Bayrak bu çarpar!

2007 yılında Cumhuriyet Mitingleri düzenlenmişti. Bu mitingleri düzenleyenler iktidar değildiler. Muhalefette yer alan unsurlardı. Özellikle AKP’nin iktidara geldiği 2002’den sonra büyüyen ve gelişen, herhangi bir siyasi parti sempatizanlarından çok kendilerini ‘ulusalcı’ olarak tanımlayan çevrelerdi.

Ben şahsen o yıllarda bu mitinglere sempati ile bakmadım. Sadece 2007 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hedeflenmiş organize bir refleks olduğunu düşündüm.Ülke genelini bayrak kutsallığı ve cumhuriyet kavramı ile etkilemelerinin mümkün olmadığını düşündüm. Hatta o yıllarda mağdur rolünü ziyadesiyle başarılı oynayan AKP’nin ekmeğine yağ süreceğini düşündüm. Sadece düşünmedim. O sıralarda yazmakta olduğum yayınlarda yazdım bile.
Ne acıdır ki bu mitinglere bayrağı kapıp koşa koşa giden yakınlarımla bile gereksiz tartışmalar yaşadım. Zerre alakam olmadığı halde AKP’li olmakla bile suçlandım. Oysa benim bütün derdim geleceği görmek veya hissetmekten ibaretti. Bizler evimize Yunanistan bayrağı asanlardan değildik ki…

Yanlış anlaşılmasın. Yapılan mitinglere yanlıştı demiyorum. Toplumlar her zaman öyle veya böyle birtakım sosyal refklesler üretirler. Bu tür mitingler de demokrasinin gereği olarak yaşanabilir ve yaşanmalıdır. Ama son tahlilde etkilerine ve sonuçlarına bakmak gerekir. O mitingler yapıldığı sırada en hızlı ulusalcılardan birisi şimdiki korsan sarayın jöleli danışmanıydı ve maalesef o mitinglere katılanlardan bazıları o şeyin uyduruk yazılarını döne döne okuyorlar ve henüz yeni gelişen sosyal medyalarda paylaşıyorlardı. Cumhuriyet mitinglerinin amaçlarından biri Çankaya’ya başı örtülü bir Cumhurbaşkanı eşi çıkartmamaktı. Başarılı olamadılar. Çok daha kötüsü 2014 yılında yaşandı. Başörtüsünün aslında hiçbir önemi olmadığı anlaşıldı 2014 yılında... Çünkü beterin beteri daima vardır bu ülkede.

Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenlere karşı NATO emrindeki AKP iktidarının talimatı ve kukla cemaat yargısı marifetiyle Ergenekon komplosu düzenlendi sonra. Birincil amaçları Çankaya’da başörtülü bir Cumhurbaşkanı eşi görmek istemeyen kitleleri harekete geçirenleri ömür boyu hapislere mahkum ettiler. Ne var ki sonra oyun bozuldu. Derken yeniden başladı. Bu sayede hayatlarından 1 ile 5 yıl çalınan bu isimler esaretten kurtuldular. Şimdi ömür boyu hapis cezası verenler ‘çete’ olarak yargılanır oldular. Garip bir ülke Türkiye... Bayrağın kimin elinden kimin eline geçeceği hiç belli olmaz bu ülkede. Bayrak yarışı yaşanır daima bu ülkede. Lakin bayrak, kendisini sömürmeye kalkanları daima çarpar bu ülkede. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında AKP çetesi ilk defa tek başına iktidar olma şansını kaybetti. Türkiye tarihinin belki de en adil burjuva seçimlerinden birisi oldu. Ancak ülkenin başına musallat olan geçici diktatörlük bu seçimleri saymadı. “Sayılmaz bu” dedi. “Yenisini isterim” dedi. Tam da bu esnada Suruç katliamı ile başlayan kapkara günler başladı. Yüzlerce can yitirdik sonra. Derken bir baktık ki AKP ve korsan saray aniden bayrakçı oldu.

Ankara’da AKP’nin ve korsan sarayın düzenlediği bayrak mitingi tam bir fiyaskoydu. İstanbul’da düzenlenen bayrak mitingi de bütün o Türkiye bayrakları üzerinde çifte kavrulmuş çekirdek çitleyen taşıma kitleye rağmen beklendiği gibi olmadı. Çünkü bizzat öldürülen asker yakınları 7 Haziran sonrası yaşanan bu katliamların gerçek sorumlularını biliyor ve haykırıyorlardı. Ben bayrak fetişisti değilim. Asla da olmam. Benim için tek kutsal değer emektir. Lakin bayraklar bir simgedir. Saygı duyarım. Zaten bayraklar bir simge olduğu için bayrakları sömürmeye kalkanları çarparlar. Kutsal kitaplar bile sabreder çarpmaz ama bayraklar fazla beklemez ve çarparlar. Çünkü bayrak toplumun bilinçaltıdır. Öyle ucuz milliyetçi, ulusalcı, dinci takiyyeci politik yaygaraların değil, bizzat emeğin emekçilerin bilinçaltıdır bayraklar. O yüzden çarparlar.

Nasıl ki o ‘masum’ Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenleri yıllarca kodese tıktıysa cemaatin neferleri bilinsin ki şimdilerde cemaatin neferlerini kodese tıkmaya çalışanlar da er geç o mutlak kodes ile tanışacaklar. Hem de 3-5 yıl değil. Çünkü üzerinde çekirdek çitledikleri o bayrak gerçekten çarpacak o bayrak düzenbazlarını. Suçları arşı alaya ulaşan çakma ve uyduruk bir diktatörlüğün ölene dek iktidar hırsı uğruna katlettiği o canlar enselerinde olacak. Biz de olacağız. Yargı günü gelip çattığında şefaat edecek kimseyi bulamayacaklar. Bu fakiri bile bulamayacaklar. Soracaklar bana da… “Valla bu zalimler çekirdek gibi sonsuza dek çifte kavrulsunlar cehennemde. Sonra bir gün çitleriz bunları.” diyeceğim o gün.

Not: Değerli Yurt dostları. Yurt yazarımız Hakan Gülseven’in yazı işleri müdürü olduğu RED dergisinde ben de 2010’dan beri “En Yeni Medyalog” sayfalarını yazmaktayım. Orada upuzun ve yer var diye daha mizahi yazıyorum hatta. RED dergisi daima ülkenin geleceğini öngördü, çözüm ve çareleri önerdi. Kapaklarımız ve yazılarımız hala güncel. Bugüne dek Yurt’a olduğunuz gibi RED dergisine de destek olmanızı rica ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar