Süleyman Karan

Süleyman Karan

Bunlar kim ya?..

   Modern zamanlarda bir ulusu ulus yapan ortak değerler sıralanırken, ortak dil, ortak din, ortak ahlaki değerler, ortak kültürden dem vurulurdu. Bildiğiniz gibi artık modern çağda değil, postmodern çağda, onun da fason bir halinde yaşıyoruz. Her değerin içinin boşaldığı, genelde içi boşaltılmış kavramlar üzerine derme çatma kurulmuş bir sistemde... Bu tüm dünya için geçerli, ama sanırım bizim ülkenin coğrafi konumlanışı, yani doğu-batı, kuzey-güney ekseninde dünyanın merkezinde bulunmasından kaynaklanan bir saçmalığı yaşıyoruz. Tüm dünyanın rezilliği ve bu rezilliğe karşı direniş bu ülkede billurlaşıyor.  Zehirli toprağın GDO’lu sebzesi     Bu ülke, dedik ya konumu gereği, kuzey-güney ve doğu-batı olarak dörde bölünmüş du- rumda. Sözünü ettiğim ne etnik mesele, ne dinmeselesi ne de ideoloji... Mesele tümüyle evrimsel, hem biyolojik hem de sosyolojik, gelip dayandığı uzlaşmaz çelişki ise ahlaki...     Öyle bir raddeye geldik ki, her yeni bayağılıkta aynı soruyu sorar olduk; “Kim bunlar ya?..” Mesela Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüzde 51’ini temsil eden bir cumhurbaşkanının gezisinde, protestoculara müdahale eden resmi korumaların ‘böğürdüğüne’ şahit olduğumuzda, hemen bu soru geliyor... Ve tabii ki ardından başka sorular... Mesela “Bunlar nerede yetişiyor?”, “Bunlar cidden Türkiye vatandaşı mı?”, “Bunlar nasıl olur da insanlıktan üç kuruş nasibini alamamış?” gibi hayret yüklü sorular. Bunu biz böyle soruyorsak, elalem kimbilir bizi nasıl tefe koyuyor, artık o da ayrı mesele... Sanki zehirlenmiş toprakta GDO'lu sebze yetişiyor! Ve ne yazık ki bir yerinde ‘Made in Turkey’ yazıyor.      Hibrid tohumlar vardır bilir misiniz? Bir tarlaya ekersiniz, bir daha başka bir şey ekemezsiniz. Bu laboratuvarda yetiştirilen, bol bol üreyen bu genetiğiyle oynanmış bitkiler, her şeyi yok eder, doğayı bitirir. İşte tıpkı bunlar gibi, ABD laboratuvarlarında geliştirilip, Ortadoğu’ya ekilen bu hibrid tohumun adı siyasal İslam, İhvan da deniyor buna... Nereye ekilse, kan, gözyaşı, rezillik getiriyor. Nursuz, bereketsiz bir toprak parçası kalıyor geriye... İşte şimdi Türkiye’de toprağı zehirleyen tam da bu...Üreten laboratuvar ABD’nin bile sıtkını sıyırtacak kadar berbat bir şey... Ama bir ektin mi, temizlenmesi yıllar sürüyor. Başımızdaki bela bu ve temizlemesi de bize düşüyor artık. Sağımız solumuz çirkef    Sağımız solumuz, önümüz arkamız, ne idüğü belirsiz, bu yerin dibinden çıkma kabilenin temsilcileriyle dolu... İş dünyasında görgüsüz, dolandırıcı, mide bulandıracak kadar yağcı işadamları... Medyada Türkçe bilmeyen, düşük IQ'lu, tek işi sabah akşam iktidara yaltaklanmak ve vatan hainliği yapmak olan gazeteci müsveddeleri... Devlet kademelerinde rüşvetçi, torpilci, eğitimsiz parazit bürokratlar... Dış temsilciliklerimizde Türkçe dahil hiçbir dili bilmeyen, bilgi ve adap fakiri memurlar... Devlet parasıyla semiren think-tank’lerde düşünmek için gerekli uzvu bulunmayan yancılar... Yasadışı eylemleriyle yasal gösterilere ateş açıp çocuk öldüren polis üniformalı paramiliterler... Operasyon adı altında girdikleri boş evlerin yatak odalarında iğrenç pozlar veren, ahlaksızlar... Mahalledeki kazıkçı, tacizci, kendini bir halt sanan, sürü halinde linç girişiminde bulunan ciğeri beş para etmez esnaf müsveddeleri... Bizim vergilerimizle sarayda ziftlenip anamuhalefet liderine hakaret etmeyi vazife sayan ‘muhtarımsılar’... Buluşmak mı, ahlaksızlıkta mı?     Saymakla bitmeyecek bu insanlık ayıplarıyla aynı vatanı paylaşıyor olmamız, tam anlamıyla bir utanç... Bu biraz önce saydıklarımızla nasıl bir ortak değerde buluşacağımız ise muamma... Buluşmak mı?.. Asla... Ya onlar tekrar binyıllardan süzülüp gelen insan evriminin fabrika ayarlarına dönecekler ya da hiçbir zaman bir ulustan söz edemeyeceğiz. Zaten kaldı ki, bunların ulus olmak gibi bir derdi, herhangi bir yurt sevgisi de yok. Yani hiçbir ortak değerimiz yok..     Bu topraklarda çok net biçimde iki farklı topluluk yaşıyor, birincisi iyi, doğru ve güzeli temsil eden Türkiye halkları, diğeri ise her dinden, her etnisiteden, her meslekten, her cinsiyetten oluşan bir kabile...     Şimdi mesele bu berbat ve çok bilinmeyenli sorunun nasıl çözümleneceği... Bu ülkenin üretken, akıllı, ahlaklı insanlarını sömüren, sözde tek millet, tek bayrak yalanıyla ikitdarda kalmaya çalışan bu tufeylilerden (asalak) kurtulmadıkça, bu topraklar vatan olmayacak. Vatan savunması sınırlarda değil, tam da sınırların için- de sürüyor. Günün her anında, tecavüzcüyle çarpışırken, hırsız kovalarken, katille boğuşurken... Enseyi karartmayın, bugüne dek evrim karşısında hiçbir garabet duramamış. Çok kan dökse de, çok çalıp çırpsa da, yok olup gitmiş. Darwin okuyun, içiniz rahatlasın! Not: “Kim bunlar ya?” yanlış soru aslında, doğrusu “Ne biçim şey bunlar ya?” olacak...

Önceki ve Sonraki Yazılar