Gençlik sebze midir?

T.C. kurulduğundan bu yana devlet idaresini ele geçiren neredeyse bütün iktidar odakları ve öğeleri bu ülkenin gençlerinin başını rahat bırakmadı. Hemen hemen bütün güçlü veya zayıf iktidar unsurları gençliğin başına musallat olmaktan geri durmadılar. Bunların bir kısmı, özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde zamanın ruhu gereği cumhuriyetin resmi ideolojisi ekseninde olan amaçlar üzerinden gençliği hedef aldı.
Ülkemizde burjuva demokrasisine geçişten sonra bütün nesillerin başına kâbus gibi çöken sağcı iktidarlar kendilerini bir çiftçi, gençliği ise yetiştirilecek bir domates, bir patates, bir sebze sandılar. Gençlik, o sağcı iktidarların gözünde üretilecek ve eninde sonunda tüketilecek bir pazar malına dönüştü.
Gençlik üzerine oynanan oyunlar silsilesi, hiç şüphesiz sadece ülkemiz ile sınırlı değildir. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde iktidar unsurları, gençlik üzerine türlü oyunlar oynuyorlar. Ancak ülkelerin nitelikleri değiştikçe oynanan oyunların nitelikleri ve sonraki kuşaklara etkileri de değişiyor. Sonuçta gençlik üzerine oynanan oyunlar, sadece burjuva demokrasisinin gereği olan seçimlerde oy deposu yaratmak gayesiyle yapılmıyor. Aslında biricik kaygı, mevcut düzenin sorgulanmayıp kabullenilmesi oluyor. Bu yüzden, her geçen gün Batılı ülkelerin gençlerinde politik olan gençlerden çok, apolitik gençlere daha sık rastlanıyor.

Öte yandan, bu tür ülkelerde gençliğin düşünce yapısı ve tercih özgürlüğü üzerine oynanan oyunlara rağmen, gençliğin inancına laik devlet yapısı gereği devlet tarafından pek karışılmıyor. Gençliğin inançları, dindar olup olmayacağı, dinsiz veya ateist olup olmayacağı devletin pek umurunda olmuyor. Zaman zaman o ülkelerde iktidara gelen dini siyasete bulaştırma ustası muhafazakâr sağcı partiler bu konuyu önemsermiş gibi görünseler bile Batılı burjuva demokrasilerinin ana kaygılarından birisi, o ülke gençliğinin dini duyguları pek olmuyor. Gençliğin mevcut düzene ses çıkarmaması onlar için yetiyor ve artıyor bile. İşin ilginç yanı, bu sayede göreli bir istikrar yaşanıyor o ülkelerde.

Burjuva demokrasileri içinde ABD’nin durumu biraz daha farklıdır.  Bu ülkenin en az yarısı dünyanın en muhafazakâr halklarından birine sahip olduğu için zaman zaman aşırı sağcı sayılabilecek Cumhuriyetçiler iktidara geldiğinde bizim AKP’yi bile cebinden çıkartacak uygulamalara imza atabiliyorlar. Ne var ki, ABD halkının diğer yarısı Cumhuriyetçilere göre en azından şekil itibariyle daha az sağcı olan Demokratlara da şans tanıyor ve dengeli bir burjuvazi sistemini devam ettriyor.

İşin aslı, ABD yönetimleri gençliğe yönelik eğitim-öğretim sistemini halk okulları ve kilise okulları olarak dengelediği için mevcut burjuva demokrasisini istikrar içinde sürdürüyor. En ezici çoğunlukla iktidara gelmiş bir Cumhuriyetçi iktidar bile ülkenin fiziğini, kimyasını ve biyolojisini bozacak kadar dindar veya faşizan bir gençlik ‘yetiştirme’ saplantısına kapılmıyor. Çünkü emperyalist düzenin ve daha önemlisi uluslararası kapitalizmin istediği şekilde bir çeşit entropik dengeye muhtaç olduklarını biliyorlar. Bu dengeyi ekonomik düzenin istikrarının bir şartı ve bir gereği olarak görüyorlar. Çünkü kapitalizm ne kadar haydut ve hırsız olursa olsun yine de bilimsel yasalara uymak zorunda olduğunun farkındadır. Zaten uymak istemese bile eninde sonunda bilimsel yasalar karşısında diz çökmek zorunda olduğunu gayet iyi bilir. Uzun yıllar zarfında oluşmuş iyi kötü bir dengeyi bozmanın dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmakla sonuçlanacağını çok iyi bilir. Tarih boyunca, kapitalizm odaklı burjuva demokrasilerine göre gençlik üzerindeki ideolojik dengeyi bozmanın sonuçları pek iç açıcı olmamıştır. Özellikle Nazi Almanyası gibi faşist rejimlerde yaşanan trajik deneyimler kabak gibi ortada durmaktadır. Bu deneyimlerden bihaber olan yeni yetme çakma Ortadoğu faşizmleri bindikleri dalı kestiklerinden de bihaberler.
Gençlerin sosyal bir birey olduklarına kafası basmayan sağcı zihniyetler için gençlik yeri geldiğinde oy deposudur, yeri geldiğinde savaşlarda harcanacak bir kalabalıktır, yeri geldiğinde kredi kartları ile donatılacak bir tüketicidir, yeri gelse de gelmese de daima emeği araklanacak bir borçlu köledir. Ama o kafalara göre illa ki sağcı tarlalarında yetiştirilmesi gereken bir domatestir, bir patatestir, bir laledir, bir sümbüldür ve hatta bir hıyardır. Büyükleri ne derse hiçbir itirazı olmayacak bir sebzedir. Bir bitkidir.

Oysa itiraz edip hakkını arayan, birey olduğunu farkında olup bireyselliğine sosyal varlığının anlamını veren, sınıfsal bilincini gündelik emek hayatına yansıtabilen bir insan ile pazarlarda satılıp er geç tüketilecek, buzdolaplarında tutulmasalar çürüyecek sebzeler hiç bir olur mu? Neyse ki, bütün gençlik sağcıların kurbanı olmuyor. Dün olmadı. Bugün ve yarın da olmayacak! Çünkü gençlik yetiştirilecek bir sebze değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar