Dinime küfreden Müslüman olsa

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esenler ilçesindeki kentsel dönüşüm konutlarının teslim töreninde ilginç bir konuşma yaptı. ''Paris’te yaşanan olaylardan dolayı endişeliyim, kaygılıyım. Göstericilere polisin şiddetini, şiddetle kınıyorum'' diyerek hepimizi şaşırttı. Konuşmayı televizyondan dinlerken, bir an için bu ifadelerin bir başka ülkenin Başbakanı veya Cumhurbaşkanının sözlerinden alıntı olduğunu düşündüm ve bakalım bunu nereye bağlayacak diye beklerken, bir baktım ki, bu konuşma bir alıntı falan değil, doğrudan kendisinin ifadeleri imiş.       İlginç olan, bu konuşmanın tamda ''Gezi parkı direnişinin'' yıl dönümünde yapılmış olmasıdır. Halk arasında sıkça söylenen ''Dinime küfreden bari Müslüman olsa'' diye bir deyim vardır. Bu deyim, tam da bu ifadeye yakışmaktadır.   Gezi parkı direnişinde polis müdahalesi sonucunda 15 kişi hayatını kaybetti. Şu ana kadar Paris'te ölen yok.    Ankara'da polis kurşunuyla katledilen, Ethem Sarısülük'ün vurulma anının görüntüleri olmasına ve vuran polisin kimliğinin belirlenmiş olmasına karşın o polis hala görevindedir ve adeta ''formalite icabı'' bir yargılama süreci devam etmektedir.   Ali İsmail Sönmez'in dövülerek öldürülme olayının görüntüleri ortada olmasına rağmen hala bu olayla ilgili tutuklanan veya meslekten atılan bir polis bulunmamaktadır.   Berkin Elvan'ın katledilmesiyle ilgili yine görüntüler ortada olmasına karşın, 16 yaşındaki bu gencecik çocuğun öldürülmesiyle ilgili yargılama sürecindeki belirsizlik devam etmekte ve bu olaydan dolayı da tutuklanan veya meslekten atılan kimse bulunmamaktadır.   Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan bu direniş sırasında doğrudan polis kimliği taşıyan kişiler tarafından hedef alınıp öldürülmüş olmasına karşın, Mustafa Sarı isimli bir polis memuru köprüden düşerek, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif, Elif Çermik, İrfan Tuna, Selim Önder, Zeynep Eryaşar ve Serdar Kadakal isimli 7 yurttaşlarımız da Polisin sıktığı biber gazından etkilenerek hayatını kaybederken, bu olaylar sırasında yine resmi rakamlara göre 8163 kişi de yaralanmıştır ve birçoğu sakat kalmıştır.   Ülkemizdeki polis şiddeti sadece Gezi Parkı direnişi ile de sınırlı kalmamıştır. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları nedeniyle Anıtkabir’e yürümek isteyen binlerce insanın yerlerde sürüklenmesi, Ankara gar katliamında kaybedilen canları anmak için toplanan yine binlerce insanın üzerine ''gaz bombaları'' atılması, bir televizyon ve gazeteye el konulması üzerine eylem yapan türbanlı bayanların saçlarından tutularak yerlerde sürüklenmesi, hemen her 1 Mayıs öncesinde yaşanan orantısız güç kullanımı görüntüleri, Ülkemizdeki ''polis şiddetine'' örnek gösterebileceğimiz ve hafızalarda yer eden birçok olaydan sadece bazılarıdır.    Ülkemizde bunca olay cereyan ederken, bu olayların bir numaralı sorumlusunun Paris’teki ''polis şiddetinden'' endişe duymasının hiçbir inandırıcılığı olmamaktadır. Böyle bir ifade kullanan kişi öncelikle dönüp, aynaya bakması gerekmez mi?    Öyle bir ülke düşünelim ki; o ülkede, hırsıza, yolsuza, haksıza ve namussuza bir şey olmuyor ama haksızlıklara ve yolsuzluklara karşı çıkan ve insanca yaşama taleplerini ifade eden o ülkenin namuslu ve dürüst insanları hemen her gün şiddet görmekte ve yerlerde sürüklenmektedir.    İsmet paşanın söylediği; ''Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur'' ifadesi söylendiği tarihten 60 yıl sonrada olsa hala geçerliliğini yitirmemiştir.   Bu nedenle, cesaretimizden bir şey yitirmeden, korkmadan, çekinmeden ve yılmadan mücadeleye devam etmeliyiz ve ülkemizi yaşanılabilir bir ülke konumuna kavuşturmalıyız. İşimiz zor ama başarmak zorundayız. Hepimize kolay gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar