'Oy verin gitsinler' dememiş miydiniz?

Bu köşeyi takip edenler farkındadır, en başından beri AKP’den alelade bir parti olarak değil, rejim kurmayı hedefleyen bir parti olarak söz ediyor ve bu yüzden de “AKP rejimi” tabirini kullanmayı tercih ediyoruz.

Yine hatırlanacağı üzere, bu rejimin kendi içerisinde bir “restorasyon”a gitmek zorunda olduğunu ve söz konusu restorasyonda Erdoğan’a yer olmadığını da uzunca bir süredir yazıp çiziyoruz.

Yerli ve küresel sermaye, Haziran direnişinden beri Erdoğan’ın ülkeyi yönetemeyeceğini görüyor ve başta dış politika olmak üzere giderek ne yapacağı öngörülemez bir figür haline gelmesi nedeniyle, “AKP rejimi”ne zarar verdiğini düşünüyor.

Tam da bu nedenle, “AKP rejimi”nin, yani ucuz emek sömürüsüne dayalı neoliberal politikalarla bu sömürüye başkaldırmayı engelleyeceği düşünülen dinsel/muhafazakâr politikaların devam edebilmesi için Erdoğan’dan kurtulmak, “Erdoğan’sız bir AKP rejimi” kurmak istiyor.

İşte 7 Haziran seçimlerinden çıkan sonuçlar tam da bu “kurtuluş” için sermayeye bir zemin sunmuş görünüyor; görünüyor ama ortada “beklenmedik” bir durum var.

Aslında sermaye için en iyi sonuç, HDP’nin barajı geçmesi ve böylelikle Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin suya düşmesi ama aynı zamanda AKP’nin 276’dan fazla vekile ulaşarak tek başına iktidara gelmesi olacaktı.

Ancak olmadı; halk AKP’ye tek başına iktidar şansı vermedi ve o noktadan itibaren işler karıştı, arapsaçına döndü.

Çünkü AKP’yle kim koalisyon yaparsa kendisini büyük bir vebalin altına sokmuş olacaktı ama AKP’siz koalisyon seçenekleri de öyle kolay kolay gerçekleşecek gibi görünmüyordu.

CHP-MHP-HDP koalisyonu imkânsızdı, MHP ve HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir CHP azınlık hükümeti, ya da HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir CHP-MHP hükümeti ise imkânsız değildi ama çok zordu.

Ayrıca, muhtemelen bu bir “hesaplaşma” hükümeti olacağı ve sadece Erdoğan’ı değil, AKP’yi de siyaset sahnesinden sileceği için sermaye tarafından arzu edilmiyordu.

İşte bu noktada, zaten bir süredir dillendirilmekte olan “büyük uzlaşı” hükümeti, yani AKP-CHP koalisyonu “Erdoğan’sız AKP rejimi” arzusu doğrultusunda gündeme getirildi ve kurtuluş reçetesi olarak sunulmaya başlandı.

Bu yazının yazıldığı saatlerde ise Erdoğan’ın randevu talep ettiği Baykal koşa koşa Ankara’ya geliyor, ikili Dışişleri Konutu’nda iki saate yakın bir görüşme yapıyor ve koalisyon için karşılıklı nabız yokluyorlardı.

Lafı eğip bükmeden, dolandırmadan söyleyelim: AKP’yle bir koalisyon ortaklığı, CHP’yi de Kılıçdaroğlu’nu da bitirir, CHP ise zaten zayıf olan iktidar olma şansını sonsuza kadar yitirir.

Ülke halkının % 50’sinden fazlası Erdoğan’ın başkanlığını engellemek ve AKP’yi göndermek için sandığa gitmişken ve Haziran’dan 17-25 Aralık’a, Roboski’den Reyhanlı’ya AKP’nin bütün günahları orada öylece duruyorken, bir koalisyona girişmek CHP’nin uzun intiharının başlangıcı olabilir.

Oysa halkın “bunları gönderin ve hesap sorun” diye oy verdiği üç parti, “normal” bir koalisyon kuramasalar da, HDP ve MHP’nin destek vereceği bir CHP “geçiş hükümeti” kurmayı deneyebilirler.

Bu hükümet iki yıl içinde erken seçime gitmek kaydıyla kurulur, 4 eski bakanı yüce divana yollar, Suriye’ye silah sevkiyatını ve cihatçı geçişini durdurur, asgari ücreti 1500 lira yapar, Cumhurbaşkanına anayasal sınırlarını hatırlatır, seçim barajını düşürür, çeşitli demokratikleşme yasalarını çıkarır ve sonra da erken seçime gider.

Zor mudur? Elbette öyledir ama yapılmazsa halk da “hani oy verince gideceklerdi” sorusunu sorar, bir sonraki seçimde de sandığa bu soruyla gider.

Önceki ve Sonraki Yazılar