Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi

Eğer Osmanlıca hâlâ eğitimde geçerli dil olsaydı öğrenciler üçgenin alanını şöyle tanımlayacaklardı: Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının hasıl-ı darpının nısfına müsavidir. Yani: Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir. Anadili Türkçe olan bir çocuk için bunu öğrenmek haylice zor olacaktı. Müselles yerine üçgen, kaide yerine taban terimlerinin öğrenilmesi ve bellekte tutulması çok kolay olmaktadır. Bir daha eski günlere dönmek çok zor ve son derece yararsız. Şüphesiz tarih eğitimi yapmayı planlayanlar, ya da meraktan öğrenmek isteyenlere engel konulması da gereksiz. Varolan durum da aşağı yukarı böyle. Ancak, şimdi yapılacak değişikliklerle uygulamada birçok öğrencinin bu dersi zorla almasının gerçekleştirileceğini tahmin edebiliyoruz.

Osmanlı İmparatorluğunun bir hanedan ve çevresindeki bir sınıfın bütün bir toplumu sömürmesine dayalı olduğu açıktır. Cumhuriyetle bu sömürücü sınıftan kurtulduk. Ama bütün sömürüden değil. Bu sömürücü sınıf kendince dini nedenlerle ya da çalışan halkla kendisi arasında bir ayrım yaratmak için osmanlıca denen türkçe, arapça, farsça sözcüklerden oluşan yapay bir dil yarattı. Halk bu dili öğrenemedi, kendi türkçesini sürdürdü. Arap harfleri ile yazılan bu dil, bu elifbânın türkçeye uygun olmaması nedeniyle okuma yazma oranlarının da hayli düşük kalmasına yol açtı. Arap harfleriyle KEF+LAM yazdığınızda bunu gel, kel veya gül olarak okuyabilirdiniz. Acaba hangisi yazılmıştır? Bu sıkıntı yaratan bir sorundu. Latin harfleriyle Türkçede böyle bir sorun yoktur. Her harf bir sese karşılık gelmektedir. Bir araştırmada latin alfabesine dayalı bugünkü yazı sisteminde eşlemenin %95.33 oranında tam olarak gerçekleştiği, arap alfabesine dayalı yazı sisteminde ise bu oranın %21.14 olduğu ortaya konmaktadır. (Özgür Aydın, Elifbâdan Alfabeye: İki Yazı Sisteminde Yazıbirim-Sesbirim Etkileşimi, ODTÜ Gelişme Dergisi, ‘39’ Nisan 2012, http://www2.feas.metu.edu.tr/metusd/ojs/index.php/metusd/article/view/490)

Herkesin osmanlıca öğrenmesi gerekmez. Gençler ve çocukların çoğunluğu böylesine bir dayatmayı kabul etmezler. Bu geride kalmış bir sorundur. Hâlbuki toplumun tümünü ilgilendiren örneğin tarım, çevre alanlarında o kadar çok sorun var ki. Örneğin küresel iklim değişikliği ve başka gelişmeler Türkiye’nin bazı yıllar saman ithal etmesine yol açıyor. Çiftçilerin maliyetleri hızla artarken ürün fiyatları ayak sürüyor. Ne yapacağız? Tarım Bakanlığının tarım politikası veya küresel iklim değişikliği ile ilgili ciddi bir planı var mı? Tarımsal ürünlerde kullanılan zehirli tarım ilaçları nedeniyle kanser olayları patlama yapıyor. Bu konuda ne yapacağız? Tarım ilaçlarının kullanımını nasıl azaltacağız? Beyaz ekmek yapılırken beyazlatıcı, esmer ekmek yapılırken esmerletici gıda boyası konuluyor. Bunlar ne kadar sağlıklı? Bütün bu konuların hiç olmazsa üçer gün tartışılması, gündemi oluşturması gerekmiyor mu? Türkiye bugünün sorunlarını değil, geçmişin sorunlarını tartışıyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar