​Kadın cinayetleri, rakamlar, gerçekler

 Dün Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi, mahkemelerin yıllardır yapmadığını yaptı ve 20 yaşındaki bir genç kızı öldüren üç erkeğe, hiçbir indirim uygulamadan verilecek en ağır cezaya hükmetti.

Özgecan Arslan cinayeti, kadına yönelik şiddetin ve bunun vardığı son nokta olan “kadın cinayetlerinin” sembolü oldu.

Kadın cinayetleri son yıllarda hızla artıyor.

Kadın örgütleri, medya siteleri sınırlı kaynaklarla derlemeler yapıyor, en azından medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin istatistiklerini tutuyorlar.

Rakamlar bu yıl için 300'e yaklaşıyor.

Medyaya yansıyan kadarıyla bile günde en az bir kadın “cinayete” kurban gidiyor.

Cinsel saldırı, şiddet, taciz kurbanı kadınların sayısı çok daha fazla...

Fakat gerçek rakamı bilmiyoruz.

Çünkü devlet, 2008 yılından bu yana suç istatistiklerini yayınlamıyor.

Bir tuşa basıldığında anında dökülen veriler, kamuoyundan ısrarla gizleniyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün “düğmeye basıp” anında alabildiği veriler, 2008 yılından beri kamuoyundan gizleniyor.

Neredeyse devlet sırrı...

Oysa Emniyet Genel Müdürlüğü de, Jandarma Genel Komutanlığı da, her türlü suçun kaydını illere göre tutuyor, biriktiriyor.

TÜİK, 2010 yılında suç ve adalet konusundaki olay yeri istatistiklerinin “EGM’nin veri güncelleme ve yeniden yapılandırma çalışmaları tamamlandığında” yayınlanacağını duyurdu. Aradan beş yıl geçti, veriler hala yayınlanacak...

Oysa geçen yıla ait “çalınan otomobil” sayısını biliyoruz.

Kadınların canına ilişkin verileri gizleyen Emniyet, konu “mal” olunca, cömert davranıyor.

Çalıntı otomobil sayısını, nerelerden, nasıl çalındığı sigorta şirketlerinin web sitelerinde “Emniyet Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre” ayrıntılı olarak yer alıyor.

Daha kötüsü, kadın örgütlerini ayağa kaldıran yaygın şiddete ve cinayete rağmen, Türkiye kamuoyuna verilmeyen bu bilgiler “Avrupa Ekonomik Konseyi”nin ( http://w3.unece.org/PXWeb/en) adresindeki internet sitesinde 2013 yılına kadar yer alıyor. Rakamlar doğru ve polis kaynaklı.

Çünkü Emniyet'in 2007'den önce açıkladığı rakamlarla birebir örtüşüyor.

Ve bu rakamlara göre Türkiye'de yılda en az 5 bin kişi öldürülüyor ve bunların beşte biri kadın.

2013 yılında 1038 kadın öldürülmüş.

Bu kadınların en az yüzde 80'i katillerini “tanıyan”, ve kendi kararını verdiği için öldürülen kadınlar. Yani kadın cinayetlerinin “gerçek kurbanlarının” sayısı yılda en az 800.

Emniyet Genel Müdürlüğü “yapılanmasını” tamamlarsa, gerçeğe, gerçek rakamlara da ulaşacağız.

Peki kadınlar neden öldürülüyor?

Bu sorunun pek çok yanıtı var.

Ama en önemlisi, 1980'li yıllarda İskandinav ülkelerinde görülen “devlet feminizmi” denilen süreç.

Hükümetlerin kadına yönelik düzenlemelerine karşı, toplumun, bürokrasinin bu düzenlemeleri işletmemesi. Yani kadınlara tanınan hakların “kağıt üzerinde” kalması ve kadınların özellikle boşanma, ayrılık gibi süreçlerde görevini yapmayan kamu görevlileri yüzünden kurban olması.

Türkiye'de 1995 yılında, kadın kurbanların oranı yüzde 17.

2000 yılına gelindiğinde beş yılda ölen kadınların sayısı yüzde 60'tan fazla artıyor ve cinayetlerdeki kadın kurban sayısı yüzde 20'ye çıkıyor.

Arada 1998 tarihli Ailenin Korunmasına Dair Kanun var.

Kadın ölümleri 2011'de zirveye çıkıyor. Cinayetler içinde kadın kurbanların sayısı 1083 ve oranı yüzde 22. Yasalara rağmen erkek faillerin yararlandığı “cezasızlık” şiddeti artırıyor.

Bunun basit bir göstergesi var.

Kadının korunmasına yönelik “eve yaklaştırmama”, “korunma evleri” gibi önlemleri çiğneyen erkeklere ceza neredeyse verilmiyor.

Bu konudaki şikayetler karakollardan başlayarak, savcılıklarda, mahkemelerde buharlaşıyor.

Bu yüzden de Türk Ceza Kanunu dışındaki özel yasalardan biri olan 6284 sayılı yasa “en düşük” mahkumiyet oranına sahip.

İşte bu yüzden Tarsus'ta 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı çok ama çok önemli...

Önceki ve Sonraki Yazılar