Faşizm oruç bozar mı?

Günlerdir Doğu Türkistan’da yaşananlar nedeniyle Çinlilere, Çinli zannedip Uygur Türk’ü aşçıya, Çinli zannedip Koreli turistlere saldıranları izliyoruz.

Zaten, saldırının motivasyonunu, dinci faşist altyapısını bir kenara bırakıp bu “magazin kokulu” ayrıntıları konuşuyoruz.

“Sivillere yönelik böyle saldırılar İslam inancına sığar mı?”

Ya da bir Medya Mahallesi programı izleyicisinin dün Twitter’da şakayla karışık sorduğu gibi, “faşizm oruç bozar mı?”

Umursamıyoruz.

***

Faşizm, bu topraklarda uzun yıllardır konuşulan, dillere takılan bir kavram. Ancak Avrupa’daki emsallerinin aksine, faşistler tarafından bile hakaret olarak algılanıp reddediliyor. İdeolojiden çok saldırganlığın eş anlamı gibi görülüyor.

Oysa bu ülkede bırakın kişileri, grupları.. İdeolojik ve politik düzeyde FAŞİST OLDUĞU SU GÖRÜRMEZ partiler var.

Hangileri mi?

Faşist sözcüğü hakaret olarak algılanıyor dedim ya.. bu yüzden doğrudan yanıt vermeyeyim.

Yanıtı, siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt’in, bu ideolojinin beşiği İtalya’dan Hitler Almanyası’na, Franco’nun İspanyası’ndan Pinochet’nin Şilisi’ne…

20. Yüzyılın en tipik örneklerine dair araştırmasına bırakayım. Bakalım, Britt kriterlerine göre Türkiye’deki hangi parti veya partiler (din soslu) faşist, bulabilecek misiniz?

***

1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.

2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.

4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.

5. Cinsel ayrımcılığın şahlanışı: Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.

6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

7. Ulusal güvenlik takıntısı: "Korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.

8. Din ve yönetimin içiçe geçmesi: Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.

9. Özel sermayenin gücünün korunması: Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

10. Emek gücünün baskı altına alınması: Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

12. Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

13. Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

IŞİD ALARMI


Hayır! Sınırımızda veya ötesindeki alarmdan söz etmiyorum. Türkiye topraklarında yaşanması muhtemel SANSASYONEL IŞİD EYLEMLERİ ve buna karşı teyakkuz durumundan söz ediyorum.

Gazetelerdeki ilgili haberlerin içini dikkatli okuyunca..Ankara’daki kimi meslektaşlarla konuşunca.. Siyasilerin demeçlerinde satır aralarına bakınca..

İktidarın, kendi yarattığı canavara artık hakim olamadığını ve istihbarat servislerinin raporlarıyla DİKKAT DİKKAT diye uyardığını görüyorsunuz.

“Yaz sonu” diyorlar.. “Eylül, Ekim gibi” diye tahmin yürütüyorlar.. Raporlar yazıp brifingler veriyorlar.

Biz sıradan insanlar ne yapabiliriz, bilmiyorum. Baksanıza koskoca DEVLET, Diyarbakır bombacısı IŞİD’liyi (asker kaçağı diye) yakalamışken bırakmış..

Tüh tüh!!! Elinden kaçırmış.

Hadi, oldu bir hata, diyelim. Bombacının annesi günlerdir anlatıyor. Çocuğunun IŞİD’li olduğundan nasıl kuşkulanmış..

Yetkililerden nasıl yardım istemiş..

Çocuğu IŞİD’e nerede nasıl devşirilmiş..

IŞİD’li gençler nerede buluşur, ne yaparmış..

Apaçık anlatıyor. Bir bakıma Türkiye’ye brifing veriyor.

Eeeee?

NAFİLE.. SESSİZLİK.. İĞRENÇ BİR SAĞIRLIK..

Bunların bedelini bir gün ödetebilir miyiz acaba??!!



EVLADIM ARDA…

Sevgili Arda..
Kutlarım. Barcelona’ya transfer oldun. Bu seni Barça efsanesinin bir parçası ve Türk futbolunun da bir parçası yapar.
Zaten Türkiye’de VİP isimlerden birisin. Erdoğan seni pek sever. Evlenirsen şahitliğini de kimseye bırakmaz. Efsanene altın tozuyla katkıda bulunur.

Barça’da ise işler biraz farklıdır.
Zira Barselonalılar diktatörlerden hiç hazzetmez. Faşist Franco’ya karşı mücadeleleri aslında efsanenin ta kendisidir. Barcelona takımı da, bunun en acı ama en görkemli sayfalarından biri..

Gittiğin takımın başkanı, futbolcular faşizme karşı mücadeleleri yüzünden idam edilmiştir. Kulübün müzesinde onların öykülerini bulabilirsin.

Taraftarın sonsuz sevgisi ve sadakatinin örneklerini de dinlersin herhalde.

Franco “aleyhinde slogan atıyorlar” diye Barcelona taraftarına tezahüratı yasakladığında mesela..

Barçalıların sessiz bir koro halinde beyaz mendillerini sallaması.. O sahnenin Franco’yu slogandan beter kudurttuğunu..

Ve daha kimbilir neleri anlatırlar.

Onlar anlattıkça aklına Saraçoğlu Stadı’ndaki Ali İsmail marşı gelsin Ardacığım.

O marşı dinleyenleri tesbit edip yakalamak için icat ettikleri Passolig gelsin.

Çarşı’nın “darbe teşebbüsü” gibi trajikomik gerekçelerle yargılanması gelsin.

Futbol aynı zamanda o ülkeyi ve toplumu anlatır. Formanı giyerken aklına bu da gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar