Karanlık ve karartmaya karşı

Devletin gizli aygıtlarının, “istihbarat”la yetinmeyip, “operasyon” da yaptığını, suç işlediğini herkes bilir. İşlenen suçlardan sorumlu tutulmamanın güvencesi devlettir. “Devlette süreklilik” denilen şey, dönemler değişse de bu korumanın devam edeceği sözüne de dayanır. Halk ise, “faili meçhul” cinayetlerin failinin devlet olduğu görüşünü benimsemiş durumdadır.

Gizli servislerin işledikleri suçlarla ilgili delillerin karartılmasında en önemli rolü devletle birlikte düzen medyası oynar. Medya, yalnız devlet ve düzen için işlenen suçların delillerini kararttığı için değil, yurttaşın siyasete katılmasının, siyasal denetleme hakkını kullanmasının önkoşulu olan bilgi edinme, gerçeği bilme olanağını sis perdesi altında yok ettiği için vazgeçilmezdir. Bilgi güçtür. Bilgiye sahip olan yönetir. Yönlendirir.

***

Ne var ki, en otoriter rejimlerin, en gelişmiş teknolojilerle haber ve bilgi kanallarını kontrol ettikleri durumlarda bile her şey karanlıkta kalmaz. İtirazı, isyanı hiçbir zaman tükenmeyen insan, her şeyin kontrasını, karşıtını üretir. Bilgi gizliliği, yalnız karşıtlar tarafından kırılmaz; içindeki çatlaklardan da sızar. İnternet çağında, kaynağı ne olursa olsun bilgi yayılır.

Sosyal medya, hackerler ve aykırı, namuslu birey/gazeteciler günümüzün üç karanlık ve sis dağıtıcısı olarak öne çıkıyorlar. Bunlara içlerindeki insanın, vicdanlarının sesini dinleyip birçok gizli bilgiyi açık eden devlet/servis görevlilerini de ekleyebiliriz.

Birkaç gün önce Wikileaks’ın Suudi Arabistan’ın devlet yazışmalarıyla ilgili belgeler yayımlandı. Bunlardan birinde, Körfez devletlerinin Hüsnü Mübarek’in serbest bırakılması için 10 milyar dolarlık fon ayırdığı bilgisi de var. Bu satırları okuduğunda insan, başta Suudi Arabistan ve Katar, AKP’nin medet beklediği Körfez ülkelerinin Erdoğan’ı kurtarmak için kaç milyar dolarlık bir bütçe ayırdıklarını merak ediyor.

***

AKP düzeninin kirli, karanlık işlerinin, suçlarının açığa çıkmasında, cemaatle ittifakının bozulmasının ve kimi emperyalist merkezlerin Erdoğan’ı terbiye etme isteklerinin de payı olduğu açık.

Öyle ya da böyle, 17-25 Aralık yolsuzlukları, Suriye’ye silah ve mühimmat taşıyan MİT TIR’larıyla ilgili birden çok bilgi ve belge ortaya dökülmüş, deliller karartılamaz biçimde devlet arşivlerinde ve toplum belleğinde kayda geçmiş durumda.

Cumhuriyet gazetesi geçen hafta MİT TIR’larını durduran savcı Özcan Şişman’ın savunmasının bazı bölümlerini yayımladı. Savcının söyledikleri kan donduran cinsten ve bu haberin anaakım medyada yer bulmaması karartmanın ve korkunun derecesini gösteriyor. Savcı Öz, soruşturma evresinde ortaya çıkan olay, isim ve saptamalara dayanarak, 80’den fazla yurttaşın bombalarla öldürüldüğü Cilvegözü, Reyhanlı Niğde/Ulukışla katliamlarında “MİT parmağı” olduğunu ileri sürüyor.

Bir de, üzerlerindeki sis perdeleri hiç aralanmayan katliam ve cinayetler var. 2011’de, 34 Kürt çocuk ve erkeğin havadan bombalanarak katledildikleri Roboski soruşturması kapatıldı.

Seçim döneminde, ondan fazla yurttaşın ölümüyle, yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan Ağrı/Diyadin, Erzurum, Diyarbakır provokasyonları, HDP’liler uyanık ve basiretli davranmasaydı bu ülkeyi bir kan gölüne çevirebilirdi.
AKP iktidarının cinayet ve suç dosyası kabarıktır.

Karanlık ve karartmanın boşa çıkarılabileceği, her suçun hesabının görülebileceği bir uğraktayız.

Bu dosyaların açılmasını kolaylaştırmayan bir meclis kendisini gereksizleştirmiş olur.
O durumda halk, 292 vekile verdiği yetkiyi geri alır; suç işleyenlerden hesap sormanın yeni yolları ise mutlaka bulunur.

Önceki ve Sonraki Yazılar