'Özgür basın kırmızı çizgim' mi dediniz?

AB'nin İlerleme Raporu, iki haftalık ‘seçim ertelemesinin’
ardından önceki gün Brüksel’de açıklandı.
Raporun “basın ve ifade özgürlüğü” başlığı altındaki
tespitler, bir hayli dikkat çekici. AB, medya özgürlüğünü
engelleyen uygulamaları saptayıp AKP Hükümetine
“ev ödevi” içeren öneriler sıralıyor.
Ne diyor AB raporu?
  “İfade ve toplanma özgürlüğü alanında son iki
yılda önemli şekilde geriye gidiş var. Gazeteciler, yazarlar
ve sosyal medya kullanıcılarına karşı devam etmekte
olan ve yeni açılan ceza davaları, gazeteci ve
medya organlarını hedef alan sindirme girişimlerinin
yanı sıra resmi makamların basın özgürlüğünü kısıtlayan
faaliyetleri büyük endişe yaratmaktadır.”
n “Mart 2014’te çıkartılan İstihbarat Yasası,
AİHM kararlarına aykırı. Bu da düzensiz ve kısıtlayıcı
uygulamalarla, siyasi baskıyla, işten çıkartmalarla ve
gazetecilere karşı oto sansüre de yol açan mahkeme
kararlarıyla ifade özgürlüğünü tehdit ediyor.”
“Avrupa standartlarına aykırı internet yasası,
hükümetin mahkeme kararı bile olmadan içerik engelleme
yetkisini artırıyor.”
***
Rapor, ifade özgürlüğüne dönük son iki yılda ciddi
bir ‘geriye gidiş’ görüldüğünün altını da kalınca çiziyor.
AKP Hükümetine bir yıl içinde iyileştirme yapmasını
tavsiye ediyor. O beklentileri de şöyle sıralıyor:
  Gazetecilere dönük hangi şekilde olursa olsun
yapılan yıldırma eylemlerine karşı harekete geçilmeli.
n Başta gazetecilere karşı yapılan her türlü fiziki
saldırı ve tehdit soruşturulmalı, medya kuruluşlarına
yapılan saldırılar engellenmeli.
  İnternet ve medyada ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına
yol açan yüksek siyasi gerginlik düşürülmeli.
n Hakaret ve diğer benzeri suçlar, hükümet karşıtı
eleştiri yapanlara dönük bir baskı aracı olarak kullanılmamalı.
Mahkemelerin bu tür davalarda AİHM içtihatlarını
uygulaması sağlanmalı.
Mevcut internet yasası Avrupa standartlarıyla
uyumlaştırılmalı, kanun önünde orantılılık ve eşitlik ilkesine
uygun şekilde uygulanması sağlanmalı.
***
Yeni bir hükümet kurma arifesindeki Başbakan
Davutoğlu raporun açıklanmasından bir gün sonra
CNN International’dan Christiane Amanpour'un sorularını
yanıtladı. Amanpour, Türkiye’deki basın özgürlüğünün
büyük endişe kaynağı olduğunu, yüzlerce
insanın çeşitli sebeplerle ve Erdoğan'a hakaret suçlamasıyla
tutuklandığını anımsattı. Davutoğlu’na “İnsanların
dedikleri konusunda endişe duymuyor musunuz?”
sorusunu yöneltti. Davutoğlu şaşırtıcı biçimde
“Endişe duyuyoruz” dedi ve ilk kez ‘kırmızı çizgiler’
vurgusu yaparak şu değerlendirmelerde bulundu:
“1990’larda bir akademisyen olduğum dönemde aynı
zamanda köşe yazarlığı yapıyordum. Basın özgürlüğü
ve entelektüel özgürlük benim için kırmızıçizgidir.
Eğer bir entelektüele, köşe yazarına veya gazeteciye
herhangi bir saldırı olursa onların savunucusu olurum.
Buna garanti veriyorum."
***
Davutoğlu’nun çıkışı not edilecek, altı çizilecek
türden. Başbakan, tüm dünyanın önünde Türkiye’deki
basın ve ifade özgürlüğünden “endişe duyduğunu”
söylüyor Yetinmiyor, yeni kurulacak hükümetin müstakbel
başbakanı olarak basın ve ifade özgürlüğünü
“kırmızıçizgi” ilan ediyor. Özgür basın için uzun yıllar
mücadele veren bir gazeteci olarak Davutoğlu’nun
cümlelerini önemsiyorum ama gereğini yapacağına
dair kuşkularım var. Neden mi? AB, son iki yılda basın
ve ifade özgürlüğü alanında ciddi bir gerileme olduğunu
raporluyor. O iki yılın bir yılında Başbakanlık
koltuğunda Davutoğlu oturuyordu. Medya kuruluşları
Davutoğlu döneminde de sansürlendi, yayınları kesildi,
basıldı, fiziki saldırılara uğradı. Gazetecilere açılan
dava sayıları ikiye katlandı. İnternet sansürü yaygınlaştı,
siyasi baskı sonucu işsiz kalan gazeteci sayısı arttı.
***
Tablo bu olunca ister istemez bir “samimiyet testi”
kaçınılmaz oluyor. Bu bağlamda Sözcü’nün dünkü
manşeti ilginçti. G-20 zirvesine akredite edilmediklerini,
sansürlendiklerini duyuruyordu manşetinden.
Medya sansürü, AKP’nin son döneminde bir gelenek
halini aldı. Sadece Sözcü mü? YURT gazetesinin
de aralarında olduğu çok sayıda basın kuruluşu
başta AKP genel merkezi olmak üzere pek çok kamu
kurumuna giremiyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Başbakanlık,
bakanlıklar akreditasyon adı altında tirajları
etki alanı ile birlikte milyonları bulan gazete, televizyon,
dergi ve ajanslara yasak koyabiliyor. Özgür basın,
demokrasinin olmazsa olmazıdır. Hükümetler de
demokrasilerde şeffaf ve hesap verebilir olmalıdır. Demokrasinin
işlediği toplumlarda basın halk adına kamusal
görev yapar ve yönetimleri denetler. Gazetecilerin
denetim görevinin elinden alındığı, halkın haber
alma hakkının engellendiği rejimlere demokrasi denilebilir
mi? Gazetecisi sansürlenen, susturulan, sindirilen,
yasaklanan bir toplumda demokrasiden söz edilebilir
mi?
***
CNN’de kırmızıçizgiden dem vuran, “özgür basın”
garantisi veren Davutoğlu, Başbakanlık’ta bizzat
akreditasyon yasağının uygulayıcısı konumunda olduğunu,
son bir yılda medyaya baskıların arttığını bilmiyor
mu? Biliyorsa, 1 Kasım’ı medyanın özgürleştirilmesi
adına milat olarak mı kabul ediyor? Yeni bir dönemi
mi işaret ediyor? Davutoğlu, CNN’de dünyaya
“şirin” görünmek adına bu cümleleri kurmuyorsa,
inanarak söylüyorsa önünde kanıtlama fırsatı var. Yeni
bir hükümet kuruyor. Reform sürecinden söz ediyor.
İlk adımı basın ve ifade özgürlüğü alanında atabilir.
Yasaya, yönetmeliğe gerek olmaksızın Başkanlıkta,
AKP Genel Merkezi’nde 20’ye yakın basın kuruluşuna
uygulanan akreditasyon yasağını derhal kaldırabilir.
Kırmızıçizgilerini yaşama geçirip, sansüre son
verebilir.
Sayın Davutoğlu, “Özgür basın benim kırmızıçizgim”
mi dediniz? Eski bir köşe yazarı olarak CNN’de,
dünyanın gözü önünde samimi bir beyanda mı bulundunuz?
Buyurun akreditasyon yasaklarını kaldırmakla
başlayın işe…

Önceki ve Sonraki Yazılar