Aziz'in kurduğu köprü

Artık ev gezmeleri, kaybedilen evlatlara birlikte ağlamak için yapılıyor. Rojava'da IŞİD yamyamlarına karşı savaşırken ölen ve ailesinin naşını almasına hâlâ izin verilmeyen Aziz Güler bir yanda, polisin evini basıp öldürdüğü Dilek Doğan öte yanda. Aziz'in ailesi Dilek'in ailesini ziyaret etti geçen akşam, evlatları için birlikte yandılar...
Türkiye'de iktidar makamlarını gasp etmiş kravatlı IŞİD'liler izin vermiyor, Aziz'in naşı iki aydır sınırda bekletiliyor, ailesine verilmiyor. Öyle bir zorbalık ve vicdansızlıkla muhatabız ki, gençlerimizin ölülerine bile eziyet ediyorlar...
***
Aziz, Rojava'da IŞİD'e karşı savaşıyordu ama Kürt değildi. Göztepe taraftarı genç bir adamdı. Ve İzmir'de, Göztepe tribününde çekilmiş gülen fotoğrafı aslında bize bir şey anlatıyordu: İzmir'de yaşayan nüfusun, Rojava'da yaşayan nüfusla ortak bir kaderi var...
Emperyalistlerin sırf Ortadoğu'daki zenginliği yağmalamak için besleyip büyüttüğü yamyamlar topluluğuna -kravatlısına, üniformalısına- karşı hep beraber mücadele yürütemezsek, üzerinde yaşadığımız bu toprakların her bir santimi cehenneme dönecek. Aziz bu bilinçle Rojava'ya savaşmaya gitti.
Kravatlı IŞİDçiler Aziz'in naşına eziyet ediyorsa, Aziz şucu, bucu olduğu için değil, IŞİD'e karşı savaştığı için yapıyorlar bunu. Sınırları IŞİD'e ardına kadar açıp, her türlü pis alışverişe giriyorlar, IŞİD militanlarını Türkiye'deki hastanelerde tedavi ediyorlar, silahlandırıp sırtlarını pışpışlıyorlar ama IŞİD'e karşı savaşırken ölen genç bir ölü bedeni ailesinden esirgeyip iki aydır sınırda bekletiyorlarsa, bunun başkaca bir anlamı yoktur...
***
Düşman ortada: Emperyalizm, emperyalizmin şemsiyesi altına tıkışmış sermayedarlar, emperyalizmin ve o kirli sermayenin yarattığı İslamo-faşizm...
Bölgemizin yoksul halkları, emekçiler, geleceğini kaybeden gençler, her günüeziyete dönen kadınlar bu belalardan kurtulmak için büyük bir kavga vermek zorundadır. Ve düşmanlarımız, hep beraber kavga etmemizin önüne engeller dikmektedir. Milliyetçilik, dincilik, mezhepçilik, kimlikçilik, cinsçilik... Ne ararsanız, hangi gerici ideoloji gelirse aklınıza, hepsinin promosyonu yapılmaktadır...
***
Bir önceki yazıda yazdım: Bugün Türkiye'de toplum en az üçe parçalanmış vaziyette. Bunlardan biri, Kürtler, Türkiye'den ayrılsa, bağımsız bir Kürdistan kurulsa bile ne toplumsal parçalanmışlık, ne de Kürt sorunu çözülebilir. Türkiye'nin doğusunun ayrılması, Türkiye'nin büyük kentlerine yayılmış ve kendine bu kentlerde bir yaşam kurmuş olan yoksul Kürt nüfus üzerindeki ayrımcılığı ortadan kaldırmaz. Tersine, milliyetçi ahmaklık daha da güçlenerek hücum eder biçare insanlara.
Ortadoğu'daki her bir yoksul, her bir gariban, bu cehennemden kurtulmak için komşusuna muhtaçtır. Başımıza musallat olan belaları hep beraber yenemezsek, hiçbirimiz kurtulamayız.
***
Düşünün, Fransa'da hâlâ operasyonlar devam ediyor. Ulaşılamayan bir sürü IŞİD hücresi olduğu belirtiliyor.
Peki bunlardan Türkiye'de kaç tane var?
Dünyanın dört bir tarafından toplanan, Suriye'de örgütlenen, Türkiye'de yuvalanan, tekkelerde-tarikatlarda örgütlenen binlerce katille yan yana yaşıyoruz!
***
Aziz Güler, Ortadoğu'nun fukara ve cefakar halklarının ancak birlikte kurtulabileceğini bildiği için Rojava'da savaşmaya gitmişti. O kendi iradesiyle büyük bir insanlık köprüsü kurdu İzmir'le Rojava arasında.
Lakin, bakın, Kobane'de büyük bir katliam yaşanırken, Aziz gibi yiğit adamlar Kürt kardeşleriyle birlikte IŞİD'e karşı direnirken, Türkiye'de iki güç Kobane'deki katliama seviniyordu: Bunlardan ilki iktidardaki kravatlı IŞİDçilerdi, diğerleri ise sağlı-sollu Türk milliyetçileri...
Sağlı-sollu diyorum, zira kendisini 'sol'da tanımlayan, hatta 'sosyalist' olduğunu iddia eden, sosyal-demokrat etiketle dolaşan bir sürü insan, Kobane'deki katliam sürecinde ülkenin batısında yükseltilen milliyetçi histeriye kapıldı ve insanlıktan çıktı. Çoluk-çocuk Kürt nüfus katledilirken, onlar da IŞİD'e tempo tuttu.
Böyle sol olmaz!
***
Buradan devam edeceğiz, Türkiye'deki sol anlayışı ve Kürt hareketinin durumunu tartışacağız... Tartışırken unutmayalım, Aziz, onu almamız ve adına yakışır bir biçimde defnetmemiz için bizi iki aydır bekliyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar