​17-25 Aralık, barışı rehin aldı

"Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmemişiz." Öyle çok zamanda sayılmaz hani. Geçen yüzyılın son çeyreğinin ikinci yarısı Eruh baskınıyla tanıdık PKK'yı zamanın başbakanı "3-5 çapulcu" dedi. Türk medyası tarihi misyonu gereği "Biz görmezsek olanı biteni, olmuş sayılmaz."a yattı. Malum kısa sürede bitecek sıradan olaylardan sayıldı. Şehit cenazeleri art arda gelmeye başlayınca işin biraz ciddiyetine varılsa da çözüm hep askeri tedbirlerde görüldü. "Bu işin arkasında kimler var, Bu insanlar ne istiyor, öğrenelim." diyen birkaç kişi de hemen "PKK yanlısı" ilan edildiğinden sesler cılız kaldı.

Siyasiler bugün olduğu gibi o zamanda aynı hamasi ağızlarla şehitler için "Kanları yerde kalmayacak!" nutukları çekiyor, cenazelerde vatandaş "Şehitler ölmez, vatan bölünmez." diye haykırıyordu ve yeni cenaze gelene kadar susuyordu. Oysa gencecik fidanlar ölüyordu. o zamanlarda da yine şehit olan çocukların ailelerinin sosyoekonomik durumu aynıydı bugün de aynı.
Bu halkı hamasetle yönetmeyi gelenek haline getirmiş siyasilerin işi kolaydı. Çünkü dünyada hiçbir halk yoktur ki, 20 yaşında çocuğunu davul zurna ile “vatan görevi” diye askere göndersin ve iki ay sonra kanlar içinde cenazesi baba evine geldiğinde baba "Vatan sağolsun" desin.

İlk 22 sene böyle geçti 30 bin üzerinde kayıp verildi. Bakıldı ki "Kanları yerde kalmayacak!"söylemleri çare değil. Görüldü ki "Kanı kanla yıkamaya kalkmak" gidenleri geri getirmiyor. Artık kabullenildi ki bu bir "kürt sorunu" dur  ve sadece basit bir "terör" hadisesi olarak görülemez. Çünkü hiçbir terör 30 yıl sürmez.

Dağlarda evlatlarını kaybetmekten bıkmış Kürt hareketi de "barış" için kolları sıvadı. SHP döneminde hep seçim barajları ile sistem dışı bırakılan hareketin temsilcileri parlamentoya girdi. Artık meşru  zemindeydiler ama olmadı. "Hamaset  ve savaş lobisi" onları yaka paça TBMM’den cezaevine yolladı. 2000’li yıllara gelindiğinde artık evlatlarını kaybeden Türk ve Kürt analar seslerini yükseltmeye başladı. AKP iktidarı ise belki de 13 yılda yaptığı en iyi şeyi yaptı ve "çözüm süreci" ni başlattı. "Analar ağlamasın!"diye çıkılan yol, tüm yanlışlarına rağmen olması gereken bir açılım olduğu için değerliydi ancak barışa giden bu yolun samimi olmadığı, 2015 genel seçimlerinde ortaya çıktı. Artık Kürt hareketi Türk solundan ve liberallerinden de destek almış ve AKP’nin tek başına iktidarına dur demişti. "Dur" demesi sadece bir iktidardan  düşme sorunu değildi. 17-25 Aralık soruşturmalarının açılması demekti.

Uzatmayayım "barışa çeyrek kala" çanak çömlek patladı ve yeniden başa dönüldü. Gerekirse savaş çıkartılacak ama Bilal oğlan ve bakanlar yargılanmayacaktı.

PKK karşıtlığı dışında hiçbir programını hatırlamadığımız MHP ise bu savaş lobisinde yer almaya çoktan hazırdı ve hemen yerini aldı.
Yani Cem Karaca'nın sözleri ile "DÖN BABA DÖNELİM".

Önceki ve Sonraki Yazılar