Şehitler Günü'nde Nevruz Bayramı endişesi

Çocuk yaşlarımda kasketlerinin altından yüzlerini renkli yaşmakla bağlayan iki ihtiyar tanımıştım. Önce anlam verememiştik. Okula başladıktan sonra Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenimiz bize nedenini anlattı:
    “İki dedemiz de Çanakkale muharebelerinde şarapnelle ağır yaralanan gazilerimizdir. Yüzlerinde o zamandan kalma yaraları var ve mecburen örtüyorlar. Onlara hürmette sakın kusur etmeyin çocuklar.”
    Çanakkale Destanı o yıllardan itibaren hem beynime işlendi hem yüreğime. Şimdiki gibi tıp ilmi de ileri gitmemiş ki, o yaralar basit önlemlerden sonra kendi kendine geçmiş olmalıydı. Bir gün Veli Dede’ye sormuştum:
    “Çanakkale’de çok asker öldü mü dede?”
    “Ohho… Ben diyeyim 250 bin, sen de 300 bin. Dere tepe her yer şehit doldu. Ama küffar askerleri geri itildi. Çok şehit verdik, bir dilim bile vatan toprağı vermedik!”
    Veli Dede anlatırken yüzünde güller açıyordu. Zaten bir daha da gülerken hiç görmedim.
    Öğrencilik yıllarımızda Çanakkale ile ilgili çok şeyler okuduk. Özü şuydu:  “Çanakkale Geçilmez!”
    Bu, bir büyük direnişin özetiydi.
    Ama Çanakkale daha sonraki yıllarda geçildi dostlar, o direnç kolaylıkla aşıldı. Malatya Kürecik’te halka rağmen kurulan kalkanla aşıldı. Hâlâ direnç var ama milletin sesini dinleyen yok. ABD askerleri geldiler, kalkanın yanına evlerini yaparak içine girdiler bile. CHP’li kadın milletvekilleri Kürecik halkı ile kalkan mahalline sokulmadı.
    Bu vatan, işgal edilen bir imparatorluğun küllerinden doğdu. Milletin yokluk ve yoksulluğa rağmen vatan sevgisi ile direnci sayesinde çağdaş ve uygar tercihlerle kuruldu. Ümmet yerine Millet tercihi yapıldı. Dini kurullarla yönetilen ülkede Laik bir Hukuk Devleti oluşturuldu. Kadın-Erkek eşitliği sağlandı. Şimdi basit gibi görünen harf ve şapka devrimleri yapıldı. Cumhuriyet bir devrimdi, Cumhuriyetin yerleşmesi için de devrimler yapıldı. Yoktan var edilen bu yurtta, tüm dünyada ekonomik çöküntüler yaşanırken peş peşe fabrikalar kuruldu, bacalar tüttü.
    Şimdi o kutlu dönem bile küçümseniyor, horlanıyor. Hatta daha ileri gidiliyor. Büyük kurtarıcı ve kurucu Mustafa Kemal Atatürk ile Said-i Nursi kıyaslanıyor. Atatürk’ün meclisinde kürsüye çıkan bir kendini bilmez, “Kemalist diktatörlük” diyebiliyor. Ve biz bütün bu hakaretleri yutkunarak izliyoruz.
    Toplumun sinir uçları körelmiş sanki. Kimse ulusal değerlerle ilgilenmiyor. İlgilenenler de ya içeri tıkılıyor veya üstlerine biber gazı ve tazyikli sular sıkılıyor. Öğretmen demeden, öğrenci olduğuna bakılmadan polis copları başlarına indiriliyor. Ve sonra nutuklar atılıyor: “İleri demokrasi… Benim milletimin iradesi.” Biz yutkunuyoruz!
    Bu milletin “Peygamber Ocağı” saydığı orduya gazete köşelerinden ve yandaş ekranlardan veryansın hakaretler savruluyor. Sahip çıkan olmuyor. Çocuklarımızın geleceğine el atılıyor, direnç gösterenlere külhanbeyi ağzıyla meydan okunuyor. Sivas’ta diri, diri yakılan canlar için zamanaşımı uygulanıyor, bir de bakıyorsunuz ateşi tutuşturanların koruyucuları şu an iktidarda milletvekilliği veya belediye başkanlığı yapıyorlar. Yine yutkunuyoruz.
    Benim iki dedem de kurtuluş mücadelesine katılmış. Ahmet Dedem Kırklareli Müdafaa-i Hukuk kurucusu idi. Mehmet Dedem Yemen’de yedi yıl esir tutulan bir Mehmetçikti. 1962 yılında vefat etmişti ve sürekli olarak, “Aman çocuklarım Arap’tan Türk’e dost olmaz, Arap insanları arkadan hançerliyor. Araplara sakın güven  duymayın” diye öğütler verirdi. Bakın, bazı güçler bizi Suriye ve İran için kullanmak istiyorlar. Bize Dede vasiyeti, sakın ha, böyle bir maceraya girmeyelim. Paramparça oluruz, aman dikkat!
 
 Bir yandan da Nevruz için endişeleniyorum.
 Nevruz, bizim diyarlarda da kutlanır. Yani Rumeli’de, Balkanlar’da… Hem de büyük coşkuyla kutlanır.
 Nevruz, kışın soğuğundan, kirinden ve pasından kurtuluşun coşkusudur. Nevruz, baharın müjdesidir.
 Kışın yıpranan eski hasırlar yakılır, çoluk çocuk herkes üstünden atlarken şarkılar türküler söylenir. Bu ateşle kış uyuşukluğu tütsülenmiş olur, ilk yaz ortamına daha diri,      daha zinde, adeta yeniden doğmuş gibi adım atılır.
 
Dün yine korku dolu anlar yaşandı. Bu işleri BDP organize ediyor. İnsanları topluyor ve mutlaka olaylar çıkıyor. PKK bayrakları açılıyor. APO posterleri asılıyor. Molotoflar atılıyor, ne yapıp edip ortalık ateşe veriliyor.
Arkadaşlar, kardeşler, bacılar, Nevruz'u  azap haline getirmeyin, gelin birlikte coşalım, gülüp oynayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar