Herkes payına düşeni alsın diye

Birinci öykümüz zeytin ağacının soysuzluğa, doymazlığa, asalaklığı yaşam biçimi haline getirenlere dersi niteliğinde; ağaçlar bir gün aralarında toplanmış kral seçecekler.

Her kafadan bir ses çıkmakta, her gönülde iktidar ve iktidarın nimetleri yatıyor.

Krallığa talip olan ağaçların ortak özelliği ise meyve vermeyen, veriyorsa da talep edilmeyen meyveleri olan ağaçlar olması.

Vaatler havalarda uçuşuyor hatta bir kısmı ise krallığın onlara Tanrı tarafından bahşedildiğini savunuyormuş.

İktidarı ele geçirmek için "her yolu mübah" gören bu ekip ise kuracakları vakıfların sözleşme ve senetlerini bile hazırlamışlar.

Ağaç dünyasındaki, bu kutuplaşmadan rahatsız olan ve bunlardan biri seçilirse ağaç dünyasının soyulup soğana çevrileceğinden korkanlar, bir araya gelip zeytin ağacına gitmişler ve demişler ki,"içimizde en uzun yaşayan sensin. Yaşam tecrüben hepimizden fazla, gel bizim kralımız ol!" zeytin ağacı her kıvrımında yüzyılların izini taşıyan gövdesi ile dallarının ucundaki zeytinlere şöyle bir baktıktan sonra, "Benim insanlık tarihi boyunca insanlara sunduğum meyvelerim ve yağım var. Şimdi bunları bırakıp başka ağaçların sırtından geçinmeye ve başka dallarda asılmaya mı gideyim" demiş ve krallık teklifini geri çevirmiş.

Yani üretmeyi seçmiş ama aklına "Bir gün diğer ağaçların sırtından geçinerek kral seçilmiş olanların gözlerinin doymayacağını ve iyi güzel ne varsa kazanmak uğruna kendisi dahil her şeyi öldüreceğini" hiç getirmemiş.

İkinci öykümüz Jack Landon'dan.

Kurtların ekonomik nedenlerle nasıl köpekleştiğinin öyküsü.

Kış o kadar sert geçer ki doğadaki tüm canlılar kalkmayan kar ve olağanüstü soğuktan açlıkla karşı karşıya kalır; kurtlar, en çok mağdur olanlarıdır.

Daha önce inip yiyecek aldıkları köylerde yaşayan ahali ellerinde silahları yiyecek ambarlarını korumaktadır.

Kurtlar, bir gün açlıkla terbiye olur ve kulaklarını indirip kuyruklarını bacakları arasına alarak boyunları bükük bir şekilde köye inerler.

Köylü anlar ki o bir lokma için kurtlar artık köpekleşmiştir ve kızağa koşulmaya razıdırlar. Yani kış "kurtları yıldıran bir kış"tır.

Sahiplerinin istediklerini yapar ve her geçen gün "o bir lokma için" nasıl benliklerini yitirdiklerini fark etmezler bile.

Hatta diğer kurtları, lokmalarına ortak olmasınlar diye parçalarlar.

Sahiplerinin emriyle eski yaşadıkları ortamı bile talan ederler, bahar gelip de karlar eridiğinde kar kızakları artık gerekmediğinden sahipleri onları ya öldürür ya serbest bırakır.

Her iki öyküde de kurtlar artık kurt değildir.

Avlanarak beslenmek yerine köpeklik ederek yiyecek bulmaya alıştıklarından başka kapı ararlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar