Kaçmazsan, kazanacaksın!

Kazanma olasılığı kaçışta değil, direnişte gizlidir. Barıştan mı yanasın; barışçılık da ‘militan’ olmayı, ‘barış militanı’ olmayı gerektirir; susmayı değil, daha çok bağırmayı; sinmeyi değil, direnmeyi. Susmak, kıyıda durmak saldırganla uyuşmaktır.
 
Zulüm, eğer karşısına dikilmezsen çoğalır; kendiliğinden bitmez. Zulmün bitişi dövüşenlerin eseridir. İşte bir zulüm dönemi daha bitiyor. Ondan kaçmayan, ona boyun eğmeyen insanlar, zulüm düzenini teslim olmaya çağırıyor. Sokakta gürüldeyen; halkın ayak sesidir. Zalim teslim mi olacak, kaçacak mı; orası belli değil ama şu kesin: halk kazanacak! Bir dönemin karanlığından daha kurtuluyoruz. Mevsiminde ortaya çıkan böcekler gibi, dinci faşizmin gölgesinde üremiş, insanlık zararlılarından; bilimin, çağdaşlığın kemirgenlerinden kurtulmanın eşiğindeyiz. Dinci faşizmin karanlığına halk öfkesinin ateşi vurdu. Gülümsemenin gerçeği Berkin’in kaşlarındakidir; Ali İsmail’in bakışlarındakidir; gözyaşının gerçeği analarının gözlerindekidir; artık çağlıyor. Zalimler, hırsızlar, insanlık düşmanı alçakların sahte gözyaşları ve sırıtmaları, bu çağlayan gerçeğin karşısında çürüdü; dökülmek üzeredir.
 
Karanlık bir dönemin sisinden, pusundan, pisliğinden kurtuluyoruz da, özgür mü oluyoruz? Şimdilik hayır! Yazık ki, yeni asalaklar gelecek. Çünkü; halk yeterince ‘halk olma’nın bilincinde değil. Ama en azından, bu kez ‘gelen gideni aratmayacak’ umuduyla kurtuluyoruz. Öyle de olacak, çünkü artık halkın hayatında umudun bir kökü var. Çünkü, zulmü dövüşerek yok etme bilinci halkın hayatında kök tutar. ‘Haziran’ halkın hayatında kök tutmuş bir isyandır. Alanlara bakın, göreceksiniz!
 
Ambarı buğday dolu geminin fareleri, aynı gemideki yuvalarına buğday taşımanın telaşındalar. Gemi dalgalarda çalkalanıyor. Battı batacak! Denizde kazanan; rüzgâr ve dalgalardır! Halkın ekmeğini çalanlar ve fareler değil! Sahtekârlar sürüsünün borazancı başları, canlarını kurtarma telaşıyla “Aynı geminin içindeyiz!” diye bağrışmaya başladılar! Aynı geminin içinde falan değiliz. Dümeni hırsızların, katillerin elindeki, ambarı halkın çalınmış ekmeğiyle dolu gemideki fareler düşünsün onu! Halkın ufkunu tanımlayan rüzgâr ve denizlerdir. Her bir dalgası Ali İsmail, Berkin... olan. Halkın öfkesiyle esen... O denizde o rüzgâra o gemi dayanamaz. Batışı yakın!
 
AK boyalı kara korsan gemisinin zulüm ve soygun yüküyle batmasına ne ‘stratejik derinliğin’ bulabileceği bir çare var artık, ne ‘liberal bilgiçliğin’!.. Zindancılardan, saltanat heveslilerinden, hilafet nefeslilerden, cumhuriyet düşmanlarından, hırsızlardan, emek yağmacılarından, kara kafalı yobazlardan kurtulmanın eşiğindeyiz. Kurtuluyoruz da, adil bir düzene mi kavuşacağız? Şimdilik hayır! Ama en azından, kendi denizinde kendi rüzgârıyla esen halk korku duvarını yıktı. Korkusuzluk da halkın ufkunda kök tutar. Zindanlara, alanlara, fabrikalara; teslim olmayanlara, boyun eğmeyenlere, kaçmayanlara bakın; göreceksiniz. Gelenler, artık gidenin pisliğiyle bu halkı boğmaya öyle kolay kolay cesaret edemeyecektir. Yeter ki, halk ‘Haziran İsyanı’nı boyun eğmezliğin kalkanı kılsın!
 
İnsanlık tarihi; zulme karşı kazanma yolunun, zalime boyun eğmeyenlerin kavgasından, toplu halk ayaklanmasından geçtiğini bir kez daha kanıtlıyor. Şimdi o kavgaya daha çok ve daha güçlü eklenmenin vaktidir. Eşitlik, özgürlük, barış, adalet; insanca bir hayat için taşıdığımız düşlerimizi sahici kılmanın tek yolu budur: uğrunda dövüşmek.
 
----------------------------------------
Dörtlük
Bilginin de tohumu var öfkenin de
Can, umut ve coşkunun çekirdeğidir
Toprakla sağanak nasıl sevişirse
Düşler de insanda öyle dirileşir

Önceki ve Sonraki Yazılar