Kravata bakmak!

29 Ekim resepsiyonunda Baba Erdoğan Demirören ve oğlu Yıldırım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la tokalaşıyor.

Yıldırım Cumhurbaşkanının gözlerine, Erdoğan Demirören ise kravatına bakıyor...
Kırmızı kravata dalıp gitmiş, belki Arşimidis Müessesini hatırlıyor...
Ülke çapında vergi listelerinde 21. sırada yer alan devasa şirketler grubunu...
Bitmez tükenmek gayrimenkullerini.

Yorgi Papadopulo'yu ve Afroditi Papadopulo'yu...
Yorgi'nin “kravatla boğularak” öldürülmesini...
1987 yılı başında Türkiyeyi sallayan ünlü “MİT Raporu” bu kravat meselesi ayrıntılarıyla anlatılıyordu. Rapora göre Arşimidis'in patronu Papadopulo'nun ölümü kapatılmıştı.
Rapor'un eklerinde yer alan belgelerde, İsviçre'de öldüğü ileri sürülen Yorgi Papadopulo'nun aslında İstanbul'da üstelik ortakları ve hukuk danışmanları Necdet Çobanlı, Erdoğan Demirören, Vural Arıkan ve Adnan Başer Kafaoğlu tarafından kravatla boğularak öldürüldüğünü iddia ediyordu.

Malvarlığı da sahte belgelerle yağmalanmıştı.
Bu karışık hikaye Mersin'de 1983 yılında batan bir bankerin tasfiye masasına sahip olduğu yüzde 10 oranındaki Arşimidis hissesini eklemesi ve şirketin gayrimenkulleri üzerine tedbir konmasıyla başladı. Banker, hisseleri Papadopulo'nun öz be öz yeğeni olan Zeynep Aslan'dan almıştı. Yorgi'nin kardeşi Panayot İstanbul'u terk edip Mersin'e yerleşmiş ve Hüseyin Aslan adını almıştı. Gerçek kimliklerini yıllar sonra öğrenen Aslan ailesi 1971'de mahkeme kararıyla Papadopulo'nun mirasçısı olduklarını kanıtladılar.

Fakat işler bundan sonra karıştı. Yorgi Papadopulo'nun Osmanlı Bankası’nda bulunan kasaları açıldığında milyar dolarlık mal varlığını ölümünden altı ay önce Lambo Filipidis’e sattığına dair bir mukavele bulundu. Satışta tuhaf olan noktalardan biri de yaşlı bir çiftin, milyar dolarlık satış gelirini ne yaptıklarıydı? Satışın karşılığı olmalıydı, ancak bu ne banka hesaplarında, ne de nakit olarak bulunamadı.

Yorgi Papadopulos 1967 yılında ortadan kaybolmuştu. Şirketin çoğunluk hissesine sahip olan Filipidis ise bunları Necdet Çobanlı'ya sattı. Çobanlı da hisseleri 1976'da küçük ortaklardan topladığı paylarla yüzde 20 hisseye ulaşan Erdoğan Demirören'e devretti.

Tasfiye kurulunun başvurusu üzerine 1984 yılında yapılan incelemede satış evraklarındaki “Papadopulo” imzalarının sahte olduğu tespit edildi. Ayrıca hamiline senetlerin satışı için protokol yapılmıştı ve bu saçmaydı. Her şey planlı bir sahtekarlıktı. Üstelik yapan da belliydi; Necdet Çobanlı. Çünkü sahte imzaların yanındaki Çobanlı imzası gerçekti. Sahtekarlığa Osmanlı Bankası ve Beyoğlu 7. Noteri de karıştı. Mahkeme kararıyla Arşimidis’in gayrimenkullerine tedbir kondu.

Çobanlı'nın milyar dolarlık Arşimidis'i satıp Amerika'ya gitmesinde başka bir faktör daha rol oynadı. Papadopulo’nun mirasçısı Zeynep Aslan’ın eşi Sıtkı Arabulan Erdoğan Demirören tarafından “Kürt İdris benim adamım” diye tehdit edildi. MİT'in iddiasına göre Arabulan'ın üzerine Kürt İdris'e gitti ve olup bitenleri anlattı.

Kürt İdris Demirören’i arayarak “Ben senin fedaininmişim, birilerine öyle demişsin. Fedain olduğuma göre şirketin ortağı olmam lazım. Seninle sonra görüşürüz” demiş ve bu Demirören'e 300 milyon liraya patlamıştı.

İşte Necdet Çobanlı bu gelişmeler üzerine her şeyi Demirören'e devredip Amerika'ya kaçtı.
12 Eylül'den sonra bu davaya başka “eller” de müdahale etti. Çobanlı'nın itirazı üzerine yeniden yapılan incelemede “sahte” imzaların gerçek olduğuna karar verildi. Arabulan ailesinin başvurduğu bütün kapılar yüzlerine kapandı. Her yerde açık ya da örtülü biçimde tehdit edildiler.

Arşimidis olayı kapanırken, Demirören’ler her iktidarda zenginleşmeyi sürdürdüler.
Arşimidis'in mal varlığı içindeki en değerli parçalardan biri olan İstiklal Caddesi'ndeki devasa bina, herkesin gözü önünde imar yasalarına meydan okuyarak yükseldi, Demirören Alışveriş Merkezi'ne dönüştü.

Taraf Gazetesi, Arşimidis'in mallarının yağmalanmasına ilişkin bir dizi belgeyi 2013 yılında yayınladı. Demirören'in konuyu kapatmaya çalıştığını, hatta MİT'teki kimi belgeleri yok etmeyi başardığını ileri sürdü. Bu belgeler içinde Genelkurmay'dan gelen bir yazıda Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'nda süren bir soruşturmadan da söz ediliyordu.
O soruşturmanın ne olduğu hala meçhul.

Demirören ise yenilir yutulur olmayan bu iddiaların hiçbirine “dava” bile açmadı.
İki yıl önce Erdoğan'a “seni üzdük mü patron” diye ağlayan, Erdoğan Demirören'in kovduğu onca gazeteciden sonra keyfi yerinde olmalı...

Şimdi Saray'da Cumhurbaşkanı'nın kravatına bakıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar