Normalleşiyor muyuz?

Bugün aslında CHP'nin Taksim mitingini yazmam gerekiyordu! Ancak mitingin geç saate olması nedeniyle gazete baskısı açısından herhangi bir değerlendirme yapmamız mümkün olamamakta.  Ancak şu kadarını yazmam gerekiyor;  daha önce ''Darbe girişimi'' nedeniyle 22 Temmuz akşamına kadar ''ücretsiz'' olacağı bildirilen toplu taşıma araçlarının, CHP İl Başkanı Cemal Canpolat'ın bir telefonu üzerine, miting gününe kadar uzatılmış olmasını demokrasimiz açısından sevindirici bir gelişme olarak değerlendirmekteyim.
      Darbe girişiminden sonra, muhalefetin ''darbe karşıtı'' tavırları gerçekten taktir edilmesi gereken bir davranıştı. Bu ''badire'' atlatıldıktan sonra iktidar partisi ile muhalefet partileri arasında gelişen ilişkiler, ortak basın toplantıları, karşılıklı teşekkür mesajları, birbirlerine övgüler yağdırılan televizyon programları... Bütün bunları gördüğümüzde acaba ''normalleşiyor muyuz ?'' diye kendi kendimize sorular sormaya başladık. ''Her musibette bire hayır vardır'' derler ya, bu musibette ülkemizde siyasi partiler arasındaki gerginliğin giderilmesine vesile olmuştur diyerek kendi kendimizi teselli etmeye başladık.
     Benim milletvekilliğim döneminde ziyaretime gelenler siyasi bir değerlendirme yapacağı zaman; ''Biz her gün halkın içerisindeyiz'' diyerek söze başlardı! Ben de kendi kendime ''Yahu bizde başka bir gezegende yaşamıyoruz. Biz de her gün halkın içerisindeyiz, her gün yüzlerce ziyaretçimiz geliyor, her hafta katıldığımız toplantılarda binlerce insanla karşılaşıyoruz'' diye düşünürdüm. Sonra fark ettim ki, bizim her gün bir araya  geldiğimiz insanların tamamı kendi partililerimiz! O nedenle sadece kendi penceremizden bakınca olayı farklı görmekteyiz! Bir başka pencereden bakıldığında olayı daha farklı değerlendirmek de mümkün olabiliyormuş diye bu gerçeği görmüş oldum.
      Şimdi gerçekten ''Halkın içindeyim''! Her gün her kesimden, her inançtan, her siyasi görüşten yüzlerce insanla karşılaşıyorum. Hemen herkesin ortak görüşü şu darbe illetinden sonra siyasi partiler arasındaki sıcak ilişkiler çok olumlu. Özellikle Başbakan Binali Yıldırım'ın mülayim oluşu  ve ''uzlaşmacı tavrı'' herkes  tarafından büyük bir takdirle karşılanmakta. Yeni hükumet kurulduktan hemen sonra kimi komşularımızla ilişkilerimizin düzeltilmesi, diğer ülkelerle düzeltilmesi konusunda gerekli girişimlerin başlatılması, her salı günü yapılan gurup toplantılarında daha düzeyli konuşmaların yapılması her kesim tarafından büyük bir sevinçle karşılanıyor.
       Umarım bu iyimserlik devam eder. Zaten başımızda bunca sorun varken bir de bu tür konularla ortamı gerginleştirmenin hiç bir haklı gerekçesi olamaz. Her siyasi partinin kendisine göre bir çizgisi var ve kendi programını halka anlatmak, kabul ettirmek ve ''ülkeyi yönetmek'' gibi bir amacı var. Ama bu konuda birbirleriyle yarışırken,  halka örnek olmalı ve bu gerginliklere sebep olmamalılar.
        14 yıldan beri ülkemizde yaşanan gerginliklerin bir tarafında sürekli olarak  iktidar partisi AKP var. AKP'nin şimdiki Genel Başkanı ve Başbakan, bu konularda önceki dönemlere nazaran daha ılımlı bir tavır sergilemekte. Şimdi sıra Cumhurbaşkanında! Bu ülkede birliği ve bütünlüğü sağlama konumundaki makamda oturan Cumhurbaşkanının geçmiş dönemlerdeki tavırlarından vazgeçmesi ve herkesi kucaklaması gerekmektedir.
        Sadece kurucusu olduğu partinin seçmeninin değil, bu ülkede yaşayan ve 79 milyonun Cumhurbaşkanı olabilmelidir. Siyasi polemiklere girmemeli, tam tersine, siyasiler arasında bir gerginlik bir zıtlaşma olması durumunda ara bulucu olmalıdır. CHP mitingi nedeniyle İBB'nin toplu taşıma araçlarını ücretsiz yapması güzel bir jest idi. Umarım karşılıklı olarak bu iyimser hava devam ettirilir ve ülkemizle ilgili kaygı ve kuşku taşıyan geniş halk yığınlarını bir nebze de olsa rahatlatmış olurlar.



Önceki ve Sonraki Yazılar