Süleyman Karan

Süleyman Karan

'Bizim ümmet kafası'yla anti-emperyalist olunur mu?

Ornitorenk diye bir hayvan vardır, Türkçesi gagalı memeli... Avustralya’da yaşar... Görüp görebileceğiniz en garip canlılardan biridir. Ördeğe benzer bir gagası vardır, ayakları susamuru gibi perdeli ve pençelidir, kuyruğu kunduzun kuyruğuna benzer. Erkeklerinin arka ayağında bir mahmuzu vardır ve bir ölçüde zehirli bir sıvıyı düşmanlarına enjekte etmesini sağlar. Yumurtlayarak çoğalır ama yavrularını emzirerek besler. Benzersiz bir şeydir. Yapacağım benzetme, bu garip canlıya bir haksızlık olacak, zira tüm bu garipliklerine rağmen, oldukça sevimli bir şeydir. Keşfedildiğinde doğabilimcileri fena şaşırtmıştır, zira bu canlıyı sınıflandırmak bile bir problem olmuştur. Tıpkı bugün Türkiye’de ve Filipinler’de örneğini gördüğümüz iktidar ve tarz-ı siyaset, siyaset bilimcileri nasıl afallatıyorsa! Zira sınıflandırılması zor, yeni ve amorf, eklektik, bambaşka bir söyleme sahip faşizan ama faşizm tanımına da uymayan bir garabet söz konusu olan... Hatta ve hatta söylemlerinde dinsellikle yüklü popülizmden, bu sebeple sosyalist retorikten bile söz etmek mümkün. Özetle, ornitorenk halt etmiş bu Türkiye ve Filipinler örneğindeki anti-emperyalist soslu faşizan siyasetten!

 

AB ikiyüzlü, BM aciz... Kim temiz?


Söz gelimi, salı akşamı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinleyen bir Finlandiyalı ya da Uruguaylı (tabii ki ülkedeki icraatlarından bihaber olmak kaydıyla), bir zamanların Bağlantısızlar Bloku’nun bir lideri konuşuyor sanabilirdi. Zira her söylediğine, bir tek Suriye’deki olup bitenler bölümü hariç, türsel dayanışmadan, insani değerlerden, eşitlikten bir nebze nasibini almış her insanoğlu imza atabilirdi. Göçmenlere karşı AB’nin aldığı ikiyüzlü tutumu, Birleşmiş Milletler’in aczini çok açık biçimde dile getirdi. Ardından Birleşmiş Milletler’deki ‘beş büyükler’in adiliğini de bir güzel ortaya koydu. Uluslararası çatışma odaklarında BM’nin bu denli pasif kalmasını, bu beşlinin çıkar ilişkilerine bağladı ki, sonuna kadar da haklı... Tüm üye ülkelerin kararlara eşit ya da başka bir formülle katılması gerektiğini dillendirmesi de çok yerindeydi. FETÖ’ye ilişkin bölümü ciddiye almazsanız ki ciddiye alınır bir yanı yoktu, karşınızda bir Bolivar, Bir Atatürk var sanırdınız. Yani iki anti-emperyalist liderin bir karması gibiydi, karizma olarak olmasa da söylem olarak, bütünsel olmasa da ağzından çıkanlar dikkate alındığında!

 

Tarz-ı siyaset tam tersi!


Söyleme diyecek bir şey yok da, bu tarz-ı siyasetin kısa tarihinin gerçeklerine ne demeli? Söz gelimi, Büyük Ortadoğu Projesi denen, sonra Genişletilmiş Ortadoğu Projesi adını alan yenidünya düzeninin emperyalist stratejisinde ‘eş başkan’ olmakla övünen bir partinin liderinin, şimdi bu söylemle karşımıza çıkması neyin nesidir? Ya da Suriye’de, ithal edilmiş tekfirci selefileri destekleyerek, sonra da yaklaşık 600 bin kişinin öldüğü bir iç savaşta taraf olup da, ölenler ve mülteciler üzerinden duygulu söylevler vermek neyin nesidir? Hala anti-emperyalist, anti-siyonist bir tutumdan zerre taviz vermeyen Beşar Esad ve Şam’ı hala emperyalistlere hedef göstermenin amacı nedir? Ve hatta 3 milyar avro için pazarlık nesnesi olarak ‘misafir’ diye adlandırılan savaş mağduru mültecileri kullanmanın açıklaması nedir? Peki, o söylemin sonunda “12,5 milyar dolar Türkiye Cumhuriyeti, bir o kadar da sivil toplum örgütleri harcadı” demek? Hala misafir demekte diretip, mülteci statüsü verilmemiş, çoğu takipsiz, güvencesiz Suriyeliler üzerinden siyaset yapmak ahlaki midir? Ve hala adını değiştirmiş olsa da el Nusra, Ahrar uş’Şam gibi katil sürüleriyle bağların koparılmaması ne içindir? Böyle uzar gider bu sorular...

 

Ümmet kafasıyla anti-emperyalist!


Zira mesele anti-emperyalist olma meselesi değil, ümmete lider olma meselesidir. Bağımsızlıkla da uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, ezilen insanlıkla da ilgisi yoktur. Zaten o sebepledir ki, anti-emperyalizm vurgusundan çok laf dönüp dolaşıp ‘Batının İslamofobisi’ne gelir. Mesele Sünni hegemonyasında bir ümmete, geçmiş bir imparatorluğun olmayan emperyal etkisiyle yön vermektir. Ve tümüyle de ham hayaldir! Bu hayal Suriye’de kanda boğulmuştur ya, hala bir umut söylem sürer durur. Şam’ı hedef göstermeyi sürdürürken, İsrail’e vetoyu kaldırıp, NATO’da daimi temsilcilik açmasına izin veren bir İhvan zihniyeti, yarın öbür gün ABD Esad’a karşı ölüm emri verdiğinde anti-empeyalistlikten anında vaz geçer, ballı börek olur. Bu arada Gazze’yi bombalar Siyonistler, ses çıkmaz. Numaradan kavga eder gibi görünürken, Siyonistler ile Suudi Arabistan, Katar, BAE gizli gizli masaya oturur. Türkiye kuzeyden, kabile devletleri güneyden destek olur İsrail’e... Tek kale Suriye düşsün diye.
Evet, dünya beşten büyüktür, ama bu beş büyük ile birlikte bunu yalandan söyleyen sözde anti-emperyalist, mikro emperyal ümmetçiler de insanlık değerlerinin yanında pek küçüktür! Anti-emperyalist olmak için önce insani değerlere sahip olmak gerekir. Lafla anti-emperyalist olan, lafta kalır... Çok konuşan bir kukladan zerre farkı yoktur!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar