Cehaletin Sefaleti - 3

Bir bireyin öğrenme faaliyetlerinin en çok sekteye uğradığı ve dolayısıyla baki kalacak bir cehaletin boy verdiği zamanlar, bireyin din kurumu tarafından köleleştirilmesi, haydut bir ekonomik düzen içerisinde yaşam gailesine katılması ve en nihayetinde şanssız ve talihsiz bir ideolojiye saplanıp kalmasıdır.
Bu üç talihsiz vaka, genellikle aynı dönemlerde üst üste gelir. İlk gençlik yıllarının sona ermesini müteakip, okulların bitmesinin ardından, sosyal yaşamın zorlamaları ile evlilik gibi yeni kurumlara köle olmaların ardından hemen her birey ekmek kavgasından arta kalan zamanlarında çoğunlukla dinlere ve ideolojilere sığınmaktan başka çare bulamaz.

İşte bu tehlikeli dönemeçten sonra cehaletin en karakteristik özellikleri kendini göstermeye başlar. Artık birey için sanılardan oluşan bir dünya hayatı başlar. İnanç değimiz olgunun aslında bir “zannetme hadisesi” olduğunu anlatamazsınız kolay kolay o bireylere. İşin trajikomik tarafı, yaş ilerledikçe ve sistemin dayattığı hayal kırıklıkları üst üste geldikçe bireylerde aydınlanma çabası görüleceğine, o şanssız bireyler daha bağnaz ve daha yobaz bir cehalet fanusu içinde yaşamaya başlarlar.

14 milyar küsur ışık yılı çapında bir evrende yaşandığı halde, yani ışığın bir uçtan bir uca -elbette eğri yollar izleyerek- 14 milyar yıl seyahat ettiği bir evrende kâinatın 6 günde yaratıldığına inanabilir o birey. “Son gün tanrı yoruldu, hem o dinlensin hem de biz tatil yapalım” diyebilir. İnandıkları tanrının en ufak bir zaman sorunu olmadığı halde alelacele 10.000 yılda Âdem ile Havva’dan ürediğini kabul eder o birey. Hatta öylesine erkek egemen bir görüşe yenik düşer ki, kadını da erkeğin kaburga kemiğinden yaratacak kadar fantezi dünyasında yaşar o birey.

65 milyon yıl önce, daha öncesinde dünyada 250 milyon yıldan fazla yaşamış dinozorlar yok olduğu halde, kendi zerrecik varlığını her şeyin merkezine alan birey, birkaç on yıl sonra kıyamet koparmaya bayılır. Aslında kapitalizmin icadı ile kıyamet çoktan koptuğu halde gökten inecek ve haydut kapitalistleri değil de sadece kendi kafasında yarattığı kâfirleri haklayacak Mesihleri bekler o bireyler.

14 milyar ışık yılı çapında bir evrende 80 küsur yıllık hayatına koca kâinatı bir sanılar yumağı olarak sığdırmaya çalışır o birey. Aslında bir çeşit nihilizmdir, yüksek binalar ve zinalar çoğaldı diye kıyamet beklemek… Fakat bu bireyler öylesine cehalet pençesindedirler ki, nihilist olduklarının bile farkında değillerdir.

İnandıkları tanrının insanı değil maymundan birkaç organik molekülden alıp buraya getirmesindeki sanatı inkâr ederler. Öylesine cahildirler ki, inandıkları dinin en büyük suçuna iştirak ederler. Şirke batarlar. Kardeşim maden tanrıya inanıyorsun. Tanrı bu! İster seni maymundan getirir. İsterse tekrar maymuna çevirir.

Bilimin en büyük keşiflerinden biri olan evrimi reddederken tanrının insanı maymundan bugünkü haline getirebilme muktedirliğini inkâr ettiklerinin farkında bile değildir o zındıklar... Basit bir masal olan ‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’ndan çıkar gibi bir anda, yerden bitme yaratılmak pek hoşlarına gider. Çünkü bir ruh üflenmesiyle aniden yaratılmanın içinde bilgiye ihtiyaç yoktur. Tanrı’nın “ol” demesini yanlış anlayıp tanrıyı da kendi ego ve nefislerine benzetirler.

Tanrının milyonlarca yıl bekleyecek bir sabrı olduğunu 50.000 kere ya sabır çektiklerinde bile anlayamaz ve antik Yunanlılardan kısa bir sure önce Âdem peygamberi yaratır o cahil bireyler. Allah’ın sıfatlarının bütün bilgiyi barındırdığını iddia ederler ama o bilgiyi nedense Allahın “ya rahman ya rahim” bilmez Yahudileri ile Hıristiyanları ve en önemlisi ateistleri bulup çıkartır çoğu zaman. Sonra da hazıra konup internet kullanırlar. Twitterlarda hesap açarlar ve “Tayyip Erdoğan’a dokunmak ibadettir” diyecek kadar şirk batağına saplanırlar. Bu ibadetin karşılığının kendi inandıkları dinde bile cehennem azabı olduğunun farkında değillerdir. Lakin bütün bu harala gürele cehalet çemberinin asıl gayesinin yine dönüp dolaşıp malı davarı götürme hadisesi olduğunu aydınlık sevdalılarından saklayamazlar.

İşin gerçeği aslında pek basittir. Haydut bir kapitalist düzenin en önemli ihtiyacı cehalettir. Düzeni korumak ve yaşatmak için bireylerin gerçek bir birey olmamaları, kör doğmalar çemberinde koyunlaşıp cemaatleşmeleri, düzenin ne kadar öküzce olduğunun anlaşılmaması için öğrenme faaliyetlerinin sona erdirilmesi, uyuşuk ve uyuz ve hatta sümsük toplumlar yaratmak için elzemdir. Cehalet, eninde sonunda çökecek olan bu hastalıklı mevcut dünya düzeninin temel direğidir.

Aslında benim tanıdığım kapitalizm akıllıdır. Aptal değildir. Çelişkilerden beslenir. Daha fazla büyümek ve son zamanlarda sarıldıkları sürdürülebilirlik efsaneleri için yaratılacak en kötü çelişkileri yaratırlar. Lakin bindikleri ağacı kestiklerinin de farkında değillerdir. Çünkü kapitalizm, her ne kadar akıllı olsa da ve aptal olmasa da kendi yarattığı küresel cehalet köyünde kendisi de tipik bir cahil davranışı içindedir. Her şeyi bildiğini sanmak hatasına düşen bu düzen, cehaletin ortadan kalkması için kötüsünden bile olsa çelişkilere hava ve su kadar ihtiyaç olduğunu unutmuşa benzemektedir.
Bir birey çelişki hissetmez ise kıçını kaldırıp cehalet batağından kurtulmaz. Çelişkidir cehaletin panzehiri... Cehaletten kurtulmanın tek yolu çelişki üretmektir. Çelişkiler, bireyi rahatsız eder. Hani osurmak istersiniz ama bir türlü osuramazsınız ya, işte çelişki hissettiğinizde yaşadığınız budur. Çelişki, yeniden öğrenme kaygısı yaratır. İnandığı masalları kuvvetlendirmek için değil, bu defa gerçekten doğrunun arayışı düzleminde öğrenme faaliyetleri başlayabilir. İlk bakışta salyangoz hızında olsa da ve milyarlarca insan arasında bir avuç insan arasında gelişse de bu durumdan memnun olmak gerek aslında. Çünkü bu yüzyılda geniş kitleleri süründürenler aslında bir avuç hayduttan başkası değildir. Ellerinde çok güçlü silahlar var olabilir. Meta unsurları başta olmak üzere, medyadan siyasete, demokrasiden dinlere sayısız silahlara sahip olsalar da bu dünyanın gördüğü göreceği en büyük silah, bilgidir.

İnsanlığı bugünlere getiren bilgidir. Ne cemaatlerdir, ne uyduruk kaydırık ideolojilerdir.  Çünkü doğanın veya -inananlar için- Tanrı’nın insana cinsiyetinden sonra verdiği en büyük hediye, bilgi üretme ve öğrenme kabiliyetidir. Orgazm kadar da keyiflidir bilgilenmek… Kuşlar, kediler bile her geçen gün daha çok şey öğrenirken insanlığın meczup teröristlere dönüştürülmesi her ne kadar ilk bakışta üzücü gibi görünse de, dedik ya, ne doğayla ne de Tanrı’yla aşık atmanın alemi yoktur.

Doğanın ve Tanrı’nın en sevdiğim icadı, diyalektiktir. Bir düşünün şimdi. Bu cahil muhafazakâr sağcıları yaratmasaydı Allah veya doğa, biz nasıl solcu olurduk? Keçilerin, koyunların ve hatta ineklerin bile itiraz kültürü kazandığı bir dünyada bir Tayyip Erdoğan’a bile itiraz edemeyenleri görüp eğlenmek gerek aslına bakarsanız. Solculuğun, isyankârlığın ve hak aramanın keyfini çıkarın ve sadece onlara acıyın. Çünkü onlar bilmiyorlar. Cahil onlar…


Önceki ve Sonraki Yazılar