olmamıza duyulan öfke, direnişin temel motivasyon kaynaklarından biri oluşturdu.

Mısır’da ise süreç çok daha karmaşık bir şekilde yaşandı.

Bir tarafında Suudi Arabistan, Bahreyn ve Ürdün’ün öteki tarafında ise Katar ve Türkiye’nin yer aldığı bir kamplaşma ortaya çıktı. Her iki taraf da Esad’ın gitmesi konusunda mutabıktı ama Müslüman Kardeşler konusunda bir ihtilaf yaşıyorlardı. Katar ve Türkiye, Müslüman Kardeşlere destek verirken öteki kamptaki ülkeler Selefi grupları destekliyor ve silahlandırıyorlardı.

.


Suriye’deki savaş en başından beri bir emperyalist müdahaleydi demiştik, Mesele bir kez böyle değerlendirildiğinde Suriye’ye soldan bakış kayıtsız şartsız bir anti emperyalizmi gerektiriyordu. En başından beri söylediğimiz ikinci şey de buydu: Gericiliğin, işbirlikçiliğin ve emperyalizmin karşısında, Suriye’nin ise yanında durmak.


Zaman bu duruşun ne kadar haklı ve doğru olduğunu gösterdi. Suriye’nin emperyalizme direnişi taşeron yeni-Osmanlıcılığın ipliğini pazara çıkarıp iflasını beraberinde getirdiği gibi, Haziran Direnişi'nin de motivasyon kaynaklarından birini oluşturdu. Dahası bölgedeki gerici kamp içinde bir ihtilaf yaratarak emperyalizmin planlarının boşa düşmesinde büyük rol oynadı, bölgedeki ilerici güçlerin elini kuvvetlendirdi.

Şöyle de diyebiliriz sanıyorum: Şam’dan Taksim’e ve oradan da Tahrir’e bir yol uzandı, o yol direnişin yolu oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar