Cemaatler ve Siyaset

Bu memlekette en büyük siyaset “Siyasete karışmıyoruz” ya da “Siyasetle ilgimiz yok” şeklinde yapılır. Diğer bir deyişle “Siyasetle rabıtamız yok” sözü aslında “Siyasetle ilgimiz var”ın kamuya tercüme edilmiş şeklidir. Zaten herkes bunu öyle anlar ama anlamıyormuş gibi davranır!
 
Bu ülkede, istisnasız herkesin şu veya bu ölçüde, direkt veya dolaylı olarak siyasetle ilgisi vardır. O kadar vardır ki, çevresine biraz güç toplayan herkes şansını önce siyasette dener. Kimi rant, kimi makam, kimi ikbal, kimi de samimi olarak ideallerini gerçekleştirebileceğini zannettiği için. Oysa siyasetin doğası buna izin vermez. En temiz niyetlerle bile ona bulaşanlar sonunda o kimliklerini de öğütürler. Çamur oralarına buralarına sıçrar!
 
Unutmayın; düne kadar ordu “Siyasetin dışındayız” derdi bu ülkede. Oysa herkes bilirdi ki, ordu siyasetin tam göbeğindeydi. Bunu dediği anda bile, ya siyasete müdahale etmekteydi ya da müdahale etme hazırlığındaydı. Darbe dönemlerinde ise zaten siyasetin ta kendisiydiler!
 
Aynı şekilde büyük işadamları dernekleri, futbol kulüpleri, vakıflar, dernekler, localar, vb’ de “Siyasi amaçları olmadıklarını” söylerler. Gene herkes bilir ki; hepsi de siyasete bir şekilde bulaşır, mümkünse etkilemeye uğraşır. En azından, herkes kendi adamını meclise, devletin üst katlarına yollamaya çalışır. Zaten bilhassa seçim dönemleri birdenbire artan gizli-açık ziyaretler, akçalı ilişkiler de ilişkileri deşifre eder.
 
O kadar ki sonunda iş ayağa kadar düşer. Filanca yörenin hemşeri, köy derneğinin bile siyasette belli bir ağırlığı vardır. Partiler oy için onların kapılarını aşındırır iken, onlarda kendi hemşerilerini seçtirmek için çabalarlar. İsterse beceriksiz, kara cahil, uğursuzun teki olsun!
 
Fakat bu ülkede en büyük siyasi etki mekanizması cemaatler, tarikatlar, dini, mezhepsel vb gruplar üzerinden gelişir. Siyaset buzdağının görünmeyen yüzünü, asıl dinamiğini onlar oluşturur. Partiler onların adamlarınca doldurulur. Onlardan icazet alamayanlar o kapıdan içeri giremezler bile!
 
Bana göre; bu ülkenin siyasi anlamda tek güçsüzleri herhangi bir cemaatle (dini/ladini) bağı olmayan bizim gibi insanlardır. Asıl güç (çoğunluk) onlarda olmakla birlikte, ya aşırı bireyleştiklerinden ya iyice bezdiklerinden, cemaat olup siyasete ağırlığını koymayı beceremezler. Zaten tabiatlarına, duruşlarına aykırıdır!
 
Yanlış anlaşılmasın; ben “Bu insanlar niye siyasetle uğraşıyorlar?” deniyorum. Hatta bunu belli ölçülerde normal buluyorum. Sosyolojik bir gerçeklik kabul ediyorum. Ancak siyasetin yerine başka ilişkilerin geçirilmesini anlamıyor ve işin manasına aykırı buluyorum.
 
O yüzden siyasetin buna endekslenmesi, hatta boğazlarına kadar batmaları başka bir şey. Sınırlarını şaşırmaları, devlet işlerine doğrudan müdahale kalkışmaları başka bir hal. Bu toplumda herkesin egosu fazlasıyla kabarmıştır. Grupsal bencillikler zirve yapmaktadır. Yönetilecek bir ülke vardır ama onu yönetmeye ihtiraslı birden fazla kesim. O yüzden apolitikleşme kadar bazen de aşırı politikleşme sorundur!
 
Siyasetin muhatabı da mecrası da siyasi partilerdir. Siyaset esasen siyasi partilerde yapılır. Bu tarz insanlara siyasi partilerin kapılarının kapalı olduğunu da hiç zannetmiyorum. Herkes, bireysel katılımı dahilinde istediği partide yer alır.
 
İnanın ki; şu üç günlük dünyada tüm amacı sadece güzel ahlak, uhrevi bilgi ve bilinç verecek; insana kendini tanımayı, kibirden arınmayı ve manevi aleme ulaşmayı sağlayacak bir cemaat bulabilirsem en önce “Lütfen beni de aranıza alın” diye yalvaracağım. Kapılarının önünden ayrılmayacağım!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar